Sözler Alarko Holding Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton´a ait
Alarko'nun yeşil zümrüdü Leyla Alaton
Oldum olası hayranımdır yeşil gözlere. Hele böyle hem derin, hem anlamlı hem ışıl ışıl parlayanlara. Kapıyı açar açmaz yemyeşil bir "Hoş geldin" diyen ve o konuştukça hiç susmasın istediğim bir Leyla Alaton hayranı olarak geçirdim günümü. Değinmedik konu bırakmadık sanırım. Buyurun karşınızda Alarko'nun yeşil zümrüdü, gülen yüzü sevgili Leyla Alaton...
Avrupalı bir anne ve saygıdeğer işadamı İshak Alaton'un kızı olarak dünyaya gelen Alarko Holding Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton'dan çok daha öte biriyle tanıştım.
Her şeyden önce çok güzel bir kadın. Uzun boylu, bakımlı, albenisi yüksek ve enerji bombası. Aynı zamanda mütevazı, girişimci, doğal, güncel, samimi ve ‘free and happy’, yani özgür ve mutlu.
Güne çok erken başlıyor, yürüyüşünü yapıyor, yoğun ajandasını aksatmıyor, önceliklerini belirleyerek herkese zaman ayırıyor. Ailesiyle ilgileniyor, iki yetişkin oğluyla (biri 15, biri 17 yaşında) zaman geçiriyor. Kısaca ‘yaşıyor’. Sadece nefes alarak değil, aldığı nefes için her gün yaradana şükrederek ve sahip olduğu her şeyin değerini bilerek yaşıyor.
Bir de sevgi dolu... "Annemle babam hâlâ hayatta oldukları için çok şanslı olduğumu düşünüyorum" diyor ve kalbime en hızlı oku bu cümlesiyle atıyor.
Röportaj bitsin istemedim, şarj bitsin, kahve bitsin, gün bitsin ama bu buram buram yaydığı enerji hiç bitmesin istedim. Değinmedik konu bırakmadık sanırım. Buyurun karşınızda Alarko'nun yeşil zümrüdü, gülen yüzü sevgili Leyla Alaton...
Sizi takipteyim; resimleriniz, paylaşımlarınız ilham verici. Sosyal medya yönünüz çok güçlü. Mesela Instagram’da takipçiniz çok fazla. Nasıl başladı bu olay?
Sadece Instagram değil, tüm sosyal medyada çok aktifim. Zamanında beceremem diye ürküyordum ancak adıma açılmış beş Leyla Alatan hesabı görünce girip gerçek olanını açmaya karar verdim. Sonra da Instagram'la tanıştım. Twitter'ı da çok seviyorum ve çok faydalı olduğunu düşündüğüm yabancı raporları takip ediyorum ve paylaşıyorum. Çok aktifim ve güzel şeyleri paylaşmayı seviyorum. Politik konu veya görüşlere girmiyorum, sosyal medyadan haber almak adına twitter'ı, eğlenmek için Instagram'ı kullanıyorum. Mesela Celine Dion'un muhteşem bir konseri vardı Las Vegas'ta, paylaştım çünkü haber değeri taşıyor bence, kaçırılmaması lazım. Nitekim okuyup teşekkür edenler oldu. O anki ruh halime göre paylaşımlar yapıyorum.
Sosyal medya sayesinde ünlülerin hayatları daha da bir mercek altında. Ne yiyorlar, nereye seyahat ediyorlar, ev yaşamları vs. inceleniyor. Bu size göre bir avantaj mı, dezavantaj mı?
Bence avantaj çünkü öbür türlüsü çok mesafeli bir duruş. İkinci sayfadan okunan bir gazete haberinden çok daha fazlasıyız hepimiz. Böylece insanlar gerçek Leyla'yı görebiliyorlar.
