Bu hafta ağımıza takılanlar

• Marsilya’daki son saldırı üzerine, şehrin Yahudi cemaati başkanı dindaşlarını sokakta kipa takmamaya davet edince Fransa’da hararetli bir tartışma daha başlamış oldu. Bu davetin gerekçesini anlamak zor değil: sokaklarda Yahudi olduğunuzu açıkça belli eden bir şekilde dolaşırsanız, saldırıya uğrama riskiniz yüksek. Bu çağrıyı kimileri doğru bulup, “en kötü kasket takarız” gibi yaklaşımlarla durumu geçiştirmeye çalıştılar; ama öte yandan “Kipama dokunma” adı altında kampanya başlatanlar da oldu. Pek çok siyasetçi de Fransa’da antisemitizmin sürekli tırmanıyor olmasından endişe ettiklerini dile getirip ne yapılabileceği üzerine tartışmaya başladılar. Hatta “Yahudilerin kipa takıp sokağa çıkmaktan ürktüğü Fransa, artık Fransa değildir” diyenler bile oldu. TOLGA BİLGENER - TARAF

İzak BARON Diğer
20 Ocak 2016 Çarşamba
  • GAYRİMÜSLİM TOPLULUKLARIN DÜŞMANLAŞTIRILMASI, SİYASAL İHTİLAFLARDA BİR “SEFERBERLİK ARACI” OLARAK KULLANILMASI BİZDE EGEMENLERİN FARKLI FRAKSİYONLARININ, ÇELİŞKİLERİ OLSA DA TEMELDEKİ BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜNÜN GÖSTERGELERİNDEN BİRİDİR

Peki, artık bunca yıl sonra 6-7 Eylül’le yüzleşildi denebilir mi? Soruya soruyla karşılık vermek belki de en iyisi: Giderek artan bir sıklıkta Kürt ve Alevi karşıtı linç vakalarıyla, hatta mini pogrom girişimleriyle karşı karşıya kalırken, yani 6-7 Eylül’ün “ruhu” dimdik ayaktayken böyle bir iddiada bulunulabilir mi?

Gayrimüslim toplulukların düşmanlaştırılması, siyasal ihtilaflarda bir “seferberlik aracı” olarak kullanılması bizde egemenlerin farklı fraksiyonlarının, çelişkileri olsa da temeldeki birlik ve bütünlüğünün göstergelerinden biridir. Üstelik ne zaman toplumsal muhalefet kabaracak olsa onu gayrı millilikle itham etmek, azınlık karşıtı milliyetçi-ırkçı temalarla bir karşı seferberlik yaratmak adettendir. Daha yakın zaman önce, sosyal medya mecralarında Gezi direnişinin Rum, Yahudi ya da Ermeni “gavurunun” işi olduğuna dair sayısız “yorum” cirit atmaktaydı. Yeni Akit adlı seçkin gazetenin, üstelik “akil insan” sıfatı da verilmiş yazarı Hasan Karakaya da bu koronun bir parçası değil miydi? “Eylemciler kimden yana… Bizden yana mı, Gavur’dan yana mı?” diye sormaktaydı kendisi. Hasılı “gavurun” bizde siyaseten kullanım alanı bir hayli geniştir. Türlü otoriterliklerin cenderesine sıkışmış bir siyasal zihniyet dünyasında bu doğaldır belki de. Siyasal hayatımız, “Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” diyen Mahmut Esat Bozkurt’la, “temizlenmesi gereken başlıca hain ve muzlim unsurlar, dönmeler ve Yahudilerdir. Ardından Rumlar, Ermeniler ve sair ufak-tefek topluluklar gelir” diyen Necip Fazıl Kısakürek’in takipçileri arasındaki kayıkçı kavgasına sıkıştıkça da bu böyle devam edecek.

