Murad Çobanoğlu
Torah (Tevrat)’ya göre; Yaratılış (Genesis) XXXII. Bab’ında İsrail’in kelime anlamı şöyle anlatılıyor:
“Yakub o gece kalktı; iki karısını, iki cariyesini, on bir oğlunu yanına alıp Yabbuk Irmağı’nın sığ yerinden karşıya geçti.”
“Onları karşıya geçirdikten sonra sahip olduğu her şeyi de geçirdi.”
“Böylece Yakub arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti.”
“Yakub’u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakub’un uyluk kemiği çıktı.”
“Adam, ‘Bırak beni, gün ağarıyor’ dedi. Yakub, ‘Beni kutsamadıkça seni bırakmam’ diye yanıt verdi.”
“Adam, ‘Adın ne?’ diye sordu. ‘Yakub’.”
“Adam, ‘Artık sana Yakub değil, İsrael denecek’ dedi, ‘Çünkü Tanrı’yla, insanlarla güreşip yendin.’” “Yakub, ‘Lütfen adını söyler misin?’ diye sordu. Ama adam, ‘Neden adımı soruyorsun?’ dedi. Sonra Yakub’u kutsadı.”
“Yakub, ‘Tanrı’yla yüz yüze görüştüm, ama canım bağışlandı’ diyerek oraya Peniel adını verdi.”
İsrael, Yisra-El, kökünden türemiştir. El, Elloh’unki Arapça’ya ‘Allah’ olarak girecektir. Kısa adıdır. Aynı dil ailesinden gelen Arapça’da da ‘el’ köküne devam edilmiş Allah’ın 99 İsmi (Esma’ül Hünsa)’da ‘el-Aziz (İzzet Sahibi)’ diye isimlerin başına ‘el’ getirilerek, ismin Allah’a ait olduğu anlatılmak istenmiştir. Esasen bu 99 isim de Kabbalistik bir pratik olan; Allah’ın 72 İsmi’nin farklı bir tezahürüdür. Bu başka bir yazı konusu.
Gelelim “İsrail bizim dostumuz” konusuna… Şimdi pek çok kişi bu sözü duyunca içindeki antisemite kapılıp hemen “Nasıl yani?” diyecek. Yahut “Bu sözü şimdilerde söyleyenleri mi aklıyorsun?” diyenlerin çığlığı da kulaklarıma kadar gelecektir. İyi de bunu ben iki gün önce söylemeye başlamadım ki. Bu yıllardır böyle, nasıl mı?
Osmanlı İmparatorluğu’nun finansman sorunu çektiği yıllarda Abraham Salomon Kamondo ve daha sonra peşinden gelecek olan Kamondo aileleri, çeşmeler, okullar, yollar, hanlar ve daha birçok kamu binası yaptıracaktı. Osmanlı-Rus savaşlarından biri olan Kırım Harbi’nde finans güçlüğü çeken Osmanlı İmparatorluğuna Abraham Salomon Kamondo’nun IV. kuşak torunu İshak Kamondo destekte bulunmuş, savaşta Osmanlı İmparatorluğu’nun parasal sorununu çözmek için vakıf binaları, banka binaları yaptırmıştı.
Rumi Takvime göre 1293 yılına geldiğinden halk arasında 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı öncesi, Balat’ta bulunan Ahrida Sinagogu’nda 93 Harbi’nde cephede savaşan askerler için dua alayları düzenlenmiş, savaşta şehit olan asker için günlerce dualar edilmişti. Yahudi tebaanın tasarrufunda bulunan yetimhaneler ve kimi hanlar, 93 Harbi’nde şehit olanların ailelerine ve çocuklarına açılmış ve bedelsiz konaklamaları sağlanmıştı.
1899 yılında İstanbul’daki Sefaradlar, Kadıköy’de bir sinagog yapmak isterler. Aynı arsaya Patrikhane de talip olur. Onlar da bölgede bir kilise yaptırmak istemektedir. Arsa davalık olur ve iş Saray’a kadar gider. Dönemin Osmanlı İmparatorluğu Sultanı olan II. Abdülhamid, arsayı Yahudilere verir. Yahudiler de yaptıkları bu sinagoga ‘Hemdat İsrael Sinagogu’ yani ‘İsrael’in Hamdi Sinagogu’ adını verirler. Arapça ile İbranice aynı ses ailesinden geldiği için ‘Hemdat’ aynı zamanda II.Abdülhamid’in ön adı olan ‘Hamid’ demektir. Hamid aynı zamanda ‘övülmeye değer’ anlamındadır. Yani ‘Abdülhamid’i öven Yahudiler’ anlamına da gelmektedir.