Mustafa Koç çocukluk arkadaşımdır, vefatından sonra hakkında ne güzel şeyler öğrendik, bunları hep insanları kaybettikten sonra mı öğrenelim? Bizim pozisyon ve iş yükünde çalışan insanların çok daha kapalı ve ulaşılmaz hayatları olduğu zannediliyordu. Oysa ben her şeyimi paylaşıyorum, son derece normal bir hayatım var. Biz de çocukları olan, özel hayatında sorunlar olabilen, rejim yapıp kilo vermesi gereken, para kazanması gereken, boşanabilen, işleri her zaman doğru dürüst gitmeyen, anasına babasına bakmak durumunda olan insanlarız. ‘Normal’ diye adlandırılan kimseden bir farkımız yok ki... Sadece ayın sonunu nasıl getiririz diye daha az düşünüyoruz…
Evet, sizin dizilerde yaşanan hayatlara sahip olduğunuz zannediliyor, evde topuklularla gezen yıldızlar alemi üyelerisiniz gibi algılar var.
İşte bunu sosyal medyayla kırdığımı düşünüyorum. Ben ‘bilgi’ vermeyi çok seven biriyim. Kim ne istiyorsa onu bulabilir sayfamda; kitaplar, muhteşem filmler öneriyorum, kadın-erkek eşitliğiyle ilgili yazılar paylaşıyorum. Reklam değil paylaşımlarım -buna ihtiyacım zaten yok- tamamen kişisel zevklerimle ilgili paylaşım yapıyorum çünkü bunu paraya çevirmeme lüksüm var. Müzeden, sergiden, hayattan, müzikten paylaşım yapıyorum ve ihmal etmeyerek kullanıyorum sosyal medyayı.
“MUTLU OLMANIN YOLLARINI BULMAK ASLINDA ÇOK BASİT”
Sizin en çok enerjiniz geçiyor sanırım insanlara. Sizinle röportaj yapacağımı kime söylesem, “Müthiş bir ışığı var, enerjisini neye borçlu?” diye sormamı istediler. Nasıl oluyor bu yüksek enerji?
Benim de herkes gibi sorunlarım var, olmaz mı? Ama ben coşkumu aktarmayı seviyorum. Bu bir bakış açısı, sorunlara odaklanıp yaşarsan sorunlar bitmez. Mutlu olmanın yollarını bulmak aslında çok basit. Sevdiklerim yanımda, annem babam yaşıyor, değerlerini biliyorum. Şükrediyorum sahip olduklarıma, sahip olamadıklarıma yoğunlaşıp dertleri büyütmeyi hiçbir zaman tercih etmiyorum, Allah sıhhat versin, daha ne diyebilirim ki...
Bu kadar yoğun iş hayatı olan biri olarak herkese vakit ayırabiliyor musunuz?
Tabii ki evet. Çocuklarıma vakit ayırıyorum, onların kıymetini biliyorum ve çok önemsiyorum. Hayatında önceliklerini belirleyen herkes her şeye vakit ayırabilir. Çok erken uyanıyorum, güne erken başlayınca yürüyüşümü de yapıyorum, özel hayatımı da koruyorum, işimi de yetiştiriyorum, ailemle de beraber oluyorum.
Kadın-erkek ilişkileri hiç bitmeyen bir konu, ya da kadının toplumdaki rolü diyelim. Kadının rolü diye bir genelleme olabilir mi sizce?
Saçının süpürge edilmesinin taçlandırıldığı bir kültürden geliyoruz ve ben bu görüşü kırmayı ve kabul görmeyi başarabiliyorum. Çok ünlü bir bayan CEO'nun, kızına kurabiye pişiremediği için suçluluk hissettiğini söylemesini artık manasız buluyorum. Bu çok geride kalmış bir dayatma olmalı, bırak o kurabiyeyi de bir başkası pişirsin. Senin en iyi kurabiyeyi alacak gelirin var, rol model ol çocuklarına ve bu algıyı değiştir. Kadın pasta, kurabiye yapacak gibi bir inanış çok geçmişte kalmalı, kadın erkek eşitliği evde başlıyor. Oğullarıma bunu aşılıyorum. Çağdaş kadının bu algıyı değiştirebileceğine inanıyorum.
Soyadı duyulmuş, imkânları aşikâr bir aileye doğdunuz. Alaton olarak doğmanın maddi manevi avantajlarını yaşamışsınızdır… Peki ya dezavantajları?
