“Hayatta sınavlarını aşmak için çocuğundan öğreneceğin çok şey var”

Annelik denen zor süreçte neler yaşayacağını sorgulayan, emzirmeden tuvalet bakımına, hastalıkla baş etmekten, uykusuz gecelere, inatçı bebeklerden, ergenliğe geçiş sorunlarına ne kadar sorun varsa annelere destek olmaya çalışan bir yol arkadaşı Sandra Şarhon... Sandra Şarhon, kendi dönüşüm yolculuğunu, bu yolculukta neler keşfettiğini ve nereye varmaya çalıştığını anlattı.

Lili BARDAVİT Yaşam
30 Mart 2016 Çarşamba

 

Yıllarca bilgisayar mühendisliği yapmış, teknoloji sektöründe çeşitli projelere imza atmış, uzun zamanını kurumsal hayata adamış… Ancak iç sesi onu hiç rahat bırakmamış, hep başka bir yere çağırmış. Herkesin “Saçmalama, bu kadar yıldan sonra meslek bırakılır mı, geçici bir heves seninki” diye etrafta uçurduğu konuşma balonlarının hepsini kalbini koyduğu yeni işiyle patlatmış, kurumsal gömleğini çıkarmış, kulaklarını tıkamış ve rüzgâra doğru hızla yelken almaya başlamış.

Dönüşüm yolculuğu biricik oğlu Sarp’ı kucağına alınca hızlanmış. Oğlunun doğumundan sonra, kendine yaklaştıkça korkularından özgürleşip içindeki huzur ve mutluluğun artıp, oğluyla olan iletişiminin kuvvetlenip sevgi temelli bir ilişkiye dönüştüğünü fark etmiş ve hayatından daha önce hiç almadığı kadar keyif almaya başlamış. Yaşamak bir uğraştan çok sevgi dolu bir kutlamaya, bu kutlama kendiyle benzer süreçlerden geçen anneler ile paylaşma tutkusuna dönüşmüş. Bu alanda uzmanlaşmak için aldığı eğitimlerden sonra o artık bir Anne Koçu.

Kendini ‘yol arkadaşı’ diye tanımlıyor.

İnsana Güven Akademisinde hem anne koçluğu seansları hem de ebeveynlere özel eğitimler ve atölye çalışmaları yapıyor. Çeşitli okullarda ve yuvalarda ‘Etkili Anne Baba Eğitimleri’ veriyor. Yaptığı seanslarda annelerin gerçek potansiyellerini ortaya çıkararak zorlandığı her konuda harekete geçmelerine destek oluyor. Niyeti son derece ciddi; amacı tüm Türkiye’yi dolaşmak, sayısız anneye ve çocuğa ulaşmak. Ben gözlerindeki mutluluğu ve huzuru gördüm. Kendisine fayda getiren hırsını da… Yaparım diyorsa yapacaktır. Karşınızda beyaz tenli, renkli gözlü, güler yüzlü bir yol arkadaşı; keyif dolu bir insan: Sandra Şarhon.

 

DÖNÜŞÜM YOLCULUĞU

Sandra’nın yolculuğu nasıl başladı? Bir gün uyandın ve ne oldu?

Bu bir günde alınmış bir karar değil; dönüşüm yolculuğum dört yıl önce oğlumun hayatıma girmesiyle başladı. Aslında bilgisayar mühendisiyim, 13 yıl boyunca da mesleğimi sürdürdüm. İçimde baş gösteren “Aslında yapmak istediğim iş bu mu, sonsuza dek bu işi mi yapmak zorundayım?” soruları beni mutsuz etmeye çoktan başlamıştı. Yıllarca sürdü bu memnuniyetsizliğim. Derken oğlum Sarp’ı doğurdum, hayatımda ilk kez 9 ay evde doğum izninde kendimle ve ruhumla baş başa kaldım. Kendimi sorguladım, iş hayatımdaki mutsuzluğun Sarp’la o özel anları paylaşınca nasıl geçtiğini gözlemledim. Hep hayaller kurdum.