Foti Benlisoy

http://www.birgun.net/haber-detay/bak-a-madigimiz-fotograflarda-6-7-eylul-100607.html

 

  • FRANSA’DAKİ “KİPAMA DOKUNMA” SLOGANININ SİMGELEDİĞİ GİBİ, BEDELİ BAZEN AĞIR OLSA DA FARKLI OLMA HAKKINI SAVUNMAYA DEVAM ETMEK BU PUSLU HAVAYI ENİNDE SONUNDA DAĞITMAYA YARDIM EDER DİYE UMALIM

Son zamanlarda Fransa’da antisemit eylemlerin sayısının giderek artmakta olduğu bir sır değil. İstatistiklere göre 2013’te bu türden 423, 2014’te ise 851 eylem gerçekleştirilmiş. 2015 için kesin bir rakam henüz açıklanmış değil, ama bir önceki yıla göre yüzde 80-85 artış bekleniyor, ki bu da binden fazla eylem demek.

Neyse ki bu eylemlerin büyük çoğunluğu yaralama vs. gibi ağır saldırılar değil; ancak bu saldırıların Fransa’da yaşayan 500 bin civarında Yahudi için endişe verici bir atmosfer yarattığı açık. Nitekim 2015 yılında aralarından 8000 kişi, özellikle ülkede artan antisemitizmi gerekçe göstererek Fransa’yı terk edip İsrail’e yerleşmiş. Bu rakam da bir önceki yıla göre yüzde onluk bir artış anlamına geliyor. 2016’da da rekor göç rakamları bekleniyor.

Marsilya’daki son saldırı üzerine, şehrin Yahudi cemaati başkanı dindaşlarını sokakta kipa takmamaya davet edince Fransa’da hararetli bir tartışma daha başlamış oldu. Bu davetin gerekçesini anlamak zor değil: sokaklarda Yahudi olduğunuzu açıkça belli eden bir şekilde dolaşırsanız, saldırıya uğrama riskiniz yüksek.

Bu çağrıyı kimileri doğru bulup, “en kötü kasket takarız” gibi yaklaşımlarla durumu geçiştirmeye çalıştılar; ama öte yandan “Kipama dokunma” adı altında kampanya başlatanlar da oldu. Pek çok siyasetçi de Fransa’da antisemitizmin sürekli tırmanıyor olmasından endişe ettiklerini dile getirip ne yapılabileceği üzerine tartışmaya başladılar. Hatta “Yahudilerin kipa takıp sokağa çıkmaktan ürktüğü Fransa, artık Fransa değildir” diyenler bile oldu.

Ülkede yaşayan farklı gruplar arasındaki toplumsal barışın zedelendiği, insanların bir arada barış içinde yaşamasını mümkün kılan ortak değerlerin giderek zayıfladığı, çoğunluktan farklı olmanın ya da farklı düşünmenin giderek tehlikeli bir hâle geldiği ülkelerin sayısının giderek artıyor olması cesaret kırıcı.

İnsanların kendilerini kalelere kapatıp daimi bir korku içinde ve farklı olana karşı şüphe dolu yaşadıkları, bir taraftan da kendilerini dinsel fanatizmin kollarına bırakmış oldukları Ortaçağ ortamı geri dönmüş gibi geliyor bazen.

Fransa’daki “Kipama dokunma” sloganının simgelediği gibi, bedeli bazen ağır olsa da farklı olma hakkını savunmaya devam etmek bu puslu havayı eninde sonunda dağıtmaya yardım eder diye umalım.

Tolga Bilgener

http://www.taraf.com.tr/kipama-dokunma/

 

  • ARAŞTIRMAYA GÖRE TÜRKLER DİĞER MİLLETLERE OLDUKÇA OLUMSUZ YAKLAŞIYOR. EN SEVİLMEYEN ÜLKELERİN BAŞINDA İSRAİL GELİYOR, TOPLUMUN YALNIZCA YÜZDE 2’Sİ YAHUDİ DEVLETİNE OLUMLU BAKIYOR

Pew Araştırma Merkezi’nin Ekim ayı anketi Türkiye toplumunun dış politikaya ilişkin de yansımaları olan bir yönüne dikkat çekti: Araştırmaya göre Türkler diğer milletlere oldukça olumsuz yaklaşıyor. En sevilmeyen ülkelerin başında İsrail geliyor, toplumun yalnızca yüzde 2’si Yahudi devletine olumlu bakıyor. ABD de pek sevilmeyen ülkeler arasında, araştırmaya katılanların sadece yüzde 19’u Amerika’ya olumlu yaklaşıyor. Avrupa Birliği ülkeleri, Çin, Brezilya ve Rusya için de durum farklı değil.