Annem ve babam savaş dönemi insanları oldukları için imkânlarımızın çok iyi olduğunu idrak ederek büyümedim. Çok mütevazı büyüdük; savurmayan ve gerekmedikçe yeni bir şey alınmayan, ekonomik yaşayan bir evde büyüdüm. Ben de böyleyim, küçücük bir yemek bile çöpe atmam, lüzumsuz masraftan kaçarım, çocuklarıma da bunu hep hatırlatırım. 20’li yaşlarımdan sonra fark ettim aslında imkânlarımızın iyi olduğunu. 24 yaşında Amerika'da okurken kemer satarak finansal bağımsızlığımı kazanmaya başlamıştım. O günden beri de ‘free and happy movement’ adına kendi adımlarımı kendim atarım.
“EVLENMEK KOLAY, BOŞANMAK ZOR”
Başınızdan bir evlilik geçti, bir evlilik daha geçer mi acaba?
Hata insanlara, tekrar etmek aptallara mahsus. Kesinlikle bir daha düşünmem.
Yapmayın Leyla Hanım, hiç mi güzel yanı yok evliliğin?
Sağlam temellere dayalı bir beraberlikse harika bir şey evlilik. Saygı ve sevgi varsa, güven varsa, neden olmasın? İki çocuğum var, bu zamandan sonra evlenmemi gerektirecek bir durum yok. Zaten çok sevdiğim biri var hayatımda, kendimi de onunla evli hissediyorum. İşin formalite boyutuna lüzum var mı? Evlenmek çok kolay ama boşanmak çok zor, benim boşanmam üç sene sürdü. Bir daha nasıl cesaret edeyim?
Aşkın sizdeki en güzel yansıması neler?
Her kadın beğenilmek ister, takdir edilmek ister. Hayatı paylaşmak ve sevildiğini bilmek çok güzel şeyler. İlişkim çok güzel gidiyor, kendisi Amerikalı ve sürekli beraber olamadığımız için birbirimizi özlüyoruz. En fazla üç-dört haftada bir görüşüyoruz. Aşkın getirdiği çılgınlıkları da yaşıyorsun ama her şey güven ve saygı çerçevesinde.
Çok sık biten ilişkilerin dünyasındayız artık. Günümüz ilişkilerinin en büyük hatası ne sizce?
Sahiplenme güdüsü bence. Yapışık ikiz gibi yaşamak, aynı şeyleri sevmek ve aynı insanlarla görüşmek zorunda değiliz. Ortak zevklerimiz tabii ki olmalı ama kendimize ait bir dünyamız da olmalı. Karşı tarafı avucunun içine almaya çalışmak çok hata. Kimse kimseyi sahiplenemez, sahiplenemesen aslında aşkın devam edecek, bunu unutuyorlar.
Dünya ne kadar modernleşse de hâlâ ‘sinek kadar olsun yeter ki erkeğim başımda olsun’ diyen bir kadın görüşü de var, kendini ezdirmeye çok müsait kadınlarımız da var, değil mi?
Evet, ben de gözlemliyorum ve çok çaresiz buluyorum bu tarz kadınları. Bunun maddiyatla da alakası yok, çok zengin olsa da bu hataya düşen kadınları görüyorum. Kendi değerini bilmeyenin değerini başkası nasıl bilsin?
Mucizelere inanır mısınız?
Elbette inanırım. İnsanın öncelikle tüm çabasını gösterdiğinden emin olması lazım tabii. Temel feryat etmiş, "Allah’ım bir kere bile bana piyango bileti çıkarmadın" demiş. "E sen bir kere bile bilet almadın ki" demiş Allah. Bazen çaba gerekli ama mucizeler hiç bakmadığımız ve beklemediğimiz yerlerden gelir. Büyük konuşmamak lazım, asla dediğimiz her şey başımıza gelir ve gelecektir. Mucizeler insanın kendini rahat zannettiği alanlardan çıktığında gerçekleşiyor.
Sürekli değişen dünyamızda en çok değiştiğini düşündüğünüz ne var?
Bağımsızlık duygusu. Anneler babalar bile değişti, fark etmiyor musunuz? Eskiden ‘bir bebek yapın da bakalım, sevelim’ derlerdi. Şimdi sakın bana güvenme, ben yazın Bodrum'dayım diyorlar. Herkes ve her şey değişti, devir tamamen değişti. Birbirine bağımlı hayatlar yok artık.
Dünyanın en güzel duygusu herhalde annelikmiş. Annelik sizde neler değiştirdi?