Ve işi mi bıraktın bir anda?

Hayır, o kadar hızla alamadım bu kararı ve işe geri dönmek zorunda kaldım maalesef. Aslında her zaman psikoloji okumak istemiştim; insanları dinlemek, birilerine yardım etmek, hayatlarına dokunmak en çok istediğim şeydi. İşe geri dönünce kendime kötülük yapmaya başladığımı da fark ettim. Çünkü iş çıkışı enerjim yerle bir oluyordu; eve döndüğümde etkin bir anne olabilmek yerine bıkkın bir anneydim. 9 ay izindeyken hep hayal etmiş, evrene mesajlar göndermiştim, böyle bir değişiklik yapmam artık şarttı. Evren bana hayallerimi yaşattı, yaşatıyor.

Ne yaptı evren tam olarak? Sana nasıl bir ayna tuttu, nasıl el verdi?

Tam da işe döndüğüm ve mutsuzluğumla baş etmeye çalıştığım dönemde bir arkadaşım “Tam sana göre bir eğitim buldum, yaşam koçluğu eğitimine katılmak ister misin?” dedi ve çark dönmeye başladı işte. Adler Uluslararası Öğretim ilk gittiğim kurstu, çok profesyoneldi. İşi de bırakmadım bu arada, müdürümden izin alıp tüm eğitimlere katılmaya başladım.

 

“ANNE KOÇLUĞUNA KALBİMİ KOYDUM”

Peki, yaşam koçu olmak bu kadar kolay bir şey mi? Yani bir kursa gidiliyor ve oluyor mu?

Tabii ki hayır. Bu hayat boyu devam eden bir eğitim aslında. O kurslar sadece seni arkadan iten bir güç. Kendi üzerinde çözmeye başladığın her şeyi fark ederek danışanlarınla da paylaşabiliyorsun ve sorunlar birlikte aşılıyor.

İşin ‘anne koçluğu’ bölümü nasıl girdi hayatına?

Anneliğin ne kadar özel ve yargılanmaması gereken bir olgu olduğunu kendim yaşamaya başlayınca, aslında etrafımda konuşmak ve dertleşmek isteyen bir sürü anne olduğunu gördüm. Yaşam koçluğu çok geniş bir yelpaze, ebeveyn ve anne koçluğu bölümüne kalbimi daha yakın hissettim. Herkes kendini en iyi hissettiği alanda başarılı olabilir ancak, bunu kalbimi koyamadığım mühendislik zamanı deneyimledim zaten. Ben anne koçluğuna kalbimi koydum, ruhumu koydum.

Eğitimler devam etti mi?

Tabii, hâlâ da devam ediyor. Etkili Anne Baba Eğitimi eğitmenlik sertifika sürecini tamamladım. Eğitim, çocuklarla kullanılacak iletişim becerilerini öğretmek üzere Psikolog Thomas Gordon tarafından tasarlanmış; çocukların bir sorunu olduğunda en etkili nasıl dinleyebileceğimiz, bizim bir sorunumuzda nasıl etkili ifade edeceğimiz gibi birçok konudan oluşuyor. Çocuğun özgüvenli gelişmesi için ona verebileceğimiz destek, hepsi hayatıma girdi.

Bu kadar eğitim anneliğine de yansımıştır...

Her annenin çocuğunu yetiştirme tarzı var. Ben öğrendiğim her şeyi kalbimin süzgecinden geçirip kendi tarzımda Sarp’a uygulamaya çalışıyorum, çok keyifli sonuçlar alıyorum, haliyle çok hoşuma gidiyor.

Derken yolun Metin Hara ile kesişti; işin içine enerji boyutu girdi galiba.

