CHP Milletvekili Selina Doğan: " Bize kaç kişi kaldığımızı söylesinler"

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde mecliste yer alan ilk kadın gayrimüslim milletvekili Selina Doğan… Kendisiyle yeni kimlikleri ve soy kodunu, mecliste bir kadın ve gayrimüslim olmayı, CHP içindeki dinamikleri ve muhalefeti konuştuk.

Yaşar BİLDİRİCİ Söyleşi
2 Mart 2016 Çarşamba

Fotoğraflar: Alberto Modiano

 

 

Milletvekili Selina Doğan ile tanışmamız, Sayın İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürümüzü Vilayet binasında, Adalarımızın sorunlarını aktarmak amacıyla yapılan ziyaretimiz esnasında gerçekleşti. O günden sonra da dostluğumuz devam etti.

Özgeçmişinize baktığım zaman etkileyici okullar görüyorum; Notre Dame de Sion, ardından Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Babanız Yervant Bey de Bakırköy Belediye Başkan Yardımcısıydı. Demek ki evde siyaset konuşuluyor, altyapıda siyasetle kavrulan bir aile var.

Eş durumunda da öyle. Organik olarak olmasa da Erdal her şeye angajedir.

Siyasete girişiniz nasıl gerçekleşti?

Sosyal demokrat bir ailede büyüdüm. Hayatı boyunca hep toplumsal sorunlara eğilen, apartmanından başlayarak, sokağının, mahallenin sorunları ile uğraşan bir babam var. Annem de herkesin her şeyiyle ilgilenirdi. Böyle bir ortamda, her zaman empati duygumuz geliştirilerek büyüdüm. Dolayısıyla siyaset gündelik toplumsal sorunlarımıza çözüm bulma aracı ise, bu duygu ile yoğrulan bir ailem var. Mesleki yaşamım dışında hep gönüllü olarak sosyal sorumluluk projelerinde görev aldım; hem cemaatimizin içinde hem de dışında. Dolayısıyla hiçbir zaman uzak değildim. Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, 7 Haziran seçimlerinden önce Ermeni bir milletvekili adayı göstermeye karar verdi. Tabii önce babamın ismi zikredildi, ancak Genel Başkan ısrarla bir kadın ve genç olsun dedi. Zaten şimdi baktığımda, babam yapamazmış diye düşünüyorum. Allah uzun ömür versin ama hakikaten çok zor, fiziksel enerji gerektiren bir şey. İki şehir arasında yaşıyorsunuz. Sadece iki şehir de değil, her an başka bir yerde olmanız gerekiyor. Sağ olsun Genel Başkan layık gördü; ben de ona layık olmaya çalışıyorum. Maalesef çok zor bir dönemdeyiz.

“KÜÇÜK ÇOCUĞU OLAN BİR KADININ SİYASET YAPMASI HAKİKATEN İDDİALI”

Bir İstanbul hanımefendisinin Ankara’da yaşaması nasıl? Yaşantınızda neler değişti?

Toplumumuzdaki bu cinsiyet rollerinin dağılımını düşündüğünüz zaman, özellikle küçük çocuğu olan bir kadının siyaset yapması hakikaten iddialı. Ama çok şükür ki klasik bir eşim yok. Hem ailem, hem de eşimin ailesi çok büyük destek oldular bu anlamda. Zaten onların desteği olmasa mümkün değil; ailecek darmadağın olurduk. Maalesef düzenimiz kalmadı. Hiç kimse benden talimat almadan bir şey yapamıyor. Bir haftalık programımı soruyor. Ankara’ya taşınmadık. Ankara’da bir evimiz var ama ben sürekli gidip geliyorum. Oğlum, daha okula başlamadı bu sebeple onu da mümkün olduğunca programlarıma, gezilerime dahil etmeye, her şeyi olumluya çevirmeye çalışıyorum. Bu durumun oğlum için bir zenginlik olduğuna inanıyorum. Hep şunu söylüyorum: Manevi dünyası fiziksel konforundan çok daha önemli. Bir seyahatte eziyet çekecek olsa da, olsun bir sürü farklı ortama giriyor. Dolayısıyla vizyonunun gelişeceğini düşünüyorum. Onun da gerçeği bu, böyle bir annesi var. Büyüdüğünde beni affedeceğine inanıyorum, çünkü biz ne yapıyorsak onlar için yapıyoruz.

