Talmud´da Sinbad -2

Sevgili okurlarım, geçtiğimiz hafta, seyyah Rabba ve Ali’nin, balina ile yaşadıkları müthiş maceradan sonra, balinanın ve fırtınanın aynı anda mahvettiği ülke halkının onlardan yardım istemesi üzerine, ormanın içine dalıp ülkeye zarar veren zalim cin Hormuz’u bulmaya karar verirler…

Sara YANAROCAK Kavram
13 Ocak 2016 Çarşamba

Rabba ve Ali atlarına atlamışlar ve efsunlanmış ülkenin, ormanlık bölgesinin, derinliklerinde ilerliyorlardı. Ali, Rabba’ya dönerek, “Yanılmıyorsam bu ülkeyi biliyorum. Galiba daha önce buralara, başka bir deniz kıyısından ulaşmıştım. Bence biz, İsrailoğulları’nın 40 yıl boyunca gezindikleri çöllük bölgeye çok yakınız” dedi.

Günlerce ormanların içinde yol aldılar. Sonunda açıklık bir alana vardılar. Karşılarına ilerlemelerine engel olan yüksek bir duvar çıktı. Duvarı iyice inceledikleri halde, onu geçebilecek herhangi bir çıkış bulamadılar. Tam ne yapmaları gerektiğini düşünürken, duvarın üzerinde çok garip bir yaratık belirdi. Bir bacağı diğerinden çok daha uzundu, kolları da eşit uzunlukta değildi. Gözleri ve kulakları da birbirinden farklıydı. İçi içine sığmıyor, duvarın üzerinde inanılmaz bir hızla hareket ediyordu.

“Benim adım Hormuz, siz kimsiniz?” diye bağırarak seslendi. Rabba, “Yabancı seyyahlarız” diye cevap verdiği anda bu sözleri duyan gülünç cin, fişek gibi yerinden sıçradı ve duvarın üzerinde aniden gözden kayboldu. Atlar son hızla gitmelerine rağmen, onu ele geçiremediler. Ama gözden kaybolduğu noktada, her ne hikmetse bir delik açılmıştı. Rabba ve Ali bu delikten atlarıyla birlikte geçmeyi başardılar. Delikten geçer geçmez, karşılarına devasa büyüklükte bir çöl çıktı. Ali hemen yerden iki toprak parçası avuçladı ve uzun uzun kokladı, “Tam düşündüğüm gibi. Bu çöl, İsrailoğulları’nın, üzerinde 40 yıl yaşadıkları çölün ta kendisi. Gel Rabba şimdi sana çok ilginç ve tuhaf yerler göstereceğim” dedi.

Henüz karanlık çökmemişken, vardıkları bölgede, yerde yatan, dağılmış erkek cesetleriyle karşılaştılar. Rabba, Ali’ye dönerek, “Bu insanlar kesinlikle dev gibi adamlardı” dedi. Ali, elindeki mızrağın ucuyla, bir adamın kabarık duran dizine dokundu. Rabba, eğilip, cesetlerden birinin esvabından bir parça kopartıp eline alınca, kıpırdayamaz hale geldi. Sanki olduğu yere kök salmıştı. Atı da hareket edemiyordu. Ali, “Atım da bende hareket edemiyoruz. Ustam o elindeki kumaş parçasını hemen elinden bırak, yoksa burada çakılı kalacağız!” diye bağırdı. Sonra telaşla, “Hadi hemen kalk ve buradan gidelim. Yoksa halimiz bitik olacak!” diye bağırmaya devam etti. Rabba esvap parçasını elinden bırakınca, kıpırdamaya başladılar. Oradan hızla uzaklaştılar. Az ileride önlerine derin bir çukur çıktı. Devasa çukurdan hala dumanlar yükseliyordu. Ali, “Bu çukur, Korah ve ailesinin, toprak tarafından yutuldukları yer” dedi. Rabba: “Duyduğuma göre, toprakta bir delik, huni gibi açılmış. İçerideki hava, Korah ile çocuklarını ve bütün ailesini, sahip oldukları bütün malları, içine emerek yutmuş. Hadi Ali gel, buradan da hemen uzaklaşalım, acele et…” demiş.