Çok ihtiyacım olduğu bir dönemde karşılaştık. Öğrendiğim tüm tekniklerin yanında bir de işin kalp tarafının olduğunu ve içimize daha da yöneleceğimizi hatırlattı bana. Kişinin karşısına oturduğunda, yargısız dinleyip, kalpten sevgiyi ve anlayışı karşı tarafa akıtabilmek çok önemli. Metin Hara’nın ‘İllüzyonu Aşmak ve İç Ben’le Tanışma’ eğitimlerine katıldım. İç sesini, huzurunu, kalbinin sana neler söylediğini öğreniyorsun ve içine doğru yolculuk o noktada başlıyor. Anne olduktan sonra korkularımızın tetiklendiği, yaşam dengemizin bozulduğu ve kendimize vakit ayırmadan kendimizi unuttuğumuz, yapmak istediklerimizi sürekli ertelediğimiz bir döneme girebiliyoruz. Eğitimler sonrasında hayatıma düzenli olarak kattığım nefes ve enerji çalışmaları ile yaşamıma korku, kaygı yerine sevgiyi taşımaya başladım. İçimdeki gücü hatırlayarak gerçekten kalbimi daha çok dinlemeye çalıştım. İçimdeki huzurun, mutluluğun artması ile oğlum ve tüm ilişkilerimde de bu yansımaları gördükçe paylaşma isteğim daha da arttı.

 

“KAYGILARIMIZI BİZİ HASTA EDİYOR”

Bizi kaygılarımız mı hasta ediyor yoksa değişen dünya, yediğimiz hormonlu gıdalar, şehir hayatı stresi mi?

Tabii ki beyinde bitiyor her şey, tüm kaygılarımız üzerimize hastalık olarak çöküyor.

Anneler ile çalışırken genelde geçmiş ve gelecek kaygıları ile zihinlerinin ne kadar dolu olduğunu fark ediyorum. Bana bir şey olursa çocuğuma ne olur, okulda başarısı ne olacak, ya ileride iyi arkadaşları olmazsa… Ya da kendi yaşamları ile ilgili, işi bırakırsam bu borçlar nasıl ödenecek, kendime vakit ayırırsam çocuğuma haksızlık etmiş olurum gibi senaryolar ile zihinleri dolu olabiliyor. Tüm bu senaryolar yaşama dair algımızı oluşturuyor, bu farklı algılara göre hislerimiz, duygularımız oluşuyor kendimizi iyi veya kötü hissediyoruz, bu hislere göre tepkiler vermeye başlıyoruz ve ona göre de deneyimler yaşamaya başlıyoruz. Bu şekilde zihnimizdeki olumsuz düşünceler ile negatif deneyimler yaşamaya başlıyoruz. Ve bu tüm yaşamımızı, sağlığımızı etkiliyor. Bütünsel baktığımızda, gelecek korkusu ve geçmiş kaygısı insanı o kadar negatif tetikliyor ki, iç dünyanda yaratımın duruyor ve hastalıklar yavaş yavaş belirmeye başlıyor.

Anneliğin bir diğer adı da kaygıymış diyor deneyimli anneler... Peki, annelerin en çok neye ihtiyacı var?

Birileri onu dinlesin istiyor… İşi ile ilgili kaygılarını anlatmak istiyor, belki iş değiştirmek istiyor, maddi kaygıları onu engelliyor, çocuğuna yetemediğini düşünüyor, sütü daha çok gelen başka bir anneyi kafaya takabiliyor, kendi dış görüntüsünden memnuniyetsiz olabiliyor. Düzlüğe çıkmaya ihtiyacı var ve bu noktada bir yol arkadaşı olarak annelerin hayatında beliriyorum. Aşmamız gereken tüm tümsekleri beraber aşıyoruz, kaygılarını azaltacak egzersizleri hayatlarına sokarak başlıyoruz. Doğrunun ‘en iyi’ olmadığını öğreniyoruz. Kalıplaşmış ‘model anneden’ içindeki hayat dolu, korkusuz, gerçek anneye uzanıyoruz. Mükemmel olmak, kusursuz olmak zorunda değiliz. Anne huzuru buldukça çocuk zaten son derece eğlenceli, enerjik ve mutlu oluyor.

Eski annelerle yeni anneler arasında ne farklar var? Eski annelerin koçla çalışma gibi bir lüksleri de yoktu, acaba ihtiyaçları da yok muydu?

