Mülteci gözüyle Fransa

Altın Palmiye Ödüllü ‘DHEEPAN’ Jacques Audiard’ın kariyerindeki en politik filmi

Viktor APALAÇİ Sanat
6 Ocak 2016 Çarşamba

Adını Sri Lanka’dan Fransa’ya göç eden başkarakterinden alan film, üç mülteci üzerinden tüm dünyadaki sığınmacıların çektikleri zorlukları ele alıyor. Audiard’ın başarısının sırrı, evvelce çok yapılmış ‘göçmen sorunu’nu işleyen bir film yapmaktan kaçınıp merkezine ‘insan’ı alan bir film yapmasından geliyor. Sri Lanka’da bağımsızlık için savaşan Tamil Kaplanları örgütünün yaman savaşçısı Dheepan, sığınma kazandığı Fransa’da kendini uyuşturucu çetelerinin savaşı içinde bulur. Aşkı, sevgiyi, idealleri uğruna savaşmayı ama en çok aile olabilmeyi bize anlatan film, sayısız ders içeriyor.

 

Bu yıl Cannes Film Festivalinde favori gösterilen filmlerin arasından sıyrılarak Altın Palmiye ödülünü kazanan ‘Dheepan’ Jacques Audiard’ın kariyerindeki en politik filmi.

Adını Sri Lanka’dan Fransa’ya göç eden başkarakterinden alan film, üç mülteci üzerinden tüm dünyadaki sığınmacıların çektiği zorlukları ele alıyor. Jacques Audiard’ın ve ‘Yeraltı Peygamberi’nden beri senaryo yazılımında birlikteliğini sürdürdüğü Thomas Bideagain’in başarısının sırrı, evvelce çok yapılmış ‘göçmen sorunu’nu işleyen bir film yapmaktan kaçınıp merkezine ‘insan’ alan bir film yapmalarından geliyor.

2015’te, Türkiye’de üçüncü yıllarını tamamlayan 2,5 milyon göçmenin durumu ve Avrupa ülkelerine sığınma mücadelesi veren göçmenler, gündemi aylarca meşgul etti. Avrupa’da göçmenlerin haklarının hararetli tartışmalara yol açtığı günümüzde ‘Dheepan’ın önemi artıyor.

Filme ismini veren ‘Dheepan’, Sri Lanka’da bağımsızlık için savaşan Tamil Kaplanları örgütünün yaman bir savaşçısı. Savaştan yorgun düşen, karısının ölümüne sebep olan bu iç savaştan nefret edecek hale gelen Dheepan, bir ailenin tek bir erkeğe nazaran Avrupa’da sığınma hakkını daha kolay alacağını hesaplayarak harekete geçer.

Mülteci olmak için başvuru yaptığı yerde rastladığı Yalini adlı bir kadını karısı olarak, hiç tanımadığı yetim bir kızı da kendi çocuğu olarak gösterip Fransa’dan sığınma hakkını kazanır.

Böylece ülkesindeki iç savaştan uzaklaşan Dheepan, kendisi için bir fırsatlar ülkesi olan yeni yerleşim yerinde çok çalışıp yeni bir hayat kurma şansını yakalamaya çalışacaktır. Jacques Audiard bu iddialı filminin senaryo yazılımında esinlendiği Montesqieu’nun 1721 tarihli ‘Lettres Persannes’ını günümüze uyarlayarak başladı. Montesqieu, Paris seyahatini anlatan iki İranlı gezgin gözünden Fransa’nın sosyal hayatını ve adetlerini yorumlamıştı. Montesqieu’nün çizdiği yoldan ilerleyen Audiard, Paris dışında bir toplu konuta yerleştirilen üç Sri Lankalı göçmenin gözünden bizlere Fransa’yı anlatıyor. Paris’teki bir banliyöde (Poissy) bir siteye kapıcı olarak yerleştirilen Dheepan, adaptasyon sürecini vukuatsız atlatmak için işine dört elle sarılır.

Sri Lanka mı tehlikeli Paris mi?

Göçmen olarak tamamen yabancı olduğu bir yerde kültür çatışmasını aşmaya çalışırken, kader birliği ettiği kadın ve yetişkin kız çocuğu ile karşılaştığı ‘ailevi’ meselelerle uğraşmak zorundadır.

Azimli, kararlı ve disiplinli bir asker olan Dheepan işleri tam yoluna koyarken, semtinde yaşanan gündelik şiddetten de uzak durmaya çalışmaktadır. Kanlı bir savaşın pençesindeki ülkesine geri gönderilmemek için hiç hata yapmamak için canla başla çalışan Dheepan, kendisini oturduğu sitede uyuşturucu trafiğini yöneten iki grubun arasında bulur. Pervasız bir uyuşturucu baronunun, gözüne kestirdiği Dheepan’ı amaçları doğrultusunda kullanmak istemesiyle garip göçmenin yazgısı değişir.

Yeni bir başlangıç yapma arzusu, kader, azim gibi temaların hakkını veren film, bireyin başarıya ulaşması için iyi, dürüst bir insan olmasının yetmediğini, çevre kötü olunca etkilenebileceğini gösteriyor.

Kendini uyuşturucu çetelerinin silahlı çatışması içinde bulan Dheepan, yeni bir hayat, yeni bir aile kurmayı düşlerken, hayatını kurtarma derdine düşer. İç savaşın yaraları kapanmadan, Dheepan’ın karşısına bu kez Paris kenar mahallelerindeki uyuşturucu trafiğinin iktidar savaşları çıkar.

Üç göçmeni Batı dünyasının en büyük sorunlarından biri haline gelen, gündelik hayatın şiddeti ve acımasızlığı bekliyordur. Dheepan, ailesini ve umutlarını korumak için savaşçı içgüdülerine tekrar sarılacaktır.