Koşulsuz sevgi nedir öğrendim. Hiç karşılık beklemeden ve hesap yapmadan seviyorum onları. Bilgiyi, isteği, memnuniyeti vermek üzerine kurulu bir ilişki, hep tek yöne akan bir gidişat. Benden başka hiçbir kadın onlara bu şekilde koşulsuz bir sevgi veremez, bunu da onlara hep söylüyorum.
Anne çok güçlü olunca hayatlarına girecek kadınlarında çok güçlü olmalarını bekleyecekler bence, değil mi?
Ama ben onlara bunu hatırlatıyorum, benden başka kimse onlara bu servisi veremez, beklentilerini indirmeliler. Özellikle erkek çocuklarına bu mesajı vermeliyiz diye düşünüyorum. Gerçi kızlarda da durum farklı değil. Babalarının prensesleri olabilirler ama başka hiçbir erkek böyle karşılıksız sevemez onları.
“HATALARIMLA BARIŞIK BİRİYİM”
Başarı kelimesinin evrensel bir açıklaması olabilir ama sizin için ne ifade ediyor acaba ‘başarı’?
Kendinden memnun olmak ve kendiyle barışık olmak. Kendi sırtını sıvazlayıp ‘başardın bu işi’ diyebilmek ve sevinmek bence. Başkalarının tebriki beni tatmin etmez, beni ben tebrik ettiğim zaman mutlu oluyorum.
Çok büyük pişmanlıklarınız var mı bu hayatta?
‘Keşke’ kadar negatif bir kelime olamaz, insanı aşağıya çeken ve çaresiz hissettiren bir duygudur pişmanlık. Hiç pişmanlığım yoktur, en ufak bir ‘keşke’m yoktur. Fransızca bir söz vardır. "Il vaut mieux avoir des remords que des regrets." Yani yapıp da pişman olmak, yapmayıp da pişman olmaktan daha iyidir. Her hatamda da suçu önce kendimde ararım, kimseye suç atmam, hatalarımla barışık biriyim. Ben mantığıma çok fazla yer veriyorum, biraz daha kalbimin sesini dinleyebilirim aslında. Altıncı his bize tüm alt yazıları veriyor, dinlemek lazım.
İş dışında neler yapıyorsunuz, nedir sevdiğiniz aktiviteler?
Evimde çocuklarım ve annemle olmak benim içim en büyük keyif. Çok değişik ortamlardan arkadaşlarım var, sağ olsunlar beni açılışlara, davetlere çağırırlar. Kimseyi kırmam, gitmeye çalışırım ama sabahlara kadar eşlik edemem, dengeli bir hayatım var. Aşırıya kaçmadan yaşıyorum, zaten çok yoğun bir iş hayatım var. Seyahat etmeyi çok severim. Hem iş hem de sosyal hayat gereği bu benim için. Artık yurtdışında da konuşmalara davet ediliyorum. Çağdaş sanat fuarlarına katılıyorum, bunun hayatıma getirdiği zenginlikleri yaşamayı öğreniyorum. Kafamdaki ambargoları çağdaş sanatla yendim. Öğrenmeye çok açık bir insanım, öğrendikçe de eren bir insan olmayı çok seviyorum. Beni çok zenginleştirdi ve çok geliştirdi çağdaş sanata olan ilgim.
Cemaatimizle ilişkileriniz nasıl?
Yardımsever ve elinden geleni yapmaya çalışan bir cemaat üyesi olduğumu düşünüyorum. Çok sevecen bir cemaat üyesiyim ve bizim cemaat üyelerimizin çok değerli, bilinçli ve bilgili insanlar olduğunu, çok özel Yahudiler olduğumuzu düşünüyorum.
Ayrıca Şalom Gazetesi masama gelen tek gazetedir. Yazarlarını çok değerli ve dünya vatandaşı buluyorum, gurur duyuyorum Şalom'la. Geniş toplumda da hayranlık uyandıracağına her zaman inandım, kalitesi ve duruşuyla takdir toplayan ve her zaman bir şeyler öğrendiğim bir gazete.
Yahudi olmanın iş hayatınızda size herhangi bir getirisi oldu mu?