Tabi ki tüm anneler çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmiş ve elinden gelenin en iyisini yapmıştır. Sadece dönem değiştikçe şartlar, annelerin ve çocukların ihtiyaçları da değişebiliyor.

Yeni nesil çocuklar inanılmaz bir gelişim içerisindeler; teknoloji çağına doğuyorlar, bizden çok daha hızlı öğreniyorlar. Bir yandan şefkat dolu bu yüksek enerjideki çocukların en temel ihtiyaçları, ebeveynleri tarafından görülmek, saygı duyulmak, anlaşılmak ve sevgilerini paylaşmak. Bu noktada yaşam da bu kadar hızlı akarken bir ara verip neler yapıyorum, kendimi nasıl sakinleştirebilirim, korkularımdan kaygılarımdan arınarak nasıl an’da kalabilirim, daha mutlu bir yaşam için kendi içimde neleri değiştirebilirim gibi konularda destek almak ihtiyacı doğabiliyor.

Sanki eskiden anne babadan çekinen çocuklar vardı, biraz daha derli toplu bir nesil vardı, sence öyle değil mi? Fazla mı özgüven aşılanıyor acaba bu kristal çocuklara?

Tehdit etmek, emir vermek, korkutmak… Bunlar artık iletişim engeli ve asla işe yaramayan taktikler. Çok farklı bir nesille karşı karşıyayız. Bu kadar bilgi yoktu, internet yoktu. Biz kendi içimizde büyüdük; sokakta büyüdük, ip atladık. Şimdi enerjileri daha yüksek ama yönetilmeleri de bir o kadar zor bir nesil var. Anneyle büyüyen çocuk sayısı da azaldı, çünkü anneler artık iş hayatının içinde. Anneler tabii ki işe gidecekler, fark etmemiz gereken şey şu ki; işten eve geldiğinde çocuğunla kurduğun bağ sağlamsa, çocuk da seni dinliyor, sana yardımcı oluyor. Ama sen işten zaten mutsuz, huzursuz ve enerjisiz dönüyorsan, çocuğunla kaliteli bir ilişki kurman imkânsız. O zaman inadım inat, bağıran, kendi dediğini yaptırana kadar anneyi zorlayan, panik atak çocuklar çoğaldı. Çocuğa dokunacaksın, seveceksin, ihtiyaçlarını dinleyeceksin, tabii bunun için de sabır lazım; annenin de mutlu bir kadın olması lazım.

Ama insanlar sinirlenmeden yaşayabilir mi? Anneler de sabır taşı değil ki…

Aslında bu bir seçim meselesi, her gün yaptığımız en az 10 dakikalık nefes çalışması ile beyin dalgamızı düşürebilir ve daha sakin bir yaşam yaratabiliriz. Bunun gibi birçok çalışmayı annelere aktarmaya çalışıyorum. Mesela, her sabah biraz erken kalkıp nefes çalışması ile gününü gözden geçirmek ve iyi geçtiğini imgelemek, akşam yatmadan önce gün içinde yaşadıklarına şükredecek, kendilerine teşekkür edecek konuları çıkarmak, doğada yürüyüş yapmak, beş duyu çalışmaları ile an’da kalabilmek gibi hayatımıza katabileceğimiz minik dokunuşları katmak bizim elimizde.

Tabi, ben de ara sıra sinirleniyorum. İnsanız ve doğamızda kızmak, üzülmek ve sinirlenmek de var. Sadece bunları ne sıklıkla ve niyetle yaşamımızda sürdürdüğümüz önemli.  0-6 yaş arası çocuğa ne ekersen ileride onu biçeceksin. Onun da bilincindeysen doğru iletişimle, doğru nefesle, doğru hobiyle, sana iyi gelen ne varsa yaparak, çocuğuna en güzel enerjiyi akıtıyorsun, bu bir yatırım. Senin huzurunun saldığı titreşim daha anne karnındayken bebeğe yansıyor, mutluluk hormonu salgılıyor bebek. Anne kendi hayat dengesini sağladığı zaman çocuk otomatik olarak özgürce ve sevgi dolu bir şekilde büyüyor zaten.