Bu meclis dönemde üç gayrimüslim milletvekili seçildi. Uzun zamandır görmediğimiz bu tabloda Ermeni kimliğiniz mecliste ön plana çıkıyor mu?

Netice itibariyle bir Ermeni olduğum için milletvekili seçildim. Tabii kişisel özelliklerim de dikkate alındı ama neticede Ermeni olduğum için böylesine demokratik bir adım kapsamında aday gösterildim. Parti içerisinde bile hayatında hiç Ermeni görmemiş olanlar vardı. Seçim kampanyaları yürütürken birçok örgütle bir araya geldik. Önyargılı pek çok insan vardı ama onlarla temas ettikçe önyargıların büyük oranda bertaraf edildiğini düşünüyorum. Direnç oldu, sataşmalar oldu, ama biz bunları göz ardı ederek - çünkü bunları bekliyorduk, sürpriz değildi - çalışmaya devam ettik. Mevcut siyasi iktidarın bu ayrımcı söylemi tabii yapmak istediğimiz çalışmalara da yansıyor. Bizim iyi niyetle, bu ülkeyi daha iyi yerlere götürmek için sarf ettiğimiz çabalar bazen bel altı söylemlerle, tamamen zorlama yorumlarla, dinime, inancıma, kökenime indirgenebiliyor. Örneğin bir Diyarbakır ziyareti yaptık. Bu ziyaret ile ilgili yaptığımız açıklama bir gazetede Sayın Hahambaşı ile çektirdiğim bir foto ile verildi. Hiç alakası yok. Güya beni itibarsızlaştıracaklar Hahambaşı’nın fotoğrafıyla. Bu kadar yoz, bu kadar yavan bir ırkçı söylem.

“SOYUMUZU SOPUMUZU ARAŞTIRMAKTAN BIKMIYOR İKTİDAR”

Son günlerde basında da yer alan ve ilgimi çeken Soy Kodu yeniden gündemde. Bu konuda son durum nedir? Ermeni olsanız bile neticede bütün gayrimüslimlerin sesiniz diye düşünüyorum. Bu konuda bir ayrımcılık var mı? Sizlerin girişimleriyle bu konudaki gelişmeler nedir?