Araştırma sonuçları ilk bakışta Müslüman ağırlıklı bir toplumun Müslüman olmayanlara duyduğu hoşnutsuzluk olarak yorumlanabilir. Fakat sonuçlar İran ve Suudi Arabistan gibi Müslüman ülkelerin de pek sevilmediğini ortaya koyuyor. Pew araştırmacıları bunu şöyle yorumluyor: “Aslında, Türklerin gerçekten sevdiği bir ülke ya da bir kuruluş bulmak epey zor, tabii ki Türkiye hariç”.

Ne var ki, bu kanıya da şüpheyle yaklaşmak gerek. Zira başka araştırmalar Türklerin aslında birbirinden de pek hoşlanmadığını gösteriyor. Muhtelif küresel “kişiler arası güven” araştırmaları Türkiye’nin dünyanın en güvensiz toplumlarından biri olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, 2008 tarihli Dünya Değerler Araştırması’nda Türkiye kişiler arası güven anketinde 60 ülke arasından sonuncu durumda. Öyle ki, Türk toplumunun sadece yüzde 4.9'u "Diğer insanlara çoğunlukla güvenilebilir" diyor ki, bu oran sadece 20 yıl önce korkunç bir soykırım yaşamış olan Ruanda ile aynı düzeyde.

Mustafa Akyol

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/11/turkey-polls-turks-dislike-everybody.html#ixzz3xXeYRVdy

 

  • “ARURİ ZATEN İSRAİL’İN BİLGİSİ DAHİLİNDE VE ONAYIYLA, RESMİ BİR ANLAŞMAYLA TÜRKİYE’YE GELMİŞTİ. YANİ İSRAİL ‘KALABİLİR’ DEDİĞİ İÇİN TÜRKİYE’DE KALDI.”

Geçtiğimiz hafta bulunduğum Ankara’da, İsrail’le görüşmelerin hangi safhada olduğunu anlamaya çalıştım. Ve yukarıda alıntıladığım üst düzey yetkiliden, nerede durduğumuzu öğrendim. Türkiye’nin normalleşme için belirlediği üç kriterden “özür”, 2013’te Netanyahu’dan gelmişti. Tazminat konusunda iki ülkenin anlaştığı da defalarca basına yansıdı. Görüştüğüm yetkili de bunu teyit ediyor.

Gelelim üçüncü talebe. Yani Gazze’ye yönelik ambargonun kaldırılmasına.

Yetkili, bunun “Türkiye’nin üzerindeki ambargonun kaldırılması” şeklinde okunması gerektiğini söylüyor. Bir diğer deyişle, Türkiye’nin Gazze’ye yardım yapmasının kolaylaştırılması ve Türkiye üzerinden üçüncü ülkelerin yardım yapmasının sağlanması. Bunun karşılığında İsrail’in de Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetlerinin sonlandırılmasını talep ettiği yazılıp çizildi hep.

Yetkili ­Ankara’nın bugüne kadarki resmi söylemiyle uyumlu olarak­ Hamas’ın Türkiye’de zaten faaliyet göstermediğini söylüyor.

Bunun üzerine yılan hikâyesine dönen “Aruri meselesi”ni soruyorum.

Malum, Hamas'ın Batı Şeria'daki askeri şefi olan Salih Aruri Türkiye’ye sığınmıştı.

İsrail’in ise Türkiye’den Aruri’yi sınır dışı etmesini istediği, hatta bunun görüşmelerde pazarlık konusu olduğu basına yansımıştı. Daha sonra Ankara’nın bu talebi yerine getirdiği, Aruri’nin artık ülke dışında bulunduğu yazılıp çizildi.