 

ANNELERE YOL ARKADAŞLIĞI

Verdiğin eğitimlerin ve atölye çalışmalarının içeriği nasıl oluyor?
Etkili anne baba eğitiminde anlatılan tüm iletişim becerilerini aktararak, davranışa çevirecek şekilde uygulama ve meditatif çalışmalar yapıyoruz. Çocukların en temel ihtiyacı bir sorunu olduklarında onları anlayan, kalpten dinleyen ebeveynlerinin olması. Çocuklar duygularına önem verildiğinde özgüvenli bir şekilde büyüyebiliyorlar.
Eğitimlerde çocuklarımızın bir problemi olduğunda onları nasıl etkin dinleyebileceğimiz, duygu taşması yaşadıklarında nasıl sakinleştirebileceğimiz ile ilgili birçok yöntem aktarılıyor, uygulanıyor. İki tarafın bir sorunu olduğunda karşılıklı ihtiyaçlara saygı göstererek ortak çözüm bulabilmek için çatışma çözme yöntemleri üzerinden geçiliyor.
İllüzyonu aşmak tam olarak ne demek?

Küçüklükten itibaren önce aileden, sonra okuldan, çevreden, öğrendiklerimiz ve bize dayatılanlarla içimizdeki çocuğu hep unutuyoruz. “Etraf ne der?” diye bir örgü var dört bir yanımızda. İyi bir kazancın varsa işi bırakmamalısın, iyi bir eşin varsa ayrılmamalısın… Senin ne istediğini soran pek olmaz, dışarıdan yorum yapmak en kolayıdır. Seninle aynı yolda yürüyen gönüllülerle tanışmak ve etrafı değil kalbini dinleyerek yaşamak illüzyonu aşmaya başlamak oluyor.

Yeni bir iş sektörüne girerken seni en çok zorlayan neler oldu?

İnsanlar tepkisel yaklaşabiliyorlar. Yeni danışan bulmak, kendini anlatmak, beraber bu yolculuğa çıkmak çok kolay değil. Ama burada en önemli nokta yılmamak. Severek ve heyecanla yapıyorum artık işimi, yılmadan devam ediyorum. Ancak mutlu olduğun işi yaptığın ve o huzurla başarıyı yakaladığın an o zaman samimiyetine inanıyorlar.

En büyük desteği kimden gördün?

Ailemden ve aynı yolda yürüdüğüm İnsana Güven ailesindeki güzel gönüllerden gördüm. İlk başlarda annem “Artık sen bambaşka biri oldun” diyordu. O nesle, okuduğunun dışında bir mesleğe geçiş yapmak delilik gibi geliyordu. Ama mutluluğumu ve olumlu yönde değişimlerimi görünce o da bana inanmaya başladı. Sabit bir kazancım olan bir şeye dur deyip sıfırdan yepyeni bir yola çıkma, güvenli çemberden çıkma fikri ilk başta herkesi çok şaşırtsa da ben bu yola inandım.

Çocuklardan öğrenebileceğimiz çok şey var, değil mi?

Çocuklar dünyaya kendi hediyeleriyle birlikte geliyorlar ve senin neye korkun varsa o korkuyla yüzleşmen için seni sınıyorlar. Diyelim gelir-gider korkun var, çocuk senin para korkunu tetikleyecek davranışlarda bulunuyor. Endişelerini karşına bir bir diziyorlar, hayatta sınavlarını aşmak için çocuğundan öğreneceğin çok şey var.

Kardeş geldiğinde değişen dengeler, annenin yetememesi, büyüğün kıskanması… Bunlara ne öneriyorsun?

