Geçtiğimiz haftalarda birinci bölümüne yer verdiğimiz Hazar Yahudilerinin bu haftaki son bölümünde ünlü yazar Arthur Koestler’in kitabında anlatmış olduğu, bugünkü Yahudiler ile geçmişteki Hazar Yahudileri arasındaki olası ilişkilerinden bahsedeceğiz.
Orta Çağ’da Avrupa’da 1348 ve 1350 yıllarında yayılan ve ‘Kara Ölüm’ diye bilinen bir veba salgını, Avrupa nüfusunun üçte birinin, bazı bölgelerde üçte ikisinin ölümüne yol açtı. Yahudilere gelince, halk kaderin zalim darbesinin acısını onlardan çıkardı ve vebanın müsebbibi olarak gördüğü Yahudilerin geriye kalanlarının üzerine kılıçla yürüdü. Salgın ortaya kalkmaya yüz tuttuğu zaman Almanya’da hemen hiç Yahudi kalmadığını bize günümüz tarihçileri söylemekte. O halde 1909’da Polonya Yahudileri Almanya Yahudilerinin neredeyse on katına nasıl eriştiler?
Avrupa topraklarında Yahudi hanedanı
Avusturya Yahudilerinin tarihini ilgilendiren çok garip bir destan vardır. Buna göre, Hıristiyanlıktan önceki zamanlarda Avrupa topraklarında bir Yahudi hanedanı vardı. Avusturya kaynaklarına göre; Albert III döneminde Viyanalı bir bilginin derlediği notlar, bu arada tahta çıkmış yirmi iki prensin adlarını saymakta. Liste, bu kişilerin Ural-Altay dil grubuna çalan adlarını da vermekte. Bu durum, Hazarların Doğu Avrupa’daki dominyonlarından kopan dalgaların Alp eteklerine varmış olmasından kaynaklanabilir. Bizans tarihçisi John Cinnamus, 955 yılına kadar yarım yüzyıldan fazla Macaristan’ın önemli bir bölümünü ellerine tutan Macarların ordusunda Yahudi birliklerin bulunduğunu da belirtmekte.
Yidiş dili, İbranice, Ortadoğu Almancası, Slav dilleri ve öteki bazı dil ve lehçelerin bir karışımına benzer. Bu dilin ortadan kalkmaya başladığı anlaşılınca, yapılan araştırmalarda bu melez dile karışan Almancanın, Almanya’nın Doğu- Orta Almanya lehçesi olarak Doğu Avrupa’nın Slav kuşağına komşu olan yöresinde konuşulmuş olduğu anlaşıldı. Ortaçağ Polonya’sına akıp duran Hazarların Almanca hatta daha pratik bir dil olan Yidişçe öğrenmeleri gerektiği de makul.
Ukrayna’da Kazak katliamından kurtulup gelenlerin eklenmesiyle, buralardaki yerleşme durumu ve ekonomik koşullar bozulmuştu. Bunun sonucunda, yeniden Macaristan, Bohemya ve Almanya’ya doğru nüfusu arttıran Yahudi göçleri başladı. Yahudi göçleri akışı düzenli olarak doğudan batıya oldu. Kafkaslardan kopan, daha önce benzeri görülmemiş bir kalabalık bir Yahudi topluluğu, Polonya’da belirdiğinde, batıda bu kadar Yahudi bile yoktu. Doğuda ise büyük bir ulus yeni bir yurt bulmak için yollara çıkmıştı. Günümüzde Hazarların bugünkü Yahudi nüfusuna katkısının epeyce büyük olduğunu ve belki de hâkim unsur olduğunu kabul etmek artık garip gelmemekte...
Aşkenazlar kimler?
İlginçtir, Aşkenaz olarak adlandırılan Orta Avrupa Yahudilerine karşın Tora’nın Tesniye Kitabında Aşkenaz aynı zamanda Togarma’nın erkek kardeşi, Mecüc’ün de yeğenidir. Kral Joseph’in mektubuna göre Hazarlar Togarma’yı kendi dedeleri saymışlardı. Nitekim Hazar Yahudileri Alman Yahudilerine din kültürüne duydukları hayranlık yüzünden bağlanmışlardı. Ayrıca Alman kültürünün hâkim olduğu kentlerde iş görebilme nitelikleri oluşmuştu.