Yetkili Aruri’nin “uzun zamandır” Türkiye’de olmadığını teyit ediyor.

Ancak süreyle ilgili daha fazla bilgi vermiyor. Hemen ardından ise çok kritik bir bilgiyi paylaşıyor: “Aruri zaten İsrail’in bilgisi dahilinde ve onayıyla, resmi bir anlaşmayla Türkiye’ye gelmişti. Yani İsrail ‘kalabilir’ dediği için Türkiye’de kaldı.”

Türkiye­İsrail ön anlaşmasının Haaretz’e yansımasının hemen ardından, Hamas lideri Halid Meşal Ankara’ya gelmişti. Türk yetkili, Meşal’in bu ziyarette Türkiye­İsrail ilişkilerinin normalleşmesine dair en ufak bir rahatsızlık aktarmadığını söylüyor. Hakeza Hamas için asıl önemli olan, günün sonunda ambargonun kalkması. Örgüt için bu, Türkiye’de faaliyetlerini sürdürmekten çok daha hayati önemde. Son olarak: Anlaşma ne zaman imzalanacak?

“Çok yakında. Halledilmesi gereken sadece 1­2 nüans kaldı” diyor kaynağım.

Peki ya büyükelçiler ne zaman karşılıklı olarak atanacak?

“Anlaşma imzalanır imzalanmaz, hemen.”

Verda Özer

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/verda-ozer_511/israille-yakinda-normallesecegiz_40041119#

 

  • İSRAİL, 2011-2013 YILLARI ARASINDA BÖLGEDEKİ GELİŞMELERDEN EN ÇOK KAYGI DUYAN ÜLKELERİN BAŞINDA GÖRÜNÜYORDU. BİRAZ DA ONDAN DOLAYI ARAP BAHARININ BAHSETTİĞİMİZ AYNI İLK YILLARINDA ŞANSI YAVER GİDER GİBİ GÖRÜNEN TÜRKİYE’DEKİ ERDOĞAN LİDERLİĞİ İSRAİL’İN ÜSTÜNE GİTMENİN GÖTÜRÜSÜNDEN ÇOK GETİRİSİ OLDUĞUNA İNANDILAR VE GÖRDÜLER

İsrail, Arap Baharının ilk yıllarında yükselen İslamcı dalgalarla bir süre afallar gibi olmuş, Mısır ve Türkiye’deki Müslüman Kardeşler iktidarlarından yılar görüntü vermişti. Üstüne, ABD Başkanı Obama ile de bir türlü anlaşamıyordu. İran, kendisi için felaket olarak nitelediği bir nükleer anlaşmayı Obama ile adım adım yapmaya doğru gidiyordu. Bu ve benzer nedenlerden dolayı İsrail, 2011-2013 yılları arasında bölgedeki gelişmelerden en çok kaygı duyan ülkelerin başında görünüyordu. Biraz da ondan dolayı Arap Baharının bahsettiğimiz aynı ilk yıllarında şansı yaver gider gibi görünen Türkiye’deki Erdoğan liderliği İsrail’in üstüne gitmenin götürüsünden çok getirisi olduğuna inandılar ve gördüler. Erdoğan Mısır, Tunus, Libya’da çiçekler ile karşılanırken, aynı zamanda Washington ile de ilişkileri iyi tutabiliyor, İsrail ise kendi içine çekiliyordu. 

İsrail, Türkiye’ye yaklaşan ve barışmak isteyen taraf olarak görülür ve hatta bir de özür dilerken, bölge lideri havalarındaki Erdoğan burnundan kıl aldırmadı.

Bu kendine güvenir görünürdeki Erdoğan, 2013 Mayıs ayında Washington ziyareti sonrası ortaya çıkan Gezi protestoları ve aynı döneme denk gelen Mısır'daki müttefiklerinin düşmesi ile birlikte dengesini bir daha bulamayıncaya kadar kaybetti.