Kendini savaşçı kimliği içinde bulan Dheepan, artık Paris banliyösünde, gözü kara bir mücadelenin içindeki Tamil Kaplanları örgütünün yaman bir savaşçısıdır. İyileri ezen kötülerin sayısının günümüz toplumsal hayatında gittikçe arttığı gerçeği, filmde Dheepan’ın rüyalarının gerçekleşmesini engelleyemiyor.

“Şapkasız çıkmam abi”

Geleceğe olan umudumuzu kaybetmememiz gerektiğini savunan Jacques Audiard, filmini bir ‘mutlu son’la noktalar; Yalini’nin kuzininin yaşadığı İngiltere’ye kapağı atan Dheepan, hem uyuşturucu çetelerinin ölümcül mücadelesinden uzaklaşmış, hem de gönlünü kazandığı Yalini’nin yeni doğurduğu bebeği ile ‘gerçek’ bir aile kurmayı başarmıştır.

Audiard, bir göçmenin, iltica ettiği Batı dünyasında yaşadığı dehşet günleri üzerinden Fransızları yargılıyor. Aşkı, sevgiyi, idealleri uğruna savaşmayı ama en çok aile olabilmeyi bize anlatan film, sayısız ders içeriyor. Audiard, filminin başrolünde uluslararası bir üne sahip bir oyuncuyu oynatıp Amerikalı izleyicileri etkilemek ucuzculuğundan kaçındı. Filmde Dheepan’ı 1980’lerde Tamil Kaplanlarında çocuk asker olan Antonythasan Jesutha-san canlandırıyor. Bu aktör gibi, Yalini’yi büyük bir başarıyla oynayan Kalieaswari Srinwasan ve çocuk oyuncu Claudine Vinasithamby de hayatlarında kamera karşısına ilk kez geçen Sri Lankalı amatörler.

 

 

GECİKMİŞ BİR ALTIN PALMİYE

‘Auteur Sineması’ denince Fransa’da akla gelen ilk isimlerden biri olan Jacques Audiard, 2009 yılında Cannes’da yarıştığı ‘Yeraltı Peygamberi/Le Prophete’ ile Altın Palmiye’ye çok yaklaşmıştı. Ama ne var ki, o yıl yarışmada Michael Haneke’nin kariyerinin en iyi filmi olan ‘Aşk/Amour’ başyapıtı da vardı. Audiard, Haneke engeline takılınca, filmi ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülü ile yetinmek zorunda kalmıştı.

1952’de Paris’te doğan Jacques Audiard, ünlü senarist- yönetmen- yapımcı Michel Audiard’ın oğlu.

Her türlü izleyiciye hitap eden popüler filmleri eleştirmenler ve seyirciler tarafından beğenilir. Stilize mizanseni ve sofistike öyküleriyle, güçlü ve aykırı karakterleriyle karanlık bir dünyayı anlatır. Cannes’da yarışan ilk uzun metrajlı filmi ‘Regarde Les Hommes Tomber’ (1994) ile gün ışığına çıkan Jacques Audiard, iki yıl sonra ‘Un Heros Tres Discret’ (1996) ile bu festivaldeki ilk ödülünü (En İyi Senaryo) kazandı. Bence kariyerinin en iyi filmi olan ‘Yeraltı Peygamberi’nin kazandığı Jüri Büyük Ödülünden sonra Cannes’da üç yıl sonra yarıştığı ‘Pas ve Kemik/ De Rouille El d’Os’ (2012) ile ödül listesine giremedi.

Üç yıl aradan sonra Cannes’da dönüşü muhteşem oldu. İyi bir öykü anlatıcısı olduğunu ‘Dheepan’ ile kanıtlayan Audiard Cannes’a beşinci gelişinde Altın Palmiye’yi kucakladı. Jüri Başkanı Joel Coen ‘Dheepan’ tercihini ödül gecesi şöyle açıkladı: “Biz sinemayı ödüllendirmeye çalıştık. Filmlerin ülkeleriyle hiç ilgilenmedik. Göçmen sorununu üzerine jüri heyetinde hiç konuşma olmadı. Önemli olan ele alınan konu ve onun işleniş tarzıydı. Göçmenlerin bize olan bakış açısı da önemliydi bizim gözümüzde”. Mayıs ayında Audiard ‘ı filminin galasında basın konferansında, ödüllerin dağıtıldığı Kapanış Galasında ve elinde ödülü olduğu halde basın önünde yaptığı konuşmada, başında hep şapkası olduğu halde gördüm. “ Şapkasız Çıkmam Abi!” Jacques Audiard, Altın Palmiye ödülünü almak için sahneye, elinden hiç düşürmediği hasır şapkasıyla çıktı. Yaptığı teşekkür konuşmasında “Coen Kardeşlerin elinden Altın Palmiye almak ödüllerin en büyüğü” dedi ve babası Michel Audiard’ı andı. Ödül töreni sonrası yaptığı basın konferansında yanındaki iki Sri Lankalı amatör başrol oyuncusunu göstererek, “Onlar olmasaydı bu film olmazdı” dedi. Audiard, “Göçmenlik elbette ki meşakkatli bir şey. Yabancı bir yerde bulunmak, yeni bir hayat kurmak zor şeyler. Ben göçmenlerin biz batılılara bakış açısıyla daha çok ilgilendim” dedi ve ilave etti, “Filmin senaryosunun 4-5 yıl önce yazmaya başladım.  Göçmen sayısındaki patlama senaryomu etkilemedi. Ancak final bölümü ile bu soruna karşı umudumu koruduğumu anlatmak istedim”