Aslında fiziksel antropolojiye göre yaygın inançların tersine, Yahudi ırkı diye bir ırk yoktur. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Yahudilerin yapıları, kiloları, ciltlerinin rengi, sefalik endeksleri, yüz endeksleri ve kan grupları hiç tutarlı değildir. Yahudilerin pek çok ulus ve halkla ilişki kurmuş bulunmaları onlara karmaşık nitelikler kazandırmıştır. Sefaradlar, genellikle dolikosefal yani uzun kafalı olurken; Aşkenazlar brakisefal yani geniş kafalı olmaktadır. Karışık evlilikler Tevrat döneminde başlamış, Almanya Yahudiliğine ve günümüze dek süregelmiştir. Örneğin Holokost’tan evvelki Almanya’da karışık evlilik yüzde 42 idi. İspanya Yahudileri kovulmadan evvel on binlercesi vaftiz olmuştu. Bu durumu özetlemek gerekirse, Yahudilerin çoğunluğu; Türk kökenli, aralarında eski İsrail topraklarında yaşayan Yahudilerin ve başka milletlerin katılmış olduğu bir karışımdır. En fazla üzerinde durulan müşterek fizyonomik özellik ise, Kafkas halkları arasında çok görülen fakat Sami ırkından olmayan, Bedevilerde hiç görülemeyen burun deliklerindeki kıvrıntıdır. Bu da, ‘On Üçüncü Kabile’ olarak Hazar Türklerinin Yahudi biyolojik tarihi üzerinde oynadığı büyük role işaret eden önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir.
Bu konuda en çok ilgi çeken araştırmacılardan birisi de Hugo Freiher von Kutschera’dır (1847-1910). Kutschera, Doğu Yahudiliğin Hazar kökenli olduğu tezini ilk ele alanlardandır. Gençliğinden beri Türkiye’de rastladığı Sefarad ve Aşkenaz Yahudileri arasındaki farklılık üzerinde durmuştur.
Öte yandan İspanyol Devlet adamı Hasdai İbni Şaprut ile Hazar Kralı Joseph arasındaki mektuplaşma, tarihçilerin çok uzun süre büyük ilgisini çekmiştir aslında Dunlop’un dediği gibi mevcut kaynaklar artık yeterince ayrıntı sağlamakta. Hasdai’ın mektubu muhtemelen 954 ile 961 yılları arasında yazılmıştı. Hasdai’nin mektubunun gerçek olduğu başka eserlerin ışığında da artık kabul edilmekte.
50 yıl kadar sonra (MS1140) Yehuda Halevi, ‘Hazarlar’(Kuzari) adlı felsefe kitabını yazmıştı. Bu teolojik bir kitaptı ve bu görüşmeyi desteklemekteydi. Abraham Ben Davud’un ‘Sefer Ha Kabbalah’ adıyla 1161 yılında yazdığı kitabındaki kanıtlar daha sağlamdı. “…Bunların Joseph adındaki kralı, R. Hasdai Bar Isaac Ben- Şaprut’a bir mektup yazarak, halkının Yahudi dinine inandığını belirtmiştir. Biz de, Toledo’da onların soyundan gelen ve önemli bilgelerden ders alan kişilerle karşılaşmış bulunmaktayız. Onlar da bize, Yahudi dinine inandıklarını söylemişlerdir”.
Joseph’in karşılığını içeren bir manüskript de Leningrad Halk Kitaplığındadır. Bu metin oldukça uzundur. Paul Kokovstov ‘Onuncu Yüzyılda İbrani Hazar Yazışması’ adlı kitabını basarken, hem ‘Uzun Mektup’tan parçalara, hem de Christ Kilisesinde karşımıza çıkan ‘Kısa Mektup’tan bölümlere yer vermiş ve bu mektuplaşma hakkındaki spekülasyona son vermişti... Son olarak Dunlop, Yazışmanın genel havasına itibaren, cevap mektubunun daha az suni ve saf olduğunu söylüyor.1
ABD’de bulunan John Hopkins Üniversitesinde görevli gen bilim uzmanı Eran Elhaik, Aşkenaz Yahudilerinin Hazar kökenli olduğu tezinin daha geçerli olduğunu öne sürdü. ‘Genome Biology and Evolution’ adlı dergide ‘Avrupa Yahudilerinin Soyunun Kayıp Halkası: Ren ve Hazar Hipotezlerinin Karşılaştırılması’ başlıklı bir çalışma yayımlayan Elhaik, sekizi Yahudi, 74’ü ise Yahudi olmayan gruplardan gelen 1287 kişinin gen analizini coğrafi ve tarihsel göç yıllarından değerlendirdi.