15 Mayıs 1919 tarihinde başlanan İzmir’in işgali sıralarında tüm ekalliyetin din adamlarına bir bildiri duyurularak, bulundukları bölgelerdeki Yunan işgal ordularını karşılamaları ve hazır bulunmaları emri verilmişti. İtiraz etmeyenlerin bölgede daha kolay yaşayacaklarını bildirinin satır aralarında kendini gösteriyordu. İzmir Ödemiş’te hatırlı bir haham olan, Haham İsak Franko, sırf Yunan Kraliyet Ordusunu karşılamamak için görevinden istifa etmişti.
Yine İzmir, Bayındır’da Kurtuluş Savaşı sırasında, ‘Mustafa Kemal’in casusu olduğu gerekçesiyle’ İşgal Kuvvetleri tarafından tutuklanan Jak Uziel’i de hatırlamayız “İsrail bizim dostumuz” sözünden rahatsız olurken.
İşgal Kuvvetleri her geçtikleri yerde Yunan bayrağının asılmasını emir vermişti. İzmir’de canını, parasını ve namusunu kurtarmak isteyen Müslümanlar bile emre riayet etmiş fakat Aydın’da dönemin Aydın Yahudi Cemaat Başkanı İsak Halegua, Yunan bayrağını asmayı reddetmişti.
‘Yunan Bayrağı’, Ege Bölgesindeki tüm işgal alanlarında dalgalanıyor, dokunan öldürülüyordu. Kramer Palas gibi İzmir’in en gözde mekânına çekilen Yunan bayrağı, İzmirli bir Yahudi olan Nesim Navaro’nun çok canını sıkıyordu. Bir punduna getirip bayrağı Kramer Palas’tan söktü ve yırtıp attı. Dönemin Valisi Nurettin Paşa, Nesim Navaro’ya “gözlerinden öperim” diye bitirdiği bir mektup yazacaktı.
Bugün ülkemizdeki en küçük ‘azınlık’ dahi haklarının korunmasını, yasal güvenceye alınmasını isterken, Yahudiler, 5 Eylül 1925 tarihinde aldıkları bir karar ile kendileri için hayati önem taşıyan Lozan Antlaşmasının 62. maddesinden feragat ettiler.
“Lozan Antlaşması Madde 62: Türk Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların aile durumlarıyla (statüleriyle, aile hukukuyla) kişisel durumları (statüleri, kişi halleri) konularında, bu sorunların adı geçen azınlığın görenek ve geleneklerine göre çözülmesine elverecek tedbirleri almayı kabul eder. Bu tedbirler, Türk Hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden kurulu özel komisyonlarca düzenlenecektir. Anlaşmazlık çıkarsa Türk Hükümeti ile Milletler Cemiyeti Avrupa hukukçuları arasından birlikte seçecekleri bir hakemi, üst hakem olarak atayacaklardır. Türk Hükümeti sözü geçen azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve diğer dini kurumlara her türlü korumayı sağlamayı taahhüt eder. Aynı azınlıkların hâlihazırda Türkiye’de bulunan vakıflarına, dini ve hayır kurumlarına her türlü kolaylık sağlanacak ve izin verilecektir. Ve Türk Hükümeti yeni dini kurum ve hayır kurumu kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.”
Yahudiler, kendi azınlık cemaatlerinin adını dahi ‘dinlerinin son derece keskin çizgileri olmasına rağmen’ önüne Türk kelimesini koymaktan da bir an geri durmamış ve Türk Musevi Cemaati olarak kendilerini adlandırmışlardır.
Ortadoğu’da Atatürk büstü olan tek ülke İsrail’dir. Kitabesinde Türkçe, İbranice ve İngilizce şöyle yazar: “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh.”
İsrail, kurulduğu andan itibaren Türkiye Cumhuriyeti’ni dost ve onu örnek edinmiştir. İsrail’de Atatürk’ün ‘modern tarımı köylüye öğretmek, mevcut tohumların geleceğe ulaşmasının sağlanması’ amacıyla kurduğu Atatürk Orman Çiftliğinin bir benzeri olan Atatürk Ormanı bulunmaktadır.
Yahudiler, Dario Moreno olarak bilinen David Arugete gibi nice isimle müziğimizi, kültürümüzü, eğitim çıtamızı yükselttiler. Elbette ki Yahudiler, elbette ki İsrail benim de dostumdur.