¬ Hayatını kaybedenlerin yabancı, hele hele İsrailli olduğunu öğrenmenin kimilerine verdiği rahatlama durumu nasıl açıklanabilir? Yaralılara yapılan beddualar hangi inanca sığar? Artık her olayda sebep olarak kullanılan ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ klişesini ‘Türk kendinden başkasını dost bilmez’ olarak mı değiştirmeli? Bu nefret niye? Türkiye’yi, kültürümüzü, yemeklerimizi öğrenmek, bizleri tanımak için gelen misafirlerimize bu düşmanlık niye? Bir cumartesi sabahı İstiklal’de dolaşırken terör saldırısında yaralanan, hayatını kaybeden bu kişilerin İranlı veya İsrailli olması neyi değiştirir? Ve daha birçok soru havada asılı kalıyor.Bugün, İsrailli kurbanların bayraklara sarılı cenazelerinin uçakla Türkiye’den ayrılmalarını izlerken içimde bir başka hüzün de var. Farklı bir yerde yaşam kaldığı yerden devam ederken Türk Yahudileri için güvenlik yeniden her şeyden daha önemli konuma yükseldi. Cumartesi sabahından itibaren İstanbul’daki sinagoglar boşaltıldı, etkinlikler, kutlamalar iptal edildi. Yaklaşan Purim bayramını kutlamaksa bir başka zamana kaldı... KAREL VALANSİ – www.T24.com.tr
Euronews: Siz yakın bir zamanda İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu hakkında ‘gözleri tamamen kapalı’ gibi bir ifade kullandınız. Bununla ne demek istediniz?
David Grossman, Yazar: Bu kadar zeki bir insanın, bu kadar tarihi bilgiye sahip bir insanın gerçeği görmezden gelmesini, onun İsrail’in sadece kendi gücüne güvenmesi gerektiği düşüncesini anlayamıyorum. Gelecekte bir noktada Tanrı korusun işler tersine dönebilir. Bir gün İsrail yenilebilir, bizden daha güçlü, kurnaz, cesur ve bilgili bir devlet karşımıza çıkabilir ve İsrail’i bozguna uğratabilir.
Euronews: Sosyal medya üzerinden bir soru daha alıyorum. Hernan Pena, ‘Ben Benyamin Netanyahu’yu bir savaş suçlusu olarak görüyorum, ya siz’ diye soruyor.
David Grossman, Yazar: Hayır. Onun bir barış suçlusu olduğunu söyleyebilirim. Çünkü şimdiye kadar yıllarca her barış şansını engelledi. Sürekli olarak müzakere seçeneğinin ortaya çıkmasına ve biz ve Filistinliler arasındaki barışa karşı çıktı. Bu tehlikeli bir durum. O böyle yaparak İsrail’i tehlikeye soktu. Çünkü Filistinlileri ne kadar büyük bir sopayla döverseniz sonra onlar bizi sevmeye başlayacak ve bizimle müzakerelere başlayacaklar düşüncesi oldukça ilkel bir anlayış. Ortada çok derin bir inkâr söz konusu. Gerçekten yıllarca bütün İsrailli liderler konuyu Filistinlilerin bakış açısından gördüler. Belki ben yazar olarak bu tartışmaya katkı sağlayabilirim. Filistin hikâyesinin bilinçlerimize girmesine izin vermek zorundayız. Onları neyin öfkelendirdiğini, neyin onlarda nefret uyandırdığını anlamamız gerekiyor. Onlar sokağa çıkıp şiddetli bir şekilde bizi bıçaklıyorlar. Evet, sadece biz buna izin verebiliriz. Belki onlarla savaşta olmamamız gerekiyor.
Euronews: İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Hamas ve Irak Şam İslam Devleti’ni birbirine benzetti. Sizce bu adil bir benzetme mi?