İsrail, aradan geçen yıllarda stratejik çıkarlarına kilitli kaldı. Yanı başındaki Suriye’nin yavaşça iç savaşa sürüklenip, ufalması ve Mısır’daki değişim ile birlikte yeniden kendine güvenini kazandı. İran ile ABD’nin nükleer bir anlaşma yapması ile kendisini giderek daha net şekilde İran karşıtı olarak toplanan Sunni eksende buldu. Hatta, nükleer anlaşma her ne kadar İsrail tarafından büyük bir hayal kırıklığına neden olsa da, Suudi, Körfez ülkeleri ve şimdi de Türkiye’yi kendisine itmesi ile önemli artılara da neden oldu.

Obama’nın son yılını dişleri gıcırdayarak bekleyecek olan bu eksen, bir sonraki başkan döneminde kendileri için her halükarda daha avantajlı bir pozisyon alacağını düşünüyor. ABD başkan adaylarından biri olan Bernie Sanders dışındaki ihtimallerin (Clinton, Trump, Cruz, Rubio, Bush) gerçekten de ibreyi yeniden Sunni bloğa çevirmesi beklenebilir.

(…) ‘’İran konusu öncelikle endişe kaynağı. Bu ulusal güvenlik kaygısından ziyade bir ölüm-kalım (survival) endişesi. Sadece nükleer sorunu değil bunun yanı sıra İran’ın kendi devrimini başkalarına ihraç gayretleri devam ediyor. 2015 yılı İran’ın müzakere yılı idi. 2016 ise bölgede gücünü sağlamlaştıracağı yıl olacak.’’

İkinci endişe kaynağı, Filistin konusu. ‘’Başbakan Netanyahu Yahudilerin azınlık olacağı ve demokrasiden uzaklaşılmış bir sistem kurulmasını istemiyor. Ama İsrail’in güvenliğinden de feragat etmek istemiyor. İsrail’in savunacağı, kesin sınırlara ihtiyacı var, müzakere edilen sınırlara değil.’’

Üçüncü konu ise dünya düzeninin çöküşü. ‘’Westphalia’dan beri süregelen ulusal devletlerden beri ilk kez bir düzen krizi var. Kissinger dahi son kitabına ‘dünya düzeni’ demeye mecbur kaldı. Ortadoğu’nun bir kısmında egemenlik kaybolmuş, kimsenin kontrolünün olmadığı, terörizme çok münbit zeminler oluştu. Terörizm 20-30 yıl önce tartışılan bir taktik idi. Şimdi bu bir strateji şekline geldi, taburlarla savaşabilen terör ordularına dönüştü. Konvansiyonel ordu gibi savaşma kapasitesine sahip terör grupları var.’’

Gore’a göre İsrail, bazılarının söylediğinin aksine son zamanlarda bölgedeki birçok ülkeyle daha da yakınlaşmaya başladı: ‘’Mısır ve Ürdün ile barış anlaşmaları yaptık. Bölgede ismini söylemeye gerek duymayacağım ülkelerle (S.Arabistan) çok yakınlaşan duruşlarımız var. Şimdi önümüzdeki en önemli görev bu yakınlaşan çıkarları anlamlı bir çıkara çevirebilmek.’’

İlhan Tanır

http://www.haberdar.com/israil-turkiye-den-gelen-sesler-degisti-makale,671.html

 

  • “ANAAKIM MEDYADA BİRİLERİNİN SUYUNA GİDEN, DOĞRU OLMAYAN, SANSASYONEL HABERLER YAYIMLANABİLİYOR FAKAT ŞALOM’UN ÖYLE BİR KAYGISI YOK. CİDDİ, GÜVENİLİR, AMATÖR AMA GAYET PROFESYONELCE BİR ŞEYLER YAPIYORLAR.”