İki yoldaş, birkaç gün daha yol almışlar ama kötü ruhlu cinle karşılaşmamışlar. Bir gün çöl sona ermiş, bir denizin kıyısına varmışlar. Gece deniz kenarında kamp kurmuşlar. Sabah uyandığı zaman Rabba’yı bir sürpriz bekliyormuş. İçinde yiyeceklerini sakladıkları sepetin yerinde yeller esiyormuş. Ali sıkıntıyla, “Herhâlde sepetimizi hırsızlar çalmadılar. Çünkü burası dünyanın sonunda ıssız bir köşe. Burada bir keresinde, her 24 saatte bir, yeryüzü ve gökyüzü kendi etraflarında dönerlerken birbirlerine sürtünerek geçmişlerdi. Bence bu sürtünme sırasında bizim sepet, gökyüzüne takıldı ve gitti. Yarın aynı saatte sepet kesinlikle yerine dönecektir” diye bilgiç bir şekilde açıklama yaptı.

Rabba ertesi sabah, güneş doğmadan hemen önce uyandığında, sepetin bir bulutun ucunda takılı olarak yere doğru salındığını gördü. Rabba ve Ali sepeti görünce çok sevindiler, çünkü artık açlıktan ölüyorlardı. Tam yemeklerini yerken, gökyüzü kapkaranlık oldu. Başlarının üzerinden uçarak geçen ve denize inen, çok büyük, bulutu andıran bir karaltı gördüler. Aniden denizin dibinden yüzeye çıkan, kocaman bir ağaç peydah oldu. Ağacı incelemek için, ihtiyatla denize doğru ilerlediler. Yıldırımı andıran kuvvetli bir ses, “Dikkat edin!” diye bağırdı.

“Ben suyun üzerinde oturan bir kuşum. Burası çok derin ve akıntı var” diyerek onları uyardı. Rabba, “Kudretli kuş, senin yardımına ihtiyacımız var. Efsunlu, kötü Cin Hormuz’la karşılaşacağımız için çok endişeliyiz. Lütfen onu öldür. Böylece insanlar özgürlüklerine kavuşabilecekler. Kuş, “Beni takip edin” diye bağırdı. Ali birden bire, “Bak!” diyerek, gökyüzünde bir noktayı parmağıyla işaret etti. Devasa bir yılan ve bir ejderha gökyüzünde dövüşüyorlardı. Sonunda karadaki ülkeleri mahveden balina kadar iri olan deniz yılanı, ejderhayı yutuverdi. Kısa bir an sonra, bu kez dev kuş, yılanın üzerine atladı ve onu bir saniye içinde yalayıp yuttu. Sonra birdenbire, karşılarında beliren dev gibi ulu bir ağacın en tepesine uçtu. Sonra aşağıya seslendi, “Kıyı yolunu takip edin. Karşınıza iki tane köprü çıkacak. Orada Hormuz’u bulacaksınız. Ona içmesi için iki kadeh şarap verin. Böylece onu öldürebilirsiniz. Ama başlığının içindeki pırlantayı almanız gerekiyor. Benim adım Ziz. Sizi bu konuda kesinlikle uyarıyorum” dedi. Rabba kuşa teşekkür etti. Ali ile birlikte yollarına devam ettiler. Üç gün sonra karşılarına üzerinde iki tane köprü bulunan bir nehir çıktı. İki bacağını, iki köprü üzerine koyan Hormuz, o şekilde onları bekliyordu. Rabba ona seslendi, “Sana çok iyi bir şarap getirdik” deyince, cin derhal durarak arkasını döndü. Rabba deri bir mataradan iki ayrı kadehe şarap doldurdu. Hormuz iki eline iki kadehi alarak, dudaklarını şapırdattı ve neşeyle peş peşe iki kadehi bir dikişte midesine indiriverdi. Sarhoş oldu ve yere yıkıldı. Rabba elindeki mızrağı defalarca cinin göğsüne sapladı. Aynı anda Ali, “Pırlanta!” diye haykırdı. Sonra atlayarak, cinin başlığını çıkardı ve içinde duran kocaman pırlantayı avuçladı. İşte cin o zaman tam olarak öldü. Rabba, “Artık geri dönmemiz gerekiyor” dedi. Hormuz’un cesedini de yanlarına alarak, dönüş yoluna çıktılar. Yanlarında yiyecekleri kalmamıştı. Rabba bir kuş, Ali birkaç balık avladı. Bunları hazırlayıp tavaya attılar. Tam o sırada Rabba cebindeki pırlantayı eline alıp incelemeye başladı. İşte o sırada tavadaki etler ve balıklar canlanıp, dışarıya atladılar. Rabba hayretler içinde, “Bu sihirli bir pırlanta, bunda ölü birini canlandırma gücü var” diyerek yola koyuldular. Sonunda ilk gün yola çıktıkları ormana vardılar. Tam 12 ay süren yolculukları nihayet sona ermişti. O ülkenin halkı, onları sevinç ve coşkuyla karşıladılar. Onlar da bu arada dev balinanın iskeletinin üzerine, onun yıktığı 60 şehir ve köyü yeniden inşa etmişlerdi. Binalar balinanın kemiklerinden yapılmış, çatılara ise onun derisini germişlerdi. Sihirli pırlanta sayesinde Rabba, dev kuş Ziz’i yanına çağırdı. Ziz, kaptanın gemisini, dev gagasına alarak, ormanda saplı kaldığı yerden kaldırdı ve denize indirdi.