David Grossman, Yazar: Hamas, Filistin toplumunda benim favori bölümüm değil. Çünkü onlar fanatik, aşırı ve onların temel görüşü, İsrail’in tamamen yok edilmesi ve onun yerine İslami bir devletin bölgede kurulması. Hamas yapısı ve jeopolitik konumundan dolayı, IŞİD’in aksine bazı siyasi çıkarları söz konusu. Örneğin Hamas üyeleri arasında bir grup ‘ateşkes’ tarafı olduğunu ifade ediyor ve bu uzun dönemli ateşkes onlara göre uygun zamanda kesilebilir. Uzaktan bakarak şöyle diyorum, ‘Tamam belki Gazze’de Filistinlilerle Hamas ile bir ateşkesi uygulayabiliriz. 10, 20, 25 yıllık bir ateşkes döneminde. Belki bu süre zarfında orada bir şeyler değişir.
Euronews: İsrail yurt dışında artan bir şekilde dışlanıyor. Siz oldukça çok seyahat ediyorsunuz. Hiç İsrailli olduğunuzdan utandığınız zaman oldu mu?”
David Grossman, Yazar: Hükümetimin yaptıklarından dolayı utandım, İsrailli olmaktan dolayı değil. Ben hala bu ülkenin harika bir yer olduğunu düşünüyorum. Bizler bazen sadece İsrail’i eleştirmek eğilimde oluruz. Bu ülkenin soykırımdan üç yıl sonra nasıl inşa edildiğini, küllerinden nasıl doğduğunu, nasıl bir büyük kültürün, tarımın, teknolojinin, endüstrinin oluşturulduğunu, unuturuz. Söylediğim gibi oranın haricinde başka bir yerde yaşamak istemiyorum.
Isabelle Kumar
İsrail şöyle bir ikilemle karşı karşıya: Bir yandan Türkiye’yle krizin son bulmasını ve çok da eski sayılmayan bir geçmişte değerli bir askeri ittifak içinde olan iki devletin arasının normalleşmesini istiyor, öte yandan Putin’i de İran ve Hizbullah’tan mümkün oldukça elini çekmesi için ikna etmeye çalışıyor.
Bu bağlamda İsrail’in tercihi net şekilde B seçeneğinden yana. Hâlihazırda Putin İsrail için Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan çok daha önemli. Türkiye’nin despotu Kudüs’te ümitsiz vaka addediliyor. İsrail-Türkiye askeri ortaklığı Erdoğan’ın partisi iktidarda olduğu sürece canlandırılamaz, İsrail bu konuda boş hayaller kurmuyor. Netanyahu şunu çok iyi görüyor: Erdoğan’ın İsrail’le uzlaşmaya yanaşmasının tek sebebi siyaseten zayıf düşmesi, Rusya’yla sorun yaşaması, bölgedeki eski konumunu kaybetmesi ve İsrail’in sahip olduğu doğal gazdır. Gaz hikâyesi işleri daha da karmaşık bir hâle sokuyor. Zira gazın Türkiye üzerinden satılması İsrail’in açıkça menfaatinedir ve Rusya da aynı pazar için rekabet ediyor.
Yine de Putin her açıdan kesinlikle ağır basıyor. Putin’in Suriye’de aldığı tutum Rusya’nın konumunu hem bölgede hem bölge dışında yükseltmiş durumda. Rusya adeta bir gecede etkili ve baskın bir dünya gücü hâline geldi. Rusya Suriye’de kapsamlı bir müdahaleye girişerek başarılı bir bahis oynamış oldu. Bölgedeki gerçekliği değiştiren Rusya, kanlı savaşı çıkmaz sokaktan çıkarıp başka bir yöne soktu, Esad’ı mağlup konumdan kazanan konumuna taşıdı, gücünü ve kararlılığını göstererek kartları yeniden kardı.
Geçtiğimiz günlerde hayli üst düzey bir askeri kaynağın Rus savaş uçakları “Tel Aviv üzerinde uçsa bile” İsrail’in bunlara dokunmayacağı yönündeki sözlerini aktarmıştım. İsrail’le Rusya’nın niçin yakınlaşıp eş güdümde bulunduğu, İsrail’in niçin Rusya’yı rahatsız etmeme yönünde stratejik karar aldığı sayısız sebeple açıklanabilir.