Aslında bunu geçmişten beri türlü vesilelerle biliyorduk. En başta okula kayıt meselesinde… Öğrenciler azınlık okullarına kaydedilirlerken bir onay sürecinden geçiriliyordu. Lozan’a kadar, o çocuğun babasının TC vatandaşı Ermeni olup olmadığı araştırılıyordu. Soy kodu olarak bilmesek de bunun bir şekilde bir kritere tabi olduğunu biliyorduk. Geçtiğimiz dönemlerde HDP’li milletvekili arkadaşımız Garo Paylan’ın müdahaleleri sonucunda okullara kayıtlarda bir kriter olmaktan çıkarıldığı söylendi. Bunun takdiri, okullarda kurulacak bir komisyona bırakıldı. Ancak en son, Plan Bütçe Komisyonunda Sayın İçişleri Bakanı Efkan Ala bunun Mernis çerçevesinde (Mernis, merkezi nüfus kayıt sistemi) hâlâ uygulandığını söyledi. Şaşırmadık. Hep söyleniyor zaten, “kâğıt üzerinde eşitiz, uygulamada ayrımcılığa uğruyoruz” diye. Kâğıt üzerinde de eşit olmadığımız en yetkili ağız tarafından tescillenmiş oldu. Şimdi yeni kimlik kartlarımız çıkacak. Çok havalı, çipli falan… Kişisel verilerin korunması kanunu bugünlerde mecliste görüşülüyor. Kişisel verilerin korunmasına dair mevzuatımız yürürlüğe girecek. Ama soy kodu uygulaması halen devam ediyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Din hanesi isteğe bağlı olacak. Zaten din hanesi şu an bir dilekçe verdiğin zaman çıkartılabiliyor. Bu da öyle çok devrimsel bir şey değil. Anayasada din ve vicdan hürriyeti kapsamında zaten hiç kimse dinini açıklamaya mecbur edilemez. Buna mukabil siz hâlâ oraya o din hanesini - boş bırakılabiliyor olsa da - koymakta ısrar ediyorsunuz. Bunun temel haklara aykırı olduğuna dair kaç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var. Soyumuzu sopumuzu araştırmaktan bıkmıyor iktidar. Ya da merak ediyor. Ancak biz bu durumu olumluya çevirmeye karar verdik. Hiçbir şekilde bu uygulamayı tasvip etmemekle birlikte, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde başvurumuzu yaptık: Madem böyle bir şey yaptınız, bize de söyler misiniz bu ülkede kaç Ermeni, kaç Yahudi, kaç Rum, kaç Süryani varmış. Biliyorsunuz biz, vakıf seçimlerinde, patrik seçimlerinde sağlıklı nüfus sayımı yapamıyoruz. O mekanizmamız yok elimizde. Bir sürü göçler ve ölümler var. Artı, okullarda, hastanelerde hizmet planı yapabilmek için - eğitim alacak kaç öğrenci var - bilmek istiyoruz. Hep söylenen bir şey; 50-60 bin Ermeni var. İyi de neye göre? En son on küsur yıl önce bir sayım yapılmış. Bakalım ne cevap gelecek.

Bir kadın gözüyle millet meclisindeki ortam nasıl? Kadın milletvekillerimizin gücü gerektiği kadar hissediliyor mu?

Burada 7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım seçimlerini kıyaslamak gerekiyor. 7 Haziran seçimlerinden sonra çok olumlu bir hava vardı. Farklı kesimlerden birçok kimse temsiliyet imkânı bulmuştu. Yemin töreni çok görkemliydi, herkesin demokratikleşme adına büyük umutları vardı. Ama maalesef bu çok kısa sürdü, kısa sürede her şey tersine döndü. O zaman kadın vekil sayısı da daha fazlaydı. Gelişmiş ülkeler ortalamasına göre çok düşüktü ama yine de oldukça yükselmişti. Kadın örgütleri heyecanla takip ettiler o süreci. 1 Kasım seçimlerinde tam tersi bir hava vardı, çok buruktu. Özellikle HDP’nin vekil sayısı düştüğü için kadın vekil sayısında da ciddi düşüş yaşandı. Şimdi meclisin çalıştırılmadığı, muhalefetin bastırıldığı, bizlerin verdiği kanun tekliflerinin neredeyse hiçbirine cevap gelmeyen bir ortamda çalışıyoruz. Tabii ki biz parlamenter sistemi sonuna kadar savunacağız. Ancak şu an suni olarak, bilinçli olarak parlamenter sistem çalıştırılmıyor ki başkanlık sistemine bir meşrutiyet kazandırılsın.

Kadın parlamenterlerin mecliste kılıf kıyafetiyle ilgili kurallar nelerdir?

Ceket giyme zorunluluğu var. Hatta ilk yemin töreninde böyle çok klasik olmayan bir ceket giymiştim. Kapıda görevli beni uyarmıştı. Zaman zaman içeride bunalıp çıkartıyoruz, ben uyarı aldım meclis başkan vekilimizden. Yakın zamana kadar da pantolon giyilmiyordu, artık giyilebiliyor.