Çocuk sen onunla ilgilenirken gerçekten onunla ilgileniyor musun yoksa kafanda sayısız soruyla mı boğuşuyorsun, hepsini anlıyor. Biz “Çocuktur anlamaz” derdik, öyle bir şey yok, hem de nasıl anlıyorlar. Ben bazen büyük olanla yalnız zaman geçirmenin daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum ve bunu danışanlarımla paylaşıyorum. Çocuk kendini en özel hissettiği anda gelen kardeşi çok sevse de kaldıramayabilir, ona hâlâ çok özel olduğunu hissettirmek yine aileye düşüyor. Eski günlerdeki gibi bazen ikili zaman geçirmek gerekir.

Bir ‘yol arkadaşı’ olduğunu söylüyorsun, yol arkadaşı en çok nasıl destek oluyor anneye?

Anneye yaşamına bakmasına yardımcı oluyorum, yaşamdan neler getirmiş, çocuğuna ne kadarını aktarmak istiyor, farkındalığını biraz daha arttırmak için kendi içine geri dönmesine destek oluyorum. Burada tabii babaya da çok önemli roller düşüyor. Babaya hiç bebeği bırakmayan, “Dur, ben yaparım” diye her görevi üstüne alan anne bir zaman sonra çökecektir. Sevgi bağı iki taraftan akmalı, babanın da çocukla baş başa vakit geçirmesi lazım, sorumluluk alması lazım. Şimdi terapiye giden yetişkinler; derinliklere inildiğinde ya anneden ya babadan alamadığı sevgi veya ilgiden muzdarip. Tek taraflı olmuyor bu ilişki, gemiyi bir tek anne yürütemez. Bu kadar verici olmaya lüzum yok.

Bekâr ebeveynler de çok var maalesef… Çocukların en az etkilenmesi için ne derece hassasiyet gerekli?

Sevgi aynen akmaya devam ediyorsa, anne baba arkadaş kalmayı başarabiliyorsa, birbirleri hakkında güzel cümleler kurmaya devam ediyorlarsa boşanmaları çocuk için o kadar da dramatik değil. Evde mutsuzluk, huzursuzluk varsa beraber yaşamaya devam etmenin çocuğa da bir faydası olmayacaktır.

Danışanlarından dinlediğin negatif öykülerden etkilenmiyor musun?

Öyle vakalar geliyor ki, kendime şaşırıyorum… Çok duygusalımdır ve en küçük şeyi hayatıma taşırdım ama artık öyle bir durumum yok. Kendimi içten güçlendirdim, her gün 10 dakika ila 1 saat arası meditasyon yapmaya çalışıyorum, hiçbir şeyi kişisel algılamamak adına kendimi şifalandırıyorum. Diyorum ya gönlümü koydum bu işe, herkesten öğreneceğim bir deneyim var. Kendime ne fayda çıkarabilirim onu buluyorum ve seans sonrası hayatıma geri dönüyorum.

Yeni yolculuğunda varmak istediğin yeni noktalar var mı?

Olabildiğince anneye ulaşarak, onları dinlemek, paylaşmak ve destek olmak istiyorum. Huzurlu, mutlu annelerin mutlu, özgüvenli çocuklar yetiştirebileceği inancı ile yeni yetişecek toplum için daha faydalı bireyler yetişmesine destek olmuş olacağım, hayallerimi gerçekleştirmiş olacağım.

 

Neymiş? ‘İmkânsız’ diye bir şey yokmuş, ‘zor’ ise zaman alanmış.

Kalbini koyduğun her yol illa ki sana kapılarını açarmış.

İnandığın ne varsa, tüm dünyaya kulaklarını kapamak pahasına da olsa, doğrusu senin için oymuş.

İç huzurla, enerjiyle, keyifle atılan her adım, afiyetle çıkılan her yolculuk seni gitmen gereken yere ulaştırırmış.

Feyz aldım, cesaretlendim… Hiçbir zaman geç değilmiş, bir kez daha anladım. Takdir ettim ve mutlu bir şekilde ayrıldım yanından. İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş misali bir hamile olarak anne koçuyla röportaj yapmanın tadını çıkardım. Yolun açık, enerjin hep böyle yüksek, yol arkadaşın ve danışanın bol olsun sevgili Sandra Şarhon…