İsrail şimdi büyük bir dikkatle ve adeta ne pahasına olursa olsun Rusya’yla daha sıkı ilişkiler kurmaya çalışıyor. Güvenlik teşkilatı dâhil İsrail devletinin üst kademeleri bu konuda iyimser. Üst düzey kaynaklara göre Moskova “şer ekseninin” verdiği zararın farkında ve İran’ın Suriye’ye patron olmasına izin verme niyetinde değil. Ruslar Hizbullah konusunda bile İsrail’in tutumunu anlıyor ve şu an Tahran’la yaptıkları füze anlaşmasını gözden geçiriyor.
Rusya’nın da bakması gereken kendi menfaatleri var ve bu bağlamda Hizbullah’ı sahiplenmesi için özel bir sebep yok. Dünyanın tüm uluslararası şirketlerinin İran ekonomisine girmeye çalıştığı bir dönemde Rusya İran’la kriz yaşamamak için elinden geleni yapacak. Öte yandan İran muazzam bir güce ulaşmak istiyor ama Rusya ona bu yolda destek olma niyetinde değil. İsrail de işte bu oyun planı içerisinde manevra yapıyor ve kendi hanesine bazı önemli puanlar yazdırıyor.
Ben Caspit
Güvenpark’taki anı köşesini ziyaret ettiğim ve ruhlarının huzuru için dua ettiğim Ankara saldırısından daha henüz bir hafta geçmemişti ki her taraftan İstanbul alarmları gelmeye başladı. Tüm ülkenin içinde bulunduğu paranoya hali Türk Yahudilerini de sarmıştı doğal olarak. Ve maalesef korkulan gerçek oldu.
Ancak bu üzücü gerçek bir başka gerçeğin üstünü örtmeye yetmedi. İstiklal’deki, İstanbul’un kalbindeki terör saldırısının ardından sosyal medyada üzüntü bildiren mesajlar kadar düşmanca tepkiler de gecikmedi. Tüm bunları görmek çok yaralayıcı. Bir Yahudi olarak değil. Bir Türk olarak, ama en başta bir insan olarak.
Hayatını kaybedenlerin yabancı, hele hele İsrailli olduğunu öğrenmenin kimilerine verdiği rahatlama durumu nasıl açıklanabilir? Yaralılara yapılan beddualar hangi inanca sığar? Artık her olayda sebep olarak kullanılan ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ klişesini ‘Türk kendinden başkasını dost bilmez’ olarak mı değiştirmeli? Bu nefret niye? Türkiye’yi, kültürümüzü, yemeklerimizi öğrenmek, bizleri tanımak için gelen misafirlerimize bu düşmanlık niye? Bir cumartesi sabahı İstiklal’de dolaşırken terör saldırısında yaralanan, hayatını kaybeden bu kişilerin İranlı veya İsrailli olması neyi değiştirir? Ve daha birçok soru havada asılı kalıyor.
Bugün, İsrailli kurbanların bayraklara sarılı cenazelerinin uçakla Türkiye’den ayrılmalarını izlerken içimde bir başka hüzün de var. Farklı bir yerde yaşam kaldığı yerden devam ederken Türk Yahudileri için güvenlik yeniden her şeyden daha önemli konuma yükseldi. Cumartesi sabahından itibaren İstanbul’daki sinagoglar boşaltıldı, etkinlikler, kutlamalar iptal edildi. Yaklaşan Purim bayramını kutlamaksa bir başka zamana kaldı...
Karel Valansi
http://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/teror-saldirisinin-kurbanlari-once-insan,14151
Osmanlı İmparatorluğunun çöküş devrine yakın zamanlarda, dünyayı kültürleriyle fethetmek emelini taşıyan devrin Fransız hükümeti, Yahudileri kalkındırmak bahanesiyle tüm Osmanlı topraklarının önemli şehirlerinde ‘Allience İsraelite Universelle’ adı altında, okullar açtılar.