Özal-Demirel dönemlerini hatırlıyorum da… Turgut Özal hem başbakan, hem cumhurbaşkanı olmuştu. Demirel tek başına o partiyi sarsabilecek bir güçteydi. Şimdi, bütün veriler muhalefetin lehine olmasına rağmen, Türkiye’de muhalefet, özellikle de CHP, yüzde 25 barajında kalmış, seçmeni de bunu kabullenmiş vaziyette. Neden bir sıkışma var; vizyon eksikliği mi, lider eksikliği mi?

Bu söylediğiniz algı, iktidar partisinin yaratmaya çalıştığı algı. Medyanın yüzde 99’u iktidarın elinde, hâkimler, savcılar iktidarın elinde. İktidar değil de, cumhurbaşkanının elinde. Dolayısıyla bizler bunun böyle olmadığını ne kadar anlatmaya çalışsak da - elbette sorunlarımız var, elbette daha iyi olabiliriz - aslında abartıldığı kadar değil. Maalesef iktidarın söylemini kendi içimizde de sahiplenen sınırlı da olsa bir kesim var. Ama biz Sayın Genel Başkan’ın baş koyduğu partiyi yeniden sosyal demokrat çizgiye çekme çabasını sonuna kadar savunuyoruz. Tabi örgütsel ve teknolojik anlamda, partinin yenilenmesi gereken hususlar var. Ama asla biz “Yüzde 25’e sıkıştık, bunu da kabul ediyoruz” demiyoruz. Diyemeyiz. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey bu değil. Tüm demokratik güçleri yanımıza alarak yeniden bir rüzgâr estirmek istiyoruz. 5 Mart’taki toplantı da buna hizmet edecek.

5 Mart toplantısının bir açılımını yapar mısınız?

5 Mart’ta Genel Başkan, bu dayatılan başkanlık sisteminin Türkiye’yi bir felakete sürükleyeceğini, aksine parlamenter sistemin güçlendirilmesi gerektiğini, darbe hukukundan bütün mevzuatımızın arındırılması gerektiğini, tüm kesimlere duyurmak için bir toplantı düzenleyecek. Tüm inanç grupları, sendikalar, STK’lar bu toplantıya dahil olacak. Ankara’da ATO’da gerçekleşecek.

“BİZ BURADA YAŞAMASAK, BURANIN DAHA İYİ BİR YER OLACAĞINA İNANAN BİR KESİM VAR”

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Gurur duyduğunuz bir Ermeni kimliğiniz var. Bu Ermeni kimliği ile Türk kimliği arasında bir sıkışma yaşıyor musunuz?

Ermeni kadın milletvekili bir ilk. Bu önemli bir misyon çünkü bizim büyüklerimiz, anneannelerimiz çok zor koşullarda yaşamışlar. İşleri olmadan, beş kuruşları olmadan, kız çocuklarını büyük toplumun içinde muhafaza ederek, kapalı bir şekilde yaşamışlar, okutamamışlar. Dolayısıyla ben çok şanslıyım ve bu bilinçle hareket ediyorum. Bana layık görülen bu görevi de en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Tabi zaman zaman sıkışmış hissedebiliyorum. Çünkü barışa hizmet etmesi gerektiği için layık görüldüğüm bu sürece zarar vermemek adına attığım her adımı iki kere düşünüyorum. Partime de, aileme de, temsil ettiğim topluma da zarar gelmemesi için… Çünkü bunu hazmedemeyen, biz burada yaşamasak, burada siyaset yapmasak buranın daha iyi bir yer olacağına inanan bir kesim var. Onların bu çabasına, bu karanlığa karşı mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. Aslında parti içerisinde de bu büyük bir yenilik; ben partiyi de dönüştürüyorum aslında. CHP’yi de dönüştürmek, toplumun önemli bir kesimini dönüştürmek anlamına geliyor.

Toplumumuzda Varlık Vergisi’ni yaşayan önceki kuşaklardan dolayı, seçim dönemlerinde “Onlar Varlık Vergisi’ni getirdi, sola oy vermemek lazım” denirdi. Yeni nesil bundan sıyrıldı. Ermeni cemaatinde de böyle bir yaklaşım var mı?