İşin dini olmaz, işte başarı vardır, istikrar vardır. Din kartını hiçbir zaman kullanmam. "Ben en çok Yahudilerle çalışmayı severim" diye sempatik görünmeye çalışanlar olur genelde ama bu görüşü önemsemem. İnsanlar din olarak ayrıştırılmamalı. Din ya da cinsiyet azınlık olmamıza neden oluyor. Bugün bence herkes azınlık. Kendi dini içinde bile bölündü insanlar. Dünyada herkeste bastırılmışlık hissiyatı, ötekileştirme modası var. Daha çağdaşlaşıyoruz derken daha kutuplaştığımızı görüyorum. Eskiden ten rengi farkı vardı oysa bugün binlerce renk farkı var.
Faaliyet gösterdiğiniz ve aktif olduğunuz birçok sivil toplum hareketi olduğunu biliyorum. Biraz anlatır hangi derneklerle çalışıyorsunuz, neler yapıyorsunuz?
Tamamen bir sosyal aktivistim. İnandığım bütün sivil toplum hareketlerinin destekçisiyim. Çalışan kadının topluma katkısını amaç etmiş birçok derneğe destek veriyorum. KAGİDER (Kadın Girişimciler Derneği) kurucu üyesiyim. GIF (Global İlişkiler Forumu) üyesiyim ve Darüşşafaka Eğitim Kurumları'nda danışma kurulu üyesiyim. Sanata da fazlasıyla ilgim olduğu için Contemporary Art İstanbul danışma kurulu üyeliğini yürütüyorum. Make A Wish (Bir Dilek Tut) Derneği danışma kurulu başkanlığım da aktif bir şekilde devam ediyor. WPO (World Presidents' Organization) üyeliğim, GYİAD (Genç Yönetici ve İş Adamları Derneği) kurucu üyeliğim ve New Museum, New York Leadership Council üyeliğim de devam eden faaliyetlerim arasındadır.
Ayrıca Common Purpose diye çok sevdiğim bir derneğe de destek veriyorum; dünyanın her yerindeler, Türkiye ayağında da ben konuşmacıyım. Açılımı, Ortak İdealler Derneği, senede 70 saati bir arada geçiren karışık bir grup. Çok farklı çevrelerden olup insanların nasıl da aslında ortak paydaları olduğunu görüyoruz. Bir travestiyle bir din adamı bile önyargılarından arınıp birlikte dost olabiliyor, bu müthiş bir şey. Ortak nokta insan olmak. Herkesin birbirinden öğrenecek çok şeyi var.
Türkiye hakkında neler düşünüyorsunuz, gidişat ne durumda sizce?
Ülkesini çok seven bir vatandaşım. Bu soruya Türkiye olarak değil, dünya olarak bakmak istiyorum. Bence dünya zor bir dönemden geçiyor, biz de bundan nasibimizi alıyoruz. Teknolojinin gelip hayatımızı hızlandırmasıyla, ulaşımın ve iletişimin bu kadar kolaylaşmasıyla, alternatiflerimizin bu kadar çoğalmasıyla bence bir sarhoşluk içerisindeyiz ve sanki tokat yiyip savruluyoruz.
Durulacak mıyız acaba yoksa daha mı beter savrulur dünya?
Niye durulalım ki... Bunun çaresi durulmak değil, fırtınayla baş etmeyi öğrenmek. Kendini kontrol altına almayı bilmek lazım. Olmamış olana ve olmama ihtimali olan şeylerden endişe duymak benim bakışıma ters. Hiç ummadığımız anda neler neler olabilir. Hayat planlar yaparken senin başına gelenlerdir. Umutsuzluğa kapılarak yaşanmaz, uzun vadeli plan yaparak da yaşanmaz.
Ne kadar teşekkür etsem az, kalbinde, aklında, fikrinde ne varsa anlattı, beni hiç acele ettirmedi, her sorumu önce dikkatlice dinledi ve içtenlikle cevapladı. Bir kadının kendisine yaptığı en güzel yatırımı yapmış kendine; özgüven. Bu ne parayla ne pulla oluyor bence, mangal gibi bir yürekle oluyor. O da kendisinde var, ben ona bayıldım. Hızla geri dönüş yaptığı ve yoğunluğunun arasında sıcacık bir ev sahibi olduğu için kendisine müteşekkirim.