Şüphesiz, genel kültürü ve batı eğitimini Ortadoğu’ya yaymaları bakımından ve Fransızcayı Orta Doğu’ya taşımakla Yahudi olmayanların dahi devam ettikleri bu okulların faydaları yadsınamaz. Lakin eğitim alan kültürlü Yahudilerle, okula gidemeyen ve evlerinde Judeo-Espanyol, yani Ladino lisanını konuşanlar arasında bir uçurum açılma istidadı doğmak üzereyken, Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve Türkçe eğitim mecburiyeti sayesinde ortalık yatıştı.
Dolayısıyla, Cumhuriyetin ilk yıllarında, Ladino lisanı, diğer azınlık cemaatlerinin aksine, okullarda okutulmadığı ve resmileşmediği için, Rumcaya ve Ermeniceye nazaran sokaklarda konuşulduğunda, daha çok baskı ve tepkiye neden olmuştu.
Şüphesiz, bu tepkiler yeni nesli, yabancı dil olarak İngilizceyi veya Almancayı seçmeye yöneltti. Dolayısıyla, yeni neslin, temeli olmayan Ladino’ya rağbet etmemesini, anlayışla karşılamak gerek.
Günümüzde iki milyon kadar Sefarad Yahudi’sinden sadece pek azının bu dili kullanmasına karşılık, nerdeyse tümü, “Sefarad Kültürü” olarak adlandırabileceğimiz, şarkılarını, yemeklerini, örf ve ananelerini, deyimlerini, düşünme tarzlarını bilhassa Anadolu’nun Türk karakterini, yurdumuzdan ayrılsalar dahi, büyük bir aşk ve özenle muhafaza etmektedirler.
İstanbul’da, Ladino’yu hakkıyla konuşabilen çok yaşlı bir nesil mevcut. Bu kişileri de, yukarıda bahsettiğin gibi, ya yaşlılar yurdunda veya Büyükada’nın Anadolu Kulübünde bulabilirsiniz. Golden Age veya Genç Emekliler adı altında küçük gruplar halinde toplanan kişiler dahi, Ladino’yu anlasalar da, doğru dürüst konuşamamaktadırlar. Zira Cumhuriyetten sonraki nesiller, gayet temiz bir Türkçe öğrenerek yetişmekte.
Viktor Albukrek
Gazetelerde okudum: “AK Parti Eyüp Tanıtım ve Medya Birim Başkanı” unvanını taşıyan bir hatun Beyoğlu’ndaki terörden sonra bir tweet atmış, bombaya hedef olan İsrailli turistler hakkında bozuk düzen bir Türkçe ile “Beter olsun, İsrail vatandaşları keşke yaralanmayıp hepsi ölseydi” demiş ve partisinden haklı olarak ihraç edilmek üzere imiş...
Bu utanç verici tweet’in kabahatlisi sadece yazıp gönderen hatun değil, onun ve daha nice gençlerin kafalarını nefret ile dolduran ve mukabilinde “üstad” havalarında dolaşan menfaat düşkünleridir!
Tarihi sadece “geçmişe övgü” ve “maziyi yüceltme” olarak görür, “Biz öylesine âdil bir imparatorluk kurmuştuk ki, asırlar boyunca her dinden insanın sığınağı olduk” der ama alâka çekip üstad kisvesine bürünebilmek ve üç kuruş daha fazla kazanabilmek uğruna “Şu herifin aslı Yahudidir, filânca Ermeni, falanca da Rumdur, bunların hepsi düşmandır” diye uydurup milletin beynini yıkarsanız netice işte böyle olur; dinine bağlı görünenlere bile “Keşke hepsi ölseydi” dedirtip günahın daniskasını işletirsiniz!
Devlete silâh çekenlere arka çıkıp mazlumların katledilmesine ses çıkartmayan bildirici zihniyet ile “Keşke yaralanmayıp hepsi ölseydi” demek arasında utanmazlık bakımından hiç fark yoktur!