Bu “yabancı olma”, “yabancılık çekme” hali, tüm dünyadaki Yahudi cemaatleri açısından ortak ve sizin de katkı sunduğunuz Yahudi mizahı açısından önemli bir konu…

Ben burada yaşayan bir Yahudi’yim. Yahudi yaşamını görüyorum, yaşıyorum. Evrensel anlamda böyle bir mizahın var olduğunu düşünüyorum. Dünyada Aşkenazlar çoğunlukta olduğu için onların ağırlığı var. Bu öğrenilmiş bir şey değil gibi geliyor bana. Ben de “oturayım da mizahçı olayım” diye uğraşmadım. Bu kendiliğinden geldi. Gözlemleriniz yaşadığınız toplumla ilgili olduğu zaman, otomatik olarak oradan toplumun gözlemiyle yaratılmış mizah ortaya çıkıyor. Sonrasında da Yahudi mizahı yapıyor oluyorsunuz. Oturup çalışılıp yapılmıyor.

 

Fakat üzerinde çalışılan çok belirgin figürler var, ‘Yahudi annesi’ tiplemesi gibi…

Ben o tipler üzerinden gitmiyorum. Masaya, Yahudi annesi veya Yahudi tüccar çizmek için oturmuyorum. Fakat gözlemlerimin içinden Yahudi annesi veya Yahudi tüccar da çıkıyor, her türlü insan çıkıyor.

 

‘Yahudi tüccar’dan hareketle, Yahudilerin zengin ve cimri olduğu yüklemesi, antisemit söylemde sıklıkla yer alıyor. Sizin antisemitizmle ilgili hassasiyetleriniz var mı?

Onların söylemi benimkinden farklı tabii. Ben o konularda hassasım. Mizah yapmakla alay etmek ya da küçük düşürmek birbirinden çok farklı, ve ikincisi benim alanım değil. Hiciv ağırlıklı mizah yapıyorum ama ölçüyü korumaya çalışıyorum. Kimseyi kırmadan, küçümsemeden... Politik de çiziyorum ama onları gazetede (Şalom) yayımlamıyorum, Facebook’a filan koyuyorum. Günümüz Türkiye’sinde her şeyi söylemek, eleştiri yapmak kolay değil. Kulağımı çektiler bir defa. Bir karikatürümü Oda TV şu başlıkla yayımladı: “Tayyib’i çok kızdıracak bir karikatür. Yahudi cemaatinin gazetesi Şalom’un çizeri İrvin Mandel Tayyib’i çok kızdıracak bir karikatür çizdi.” Bu biraz olay oldu. Karikatürü kullanmak için benden izin almışlardı ama böyle bir başlıkla çıkaracaklarını düşünemedim.

 

Karikatürlerinizin yayımlandığı Şalom gazetesinin bir mensubu olmak sizin için ne ifade ediyor?

Şalom’un 85’ten beri yakaladığı ivmeyi takip ediyorum. Müthiş bir gelişme içinde. Bugünkü Türkiye’de Agos, Şalom şu anda geniş toplumun medyasının çok daha üstünde bir kalitede gazetecilik yapıyorlar bana göre. Ana akım medyada birilerinin suyuna giden, doğru olmayan, sansasyonel haberler yayımlanabiliyor fakat Şalom’un öyle bir kaygısı yok. Ciddi, güvenilir, amatör ama gayet profesyonelce bir şeyler yapıyorlar. Oradaki yazarların yazıları yerel medyada referans alınmaya başlandı. Bu çok önemli.

Rita Ender (İrvin Mandel)

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/14033/ismimi-yanlis-yazdiklarinda-uzulurdum-simdi-egleniyorum

 

  • BUGÜN İSRAİL, MANAVGAT'TAN TANKERLERLE SU TAŞIMAKTAN DAHA UCUZA TUZLU SU ARITMASI YAPABİLİYOR. ELBETTE İÇME SUYU OLARAK KULLANILAMIYOR BU SU; AMA İSRAİL'İN ASIL AÇIĞI DA İÇME DEĞİL, SULAMA SUYU

Dahası İsrail'de böyle bir gündem de yok. 2010'a kadar Manavgat Çayı Projesi'ni, Türkiye'nin başka Akdeniz ülkelerine su satmasını engellemek için sürekli olarak gündemde tutan İsrail, sonunda ilişkilerin kopmasıyla birlikte bu defteri kapatmış bulunuyor. Bugün İsrail, Manavgat'tan tankerlerle su taşımaktan daha ucuza tuzlu su arıtması yapabiliyor. Elbette içme suyu olarak kullanılamıyor bu su; ama İsrail'in asıl açığı da içme değil, sulama suyu.

