27 Ocak günü, Ankara’da törenin yapılacağı mekâna vardığımızda koşuşturan organizatörler ve bizim grup haricinde pek kimse yoktu. Hatta bu görüntü “Bu tören yalnız bizlere mi yapılacak?” gibi esprilerin dolaşmasına yol açtı.
Ancak tören saati yaklaştıkça salon doldu, hatta ayakta kalanlar bile oldu. Bizler haricinde, yabancı misyon görevlileri, dışişleri yetkilileri, akademisyenler, öğrenciler ve basından oluşan nezih bir katılım dikkati çekiyordu.
Anma töreni, hem içerik, hem sunum, hem de zamanlamaya uyum açısından mükemmeldi. Üzerinde titizlikle çalışıldığı belliydi. Konuşma içerikleri konuya ve anma gününe uygun bir şekilde hazırlanmıştı. Geçen yılın aksine, günün konusu haricinde herhangi bir yan konuya yer verilmemişti.
Bu anma töreninden aklında ne kaldı diye sorarsanız üç konuyu sayabilirim:
• Tören başlangıcında gösterilen film bitiminde, çoğu izleyicinin yüzünde gördüğüm “olamaz” ifadesi... Sanki ilk kez bu görüntülerle karşı karşıya kalmışlardı. Bunu da konu üzerinde eğitim eksikliğinin bir göstergesi olarak algıladım.
• Enka Adapazarı Okulu öğrencilerinin ve özellikle aralarından Öznur’un konuşması çarpıcı ve etkiliydi. Öğrenciler olayı tamamıyla içselleştirmişlerdi. Özellikle, “Bildiğim ve inandığım bir şey var: Bir kimse herhangi bir şeyden acı duyabiliyorsa bu, onun canlı olduğunu gösterir fakat başkalarının acılarını da duyabiliyorsa bu da onun ‘insan’ olduğunu gösterir. Ben başkalarının acılarını duymayı öğrendim ve böyle acıların tekrar etmemesi için herkesin bunu öğrenmesi gerekir. Okullarda bunun öğretilmesi gerekir” cümleleri, genç dimağlara, gelecekte olabilecek bu tür korkunç olaylara engel olabilmek adına eğitim şartını gösteriyordu.
• Sayın Bakan Bozkır’ın konuşmasındaki, “Bir nevi salgın hastalık olarak nitelendirebileceğimiz ve günümüzde dünya genelinde artmakta olduğunu müşahede ettiğimiz antisemitizm, İslamofobi ve yabancı düşmanlığının zaman zaman ülkemizdeki bazı marjinal çevrelerde de etkili olduğunu üzüntüyle gözlemliyoruz. Şunu belirtmek isterim ki, hangi dini, etnik ve mezhebi kimliğe karşı olursa olsun, herhangi bir nefret söylemine müsamaha göstermemiz mümkün değildir” sözleri ise, ülkemizde nefret suçları konusunda, yavaş bile olsa, bir farkındalığın başladığına işaret ediyordu.
Törenin sonundaki mum yakma töreni ise Sayın Bakan’ın ayrılması, aynı zamanda mum yakma töreni anonslarının yapılması, ayağa kalkmak veya oturmak gibi ikilemlerin yaşanması, bu kısmın biraz kargaşa halinde geçmesine neden oldu. Alberto Modiano’nun fotoğraf sergisine ilgi ise, bilinçlenmenin getirdiği bir olgunun göstergesiydi.
Nihayet, Ankara Sinagogunda, 6 milyon dindaşımız için okuduğumuz Kadiş ise, “onları unutmamak” adına bizlere manevi bir huzur getirdi. Daha nice olumlu göstergeler dileğiyle Ankara’dan ayrıldık.