Tabi ki bugünkü CHP’nin Varlık Vergisi uygulamasını sahiplenmesi mümkün değil. CHP kendi içinde bir sürü değişim geçiren bir parti. Evet, Ermeni toplumunda da asla silinmeyen bir konu bu. Ama en azından ben aday olduktan sonra, yaptığım temaslarda bunun artık geride kaldığını, böyle bir anlayışın artık parti içinde asla hüküm sürmediğini anlatıyorum. Bu sebeple de CHP ile arada bir mesafe varsa da bunu yok etmeye çalışıyorum.

AK Parti döneminde özellikle gayrimüslim cemaatlere karşı pozitif anlamda önemli gelişmeler oldu. Ancak biz birkaç kere, AK Parti’nin çıkardığı bazı kanun tasarılarının CHP’li milletvekilleri tarafından reddedildiğini gördük. Gayrimüslimler söz konusu olduğunda AK Parti’nin almış olduğu pozitif kararlara, bazı CHP milletvekilleri eski mantaliteyle dur diyor.

Evet, AK Parti AB uyum yasaları döneminde kendi iktidarını pekiştirmek için olumlu adımlar attı. Özellikle vakıf mallarıyla ilgili. Ancak sonraki sürece baktığınızda onları boşa çıkartacak çok uygulaması da oldu. “Af edersiniz Ermeni” söyleminden başlayarak… Vakıf seçim yönetmeliği de hâlâ çıkartılamadı. Bir ileri, iki geri. Dolayısıyla burada samimi olmadıklarını, tamamen konjonktürel davranıldığını, tamamen kendi çıkarlarına uygun davrandıklarını gözlemliyorum. Bizler, artık Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu tarz refleksleri tekrar etmemesi için, çift vatandaşlık zemininde tüm icraatlarını gerçekleştirmesi için elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Önyargıları, eğer var ise, diğer milletvekili arkadaşlarımızla birlikte kırmak için çalışmaya devam edeceğiz.

CHP Sözcüsü Sayın Haluk Koç, memurların cuma namazı sırasında izinli olabilmesi olayını İsrail’e bağlamıştı. Biz şok olduk. Haluk Bey, değerli bir insan ancak onun söylediği de CHP’yi bağlıyor. Böyle söylemler, bizim gibi azınlıkta kalmış cemaatleri çok üzüyor.

O gün de size söylemiştim ve kişisel bir yorumu olarak değerlendirmenizi rica etmiştim. İsrail ile ilgili izlenen her olumsuz politikada dünyanın her yerindeki ve tabi Türkiye’deki Yahudiler zaman zaman hedef alınıyor. Antisemitizme varan söylemler duyuluyor. Bunun tabii elle tutulur bir yanı yok. Aynı şey Ermeniler için de söz konusu. Tabii bu samimiyetsizliğin bir göstergesi. Bu dış politikada kullanılan bir koz halini alıyor. Tabii ki dış politikada ülkeler zaman zaman eleştirilebilir. İsrail’le ya çok iyiyiz ya çok kötüyüz, normal bir ilişki tutturamıyoruz.

Sizin ilk gayrimüslim kadın vekil olduğunuz için mutluluk duyuyoruz. Keşke meclisteki gayrimüslim vekillerimizin sayıları artsa…

Bana katıldığım bir televizyon programında sormuşlardı, “Ermeni milletvekili demeli miyiz” diye. Zaten programın konsepti renkli meclisin kadın vekilleri idi. Maalesef İsviçre’de yaşamıyoruz. Bunun sorulmasının ayıp olduğu bir düzen yok. Ermeni olduğum için aday gösterildim. Gönül ister ki, bir gün bu o kadar normalleşsin ki bunu sormak tuhaf karşılansın.

Çok keyifli ve içten bir sohbet oldu. Şalom okurları adına da teşekkür eder, yapmakta olduğunuz özverili ve kıymetli çalışmalarınızdan dolayı sizi candan kutlarım.