İsrail'in Türkiye'den su almaya en fazla yaklaştığı an 2008 yılında Ceyhan ile Hayfa arasında kurulması planlanan beşli boru hattı gündeme geldiğinde olmuştu. O projede Türkiye'den İsrail'e su taşıyan boru hattı, yine Türkiye'den İsrail'e doğalgaz ve petrol taşıyacak boru hatlarının, buna karşılık da İsrail'den Türkiye'ye ‘data' taşıyacak fiber optik kablo hattının döşenmesiyle eşzamanlı olarak döşenecekti. Böylelikle su boru hattının masrafları petrol ve doğalgaz hatlarına bindirilecekti. Diğer hatların güvenlik ve bakım masraflarının yanında su boru hattının masraflarının lafı bile olmazdı nasıl olsa…

Ama 2008'de net bir doğalgaz ve petrol alıcısı olan İsrail bugün net bir doğalgaz ihracatçısı. Bugün aynı hat kurulacak olsa, doğalgaz Rusya'dan İsrail'e değil, İsrail'den Avrupa'ya akacak. Türkiye'nin de asıl konuşması gereken İsrail'e nasıl su satarız değil, İsrail doğalgazını nasıl Türkiye'ye ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşırız ve bunu yaparken acaba hattı daha güneye taşıyarak Mısır doğalgazını da devreye sokabilir miyiz meselesidir…

Kerim Balcı

http://www.zaman.com.tr/yazarlar/kerim-balci/israile-turkiye-suyu-komedisi_2338904.html

 

  • ESKİ BİR VALİNİN OĞLU VE II. ABDÜLHAMİD'İN ESKİ EMİR ERİ SUBAYI OLAN OSMAN RAGIP'IN GENÇ VE GÜZEL BİR YAHUDİ KADINA, ELZA NİYEGO'YA AŞIK OLMASIYLA BAŞLAYAN BU TRAJEDİYİ HAFIZALARIMIZA YENİDEN HATIRLATMAK İÇİN İÇERİ GİRİYORUZ

Kendimizi ne öğreneceğimizi bilmeden, Eski Bankalar caddesinde bulunan ve önceden Osmanlı Merkez Bankası olan Salt Galata'nın kapısına gitmek için Komando Merdivenleri'nden inerken buluyoruz. Karakutu gönüllülerinden biri bize bu caddede gerçekleşen trajik bir cinayeti anlatmak için bekliyor. Eski bir valinin oğlu ve II. Abdülhamid'in eski emir eri subayı olan Osman Ragıp'ın genç ve güzel bir Yahudi kadına, Elza Niyego'ya aşık olmasıyla başlayan bu trajediyi hafızalarımıza yeniden hatırlatmak için içeri giriyoruz.

Evli ve torun sahibi olan Osman Ragıp sigorta şirketinde çalışan Elza Niyego'ya aşık olur ve evlenme teklifi eder fakat Elza bu teklifi reddeder. Günümüzde yaşanan kadın cinayetlerinde de sıkça rastladığımız gibi Osman Ragıp genç kadını ölümle tehdit ederek taciz etmeye devam eder. Saygın bir ailenin kızı olan Elza bu olayı ailesine anlatır ve ailesinin şikayeti üzerine Osman Ragıp birkaç ayını cezaevinde geçirir. Bu sırada ailesi yaşadığı tedirginlikten ötürü Elza'yı Yahudi bir erkekle evlendirmeye karar verir ve nişan yapılır. Fakat bugün de olduğu gibi taciz suçu bir erkeği cezaevinde uzun süre tutmak için yeterli olmaz ve Osman Ragıp cezaevinden çıkar. Elza'nın nişanlanmış olmasına çok sinirlenir ve çalıştığı sigorta şirketinin önüne giderek çıkış saatinde sokak ortasında öldürür Elza'yı. Annesinin tüm ısrarlarına rağmen Elza'nın bedeni 3 saat boyunca hiç dokunulmadan sokak ortasında kalır.