Geminin kaptanı, tayfa ve Rabba ile Ali evlerine dönmek üzere demir aldıkları zaman, geride kalan halk onları sevgi ve coşkuyla uğurluyorlardı. Rabba ve Ali’den ayrıldıklarına üzülüyorlardı ama ülkelerinin üzerinden kalkan lanetin artık onları rahatsız etmeyeceğini bilmek içlerini huzur ve mutlulukla dolduruyordu. Artık hiçbir canavar onlara zarar veremeyecekti.

Kaynak: Aunt Naomi’s Stories: Gertrude Landau / 1919

YAZI HAKKINDA NOTLAR:

1Rabba Bar bar Hana: Talmud döneminin önemli din bilginlerinden birisidir. Bütün diğer çağdaşları gibi o da, Yeruşalayim ve Babil Yeşiva’larında öğrenim görmüş, iki ülke arasında sık sık seyahat ermiştir. Talmud’da ondan ve yaşadığı fantastik maceralardan sıkça söz edilmektedir. Özellikle Mısır Çölü’nde(Sina)  ve Tora’da yazılı olan yerlerde yaşadığı macera en meşhurudur. Efsaneye göre çölde, Korah’ın yutulduğu çukuru gör nün birleştiği noktayı da bu gezilerinde keşfettiği Talmud’da yazılıdır (Bava Batra 73 a).

Bar bar Hana’nın açık denizlerde yaptığı yolculuklardan de Talmud’da bahsedilmektedir. Efsaneye göre yoldaşıyla birlikte çıktığı bir deniz yolculuğunda, yoluna çıkan dev bir balinayı ada zannedip, üzerine çıktığı ve ateş yakıp yemek hazırladığı anlatılmaktadır (Bava Batra 73 b).

Bu efsane daha sonraki yüzyıllarda Arap Edebiyatı’nın şaheserlerinden olan 1001 Gece Masalları’nda “Gemici Sinbad’ın 1.Seyahati” adı ile anlatılmıştır.

Rabba bar bar Hana,Talmud bilgini Rabba Hana’nın torunu olduğundan(bar bar) oğlunun oğlu olarak tanınmaktadır.

2 Hikâyede adı Ali olarak geçen Arap delikanlının, Talmud’da bir Arap olduğu veya Eliyahu Anavi olabileceği de öngörülmektedir.

3 Tora’da (Tevrat) Sayılar bölümünün 16. bölümünde, Moşe ve Aaron’un, amcaoğulları Korah’ın, Moşe ve ağabeyine karşı giriştiği isyan ve tartışmalar uzun uzun anlatılmaktadır. Aynı bölümde Korah ve yandaşlarının toprak tarafından yutulması ve ardından gelen veba salgını tüm detaylarıyla yazılıdır.

4 Korah’ın babası İzhar, Moşe ve Aaron’un babası Amram ile kardeş olup, Korah peygamberin öz kuzeni, amcaoğludur. (Çıkış -6:21)