Murat Bardakçı
Yıldız Tilbe’nin ”Hitler az bile yaptı” benzeri sözlerini henüz hazmedememişken, sayıları her geçen gün azalan Musevi yurttaşlarımızın, sırf Musevi inancına sahip oldukları için, iktidar partisine mensup, hele ki bir kadın tarafından nefret söylemine mazur kalmalarını, aklı selim her Türk yurttaşının empati kurarak anlaması gerekir. Almanya’da sırf Türk ve Müslüman olmalarından dolayı, evleri neo-Nazilerce ateşe verilen soydaşlarımız için bir Alman siyasetçi ‘iyi oldu ama maalesef kurtulanlar var’ dese ne hissederdik?!
Her sene Mayıs ayında şovenist fetih törenleriyle, kendi belediyeleri döneminde rant ile istila ettikleri İtanbul’u yeniden fetheden, sözde Fatih’in torunları olduğu iddiasındaki bir partinin mensupları, gayrimüslüm tebasını güvence altına alıp, koruyup kollayan Sultan 2. Mehmet’i anlaşılan zerre kadar idrak edememişler. Onun hoşgörüsünü, birleştirici gücünü, adalet anlayışını kavrayamamışlar.
Bugün Rus turistler gelmiyor, olsun Almanlar gelecek diye avunurken, Sultan Ahmet saldırısı sonrası umudumuzu İran ve İsrailli turistlere bağlamıştık. Ne acı tesadüftür ki; bu sefer de IŞİD bombaları onları hedef seçti…
Engin Balım
http://www.halkinhabercisi.com/turkiyenin-yeni-normalidir-bu-fasist-kadin
Üst düzey bir Türk yetkiliden tüm detayları öğreniyorum. Öncelikle, bu görüşmenin normalleşme görüşmelerinin 3.turu olmadığını özellikle vurguluyor. Ancak ikili ilişkiler yine de ele alınmış. Ve “normalleşme sürecinin süratle, bir an
önce tamamlanmasına” karar verilmiş. Önümüzdeki günlerde bu görüşmelerin 3. ayağı yapılacak.
İsrail’de Türkiye’yi en yakından takip eden gazeteci olan Arad Nir’le de konuşuyorum. Nir, iki ülkenin somut bir anlaşma sağlanmadan da karşılıklı büyükelçileri atayabileceği duyumunu aldığını söylüyor. Ve İsrail Savunma
Bakanı Moşe Yaalon’un kendisine söylediği şu kritik sözü benimle paylaşıyor: “Bizim normalleşmeyle bir sorunumuz yok. Biz Türkiye’den büyükelçimizi çekmedik ki. Onlar sınırdışı ettiler.”
Yukarıda alıntıladığım Türk yetkiliye bunu sorduğumda, “anlaşma olmadan büyükelçi atanmasının” söz konusu olmadığını söylüyor. Ancak anlaşılan o ki, İsrail bu seçeneği de ortaya atıyor.
Yetkilinin aktardığına göre Gold görüşmede, Türkiye’nin taziye mesajlarının İsrail makamlarında çok büyük takdirle karşılandığını vurgulamış. Ve akabinde “teröre karşı işbirliği yapmak ve temasta kalmak lazım” diye mutabık kalınmış. Güvenlik kaynaklarıma göre bundan kasıt, şu aşamada ortak bir operasyon değil. Söz konusu olan “gerekli görüldüğünde” bilgi ve istihbarat paylaşımı.
Görüşmedeki diğer başlık da, “teröre ayırım yapmadan karşı çıkılması gerektiği”. İsrail tarafı burada “Sizin için PKK ve PYD neyse, bizim için Hamas odur” yaklaşımında. Ankara da “Türkiye topraklarından kimsenin terör planlamasına izin vermeyiz” taahhüdünde bulunmuş.
Son olarak, İsrail kadim düşmanı İran’la ilgili çekincelerini de dile getirmiş. Ancak yetkili, Türkiye’nin İran’la son zamanlarda geliştirdiği ilişkilere yönelik İsrail’in bir rahatsızlığı olmadığının altını çiziyor.
