Bu haftaki paylaşımım birçok anne ve baba için biraz sert olabilir ancak inancım şudur ki hayatta bazen bakış açılarımızı değiştirmemiz çok farklı farkındalıklar yaşamamıza sebep olabilir.
Bu yazıyı da size farklı bir bakış açısı sunabilmek için paylaşıyorum. Hayatta bazen olaylara sürekli aynı bakış açısıyla bakıp, inatla aynı davranışları sergileyip farklı tepkiler ve sonuçlar bekliyoruz. İşte tam da bu yüzden geçen gün bir restoranda üç yaşlarında bir kız çocuğu, annesi ve babası ile yemek yemeğe gelmişler yan masamıza oturmuşlardı sanki. Meslek alışkanlığı olsa gerek istemsiz algım etraftaki çocuklu ailelere kayar her zaman. Amacım kimsenin özeline girmek değil tabii ki zaten yaklaşık 10 dakika sonra çocuklarıyla sohbet ediyor ve oyun oynuyor oluyorum genelde. İlerleyen saatlerde baba ‘sana ben kıyamam, sen benim prensesimsin’ dediği öpmeye kıyamadığı koklamaya doyamadığı kızına aniden ‘yeter artık, dayanamıyorum, sürekli hareket ediyorsun, ne biçim çocuksun sen bir yemek yedirtmedin adam gibi’ dedi yüksek sesle. Bağırdı, kızdı, öfkelendi ya da uyardı, hepinizin algısı farklı olabilir ancak önemli olan babasının ses tonunun küçük kızı ürkütmeye, etraftaki bakışları da kendisine yöneltmeye yetecek şiddetteydi. Peki, şimdi ben bunu babayı suçlamak iççin mi yazdım? Tabii ki hayır! Baba bütün gün çalışıp, yorulup eve gergin gelemez mi? Sürekli sevip kokladığı, el üstünde tuttuğu hatta hayatını ona adadığı kızına arada sırada bağıramaz mı? Bağırabilir tabi. Hatta kızmalıdır da ara sıra ki o kız çocuğu hayatı boyunca kendisine bağırmayan, ona prenses gibi davranacak o var olmayan insanı aramasın hayatı boyunca. Çocuklar anne babalarından iyiyi de kötüyü de görmeliler güvenli ortamlarında. Ancak benim noktam bu değil tam olarak. Asıl olay baba bağırdıktan sonra olanlar zaten! O küçük korkmuş, yetersiz olduğunu, yanlış yaptığını, kötü bir çocuk olduğunu hisseden ve sevilmemekten ödü patlayan o kız babasına döner ve ‘özür dilerim babacığım. Bana bağırdığın için çok korktum ama ben seni bana bağırsan da seviyorum’ der ve sarılır babasına. Çünkü çocuklardır asıl koşulsuz seven ebeveynlerini. Düşünsenize kaç kere kendiniz baleye devam edemediğiniz için dans kursuna zorla gitmesi için ikna etmeye çalıştınız kızınızı ya da kaç kere futbol oynaması için baskı yaptınız oğlunuza siz bıraktığınız için genç yaşta.
Hep, en iyisini istiyoruz onlar için fakat aynı zamanda onun için en iyisini hep ben bilirim diyoruz.
Siz hiç bir çocuğun anne babasına, düzgün davran; bağırmadan konuş; ses yapma; ayıp böyle davranma; komşular ne der; iyi anne ol; ahlaklı ol; yalan söyleme; çok çalış; başarılı ol; en iyisi ol; akıllı ol; bana iyi bakmazsan seni çöpçüye veririm; bana oyuncak almazsan polis amcaları çağırırım gelip alırlar seni; benimle oyun oyna yoksa abi kızar, gibi daha sayamayacağım ancak gün içinde farkında olmadan dikkatsizce kullandığımız binlerce koşullu tehdit cümlesini kullandığını duydunuz mu hiç? Çocuk sadece sevgi ve onay bekler anne babasından ve inanın bana en sevilmeyen, onaylanmayan hatta fiziksel şiddete uğrayan çocuklar bile sorduğunuz zaman anne babalarıyla yaşamak ve onların sevgilerini kazanmak istediklerini soyluyorlar. O yüzden bu akşam belki yemek masasında çocuklarınıza neyi yapmamaları gerektiğini değil, neleri harika yaptıklarını ve aslında ne kadar yeterli olduklarını söyleyin.
‘Sen olduğun gibi mükemmelsin ve ben seni tüm seçimlerinle çok seviyorum’ deyin.
İnanın bana ne psikolog, ne doktor, ne kişisel eğitim ne de kötü alışkanlıklara gerek duymayacaktır gerçek koşulsuz sevgi ve kabul gören çocuk.
Hepinize kalbinizdeki var olan sevginin büyüklüğünden korkmadığınız, onu mucizeler yaratmak için kullanmayı seçtiğiniz bir hafta (bir ömür) diliyorum...