Zin Demir

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/14043/anlatilmayan-tarihin-izinde-bir-yolculuk

 

Netten okumalar

 

  • EİNSTEİN’IN İSRAİL HAKKINDAKİ 8 FİKRİ

http://israilblogu.com/2016/01/15/einsteinin-israil-hakkindaki-8-fikri/

 

  • İSRAİL ORDUSU YAHUDİ TERÖRİSTLERİN EVİNİ NİÇİN YIKMIYOR? – AKİVA ELDAR

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2016/01/demolition-palestinian-terrorists-jewish-undeground.html

 

Takılan tweetler

 

ishak ibrahimzadeh ‏@ishak5723  14 Oca

Bir zamanlar "şapka" Türkiye'de sivil özgürlüğün simgesiydi, bugün bizim "kipa" da Avrupa'da aynı simge oldu

 

Haliç Postası ‏@HalicPostasi  5 sa.5 saat önce

Tarihi sinagogda gerçekleştirilen sabah duası bazı çevreleri ciddi rahatsız etmiş!

 

 

 

Mustafa Akyol ‏@AkyolMustafa  12 Oca

Muhafazakarlar IŞİD'in Türkiye'yi vurduğuna inanmakta zorlanabiliyor. Bu "taşeron" ardında illa Batı, Yahudi aranıyor. (İdeolojik körlük.)

 

vivet kanetti uluç ‏@vivetchka 18 Oca 

Alev Alatlı haklı: Chomsky Yahudi. ee? iktidar da davet ederken, "İsrail'le aramız düzeliyor, İsrail şak der Chomsky tak gelir" mi sandı :))

 

Rengin Arslan ‏@RenginArslan 18 Oca

Yahudi'nin cümle içindeki anlamını bulunuz

Alev Alatlı: Chomsky, Yeni Sol artığı bir Yahudi; şiddet karşıtı biri de değil!

 

melis alphan ‏@melisalphan  18 Oca

Yahudi olduğunu belirtmese cümle anlamından ne kaybedecekti? Belirtiyor çünkü Yahudi olmanın kötü bir şey olduğunu ima çabasında.

 

A. Esra Yalazan ‏@aesrayalazan  18 Oca

Toptan çıldırdılar, dil, üslup mahallenin öfkeli teyzesi seviyesinde. 'Yahudi'yi hakaret sayan ilim şeysi. Yazık.

 

Roni Margulies ‏@RoniMargulies  18 Oca

HaberTürk'te Alev Alatlı "Chomsky, Yeni Sol artığı bir Yahudi" demiş. Anlaşıldı o zaman. Yahudi'yse başka lafa gerek yok zaten!

 

ahmet şık ‏@sahmetsahmet  18 Oca

Velev ki yeni sol artığı ve şiddet yanlısı olsun, peki o Yahudi vurgusu ne ola ki?

 

Karel Valansi ‏@karelvalansi  18 Oca

Karşındakine hakaret etmek istiyorsan "sol artığı" yeterince seviyesiz bir üslup değil mi? Adamın inancıyla alıp veremediği nedir?

 

Murad Çobanoğlu ‏@muradcobanoglu  18 Oca

CHP Mv M.Tanal bile sıkıştığı zaman "antisemitizme" başvuruyorsa ve ADL'nin Türk Pasaportu için verdiği ödüle sarıyorsa hiç konuşmayalım(!)

 

hayko bağdat ‏@haykobagdat  18 Oca

Her şey tamam da Yahudi olması ne alaka be ırkçı...