Verda Özer
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/verda-ozer_511/hedef-israil-miydi_40073310
İSTİKLAL Caddesi’ndeki terör saldırısının ardından “Beter olsun İsrail vatandaşları. Keşke yaralanmayıp hepsi ölseydi” diye tweet atan AKP Eyüp Kadın Kolları’nın birim yöneticisi İrem Aktaş, görevinden istifa ettirildi.
Yakında parti üyeliğinden de ihraç edilecek. Aktaş’ın boşboğazlığının kurbanı olduğunu söyleyebiliriz. Böyle ırkçı nefret ile dolu olan çok sayıda parti üyesi ve vatandaşımız olduğunu biliyoruz.
İnsanları kutuplaştırmanın doğal sonuçlarından biri ve gördüğünüz gibi gencecik bir kadın bile vahşi bir eylem karşısında adeta zevkten dört köşe olabiliyor.
Bu durum ile mücadele edecek kanunlarımız var oysa.
Irkçı nefret suçunun yanı sıra suç olan bir eylemi övmek, teröre alkış tutmak gibi suçlar da birlikte işlenmiş durumda.
Ve İrem Hanım, partisinden atılarak bu suçtan yakasını kurtarabilecek, öyle mi?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, çok açık bu suçları kovuşturmayacak ve görmezden mi gelecek?
Mehmet Y. Yılmaz
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/mehmet-y-yilmaz_148/istifayi-hatirladi-mi-acaba_40073377#
Netten okumalar
http://www.haberdar.com/anne-frank-in-kelimeleri-ve-korku-makale,931.html
http://nediyor.com/ak-partili-yoneticiden-nefret-soylemi-keske-hepsi-olseydi/
http://www.avlaremoz.com/2016/03/17/yanlissiz-kitap-olmaz-rita-ender/
http://tr.euronews.com/2016/03/18/izak-rabin-in-son-anlari-beyaz-perdede/
http://www.kentyasam.com/havralar-bolgesi-yenilenmeyi-bekliyor-yhbrdty-3800.html
http://www.ozgur-gundem.com/yazi/135178/anti-semit-terorizmin-kaynagi-nerededir
Takılan tweetler
Selami İnce @selamiince 20 Mar
Çinli yerine Japon dövülen ülkemizde yukarılardan destek almadan canlı bombanın İsrail vatandaşlarını ayırt etmesi asla mümkün değildir.
Nasıl bir milletiz anlamadım. Ölenlerin yabancı uyruklu olduğunu anlayınca rahatladık.Sonra da yabancılar bizim için neden üzülmüyor diyoruz
Kerem ALTIPARMAK @KeremALTIPARMAK 19 Mar
Ölenlerin İsrailli olduğu anlaşılınca "lan niye baştan demiyorsunuz" havası esmeye başladı, necip terör karşıtı camiamızda.
Karel Valansi @karelvalansi 18 Mar
Gördüğüm en şeker okuyucu mektubu :) 25 Aralık 1947
Prof.Mesut Hakkı Caşın: 'Yahudilere Türk düşmanlığını İngilizler öğretmiş' Nerde bu düşmanlık yahu? Öğrencilerinize tarihi böyle mi veriyorsunuz
Serap Merve Doğan @SMerveDogan 21 Mar
İsrailli ölen vatandaşlar için neden Türk Musevi Cemaatine taziyede bulunuluyor ki. Bana müslümanlar için bulunulmadı
Cng Sgnc @cngsgnc 21 Mar
İsrail Devleti özel bir operasyonla 17 Yahudi Yemenliyi savaş bölgesinden İsrail topraklarına getirdi. Bağımsızlık güvendir.
Taksim'de durup dururken ölen Yahudi'ye üzülmeye gerek görmeyen insandan ne bekliyoruz ki...
ishak ibrahimzadeh @ishak5723 20 Mar
.... Bir kez daha yaşayarak öğrendik ki en kötü barış, en kutsal savaştan iyidir... yeter ki 'barış' olmazsa olmaz olsun...
Netten seyredin
https://www.youtube.com/watch?v=TRbCJzcBAy4
http://tv.cnnturk.com/tv-cnn-turk/programlar/para-dedektifi/para-dedektifi-israil-20-03-2016