F3 popülasyon testinde allel genlerin farklılığı veya benzerliği ortaya kondu. Örneğin eğer bir X popülasyonu, A ve B popülasyonlarının karışımından meydana gelmiş ise bu F3 değeri bize negatif bir rakam verecektir. Yani eğer sonuç negatif çıkarsa; X grubu tarihin bir döneminde A ve B’nin birleşme durumundan dolayı çıkmıştır. Sayı küçüldükçe birleşme oranı artıyor demektir.
Temel Bileşen (PCA) analizine göre, büyük boyutlu veri kümesinden anlamlı veriler elde edilebilir. Verilerin boyutu azaltılıp, daha basit bir şekilde hesap yapılabilmesi sağlanmış olur. Bu çalışmada bu yöntem ayrıca önem taşımakta. Rhineland ve Hazar hipotezleri, farklı atalar geçmişine işaret etmekte. Bu yöntemle, Kafkaslar ile Semitik popülasyonlar arasında geçmişte olabilecek bir karışım derecesi hesaplanabilir.
F3 yöntemi ile eski İsrail topraklarından gelen Yahudiler ve altı Kafkas topluluğu ile Avrupa popülasyonu arasındaki yakınlık derecesine bakıldığında; bu toplumların karışımlarının çok büyük bir oranının geçmişteki atalarından kaynaklandığı söylenebilir.
Bütün temel bileşen analizler göstermektedir ki, Avrupa Yahudileri Kafkas, Batı Avrupa, Ortadoğu ve Doğu Avrupalı ataların mozaiğidir... Yahudi olmayan topluluklar ile kıyaslandığı vakit sadece Orta Avrupa Yahudileri hariç bütün Yahudi topluluklarından oldukça farklı, ancak Kafkas popülasyonuna inanılmaz derece yakındırlar. Avrupalı Yahudilerin genomu, eski Yahudi- Hazar, Greko- Roman, Mezopotamya ve eski İsrail Yahudilerinin bir araya getirilmiş halidir. Onların popülasyon yapısı, Kafkasya’da şekillenmiş Kenaan ve Ürdün’e kadar uzanan kökleri, Volga kıyısında işlenmiştir.2
Arthur Koestler’in saptamaları
Arthur Koestler’in ilginç saptamaları arasında, Doğu Avrupa Yahudilerinin atlı araba kullanması da vardır. Oysa araba yapımı ve atlı arabacılık Batı Yahudilerinde görülmez. Tarihin tek Musevi atlıları Hazarlardır ve at kullanan Yahudiler ise, Aşkenazlardır. Polonya Yahudilerinin geleneksel giysilerinde de Doğu etkisi açıkça görülür. Dindar Yahudilerin giydikleri takke (kipa), Özbek ve Orta Asya Türk takkelerini andırır. Kadınların 19. yüzyıl, ortalarına kadar taşıdıkları uzun beyaz türban, Kazan ve Türkmen kadınlarının türbanının benzeridir. Erkekler de uzun ipek kaftan giyerlerdi. Bir kısım Hazar, Cengiz Han’ın başlattığı büyük işgalden sonra Slav topraklarına da göç etmişti. Polonya’da birçok Hazar dilinde köy adı vardır; Kozarzewek, Kozara, Kozarzow gibi...
Zaten Macarlarla, yüzyıllarca dost olan Hazarlar yerleşmek için orayı da tercih etmişlerdir. Macar yönetimde etkin rol oynadıkları bilinmektedir.
Ayrı bir Musevi topluluğu olan Karaitler ya da Karaylar (Karaim), dilleri açısından eski Hazarların bugüne dek ulaşan en katıksız torunlarıdır. Hazar Musevilerinin pek çoğu eski dillerini bırakıp Yidiş dilini benimserken, bu mezhep yüzyıllardır Türkçe konuşmayı sürdürmüşlerdir. Diğer Yahudilerden farklı olarak sadece Tora’yı esas alarak yaşamışlardır.3
Bunlardan bazıları ise, Talmud’u da kabul etmiş olup Karay değildir. Bu satırların yazarının babası Kırım göçmeni olup, bu kategoriye girmekte. Kuzeni Şmuel Han De Lombroso, çekik gözlü Kıpçakça’yı iyi bilen bir kişiydi ve eski bir yazımın konusu dâhilindeydi.
Kaynakçalar:
1 ‘Onüçüncü Kabile’ Arthur Koestler, Say Yayınları Ltd, 1993,İstanbul.
2 Eran Elhaik, ‘The Missing Link Of Jewish European Ancestry; Contrasting the Rhineland and the Khazarian Hypothesis’ Çev: Furkan Demirkan, Yaklasansaat.com, 14.12.2012.
3 Hazarlar. Kayıp Kavim, Pınar Özgün, Cinius Yayınları,2013,İstanbul, S.45-48.