Her yıl, dünyanın yarısından fazlasını ekran başına kilitleyen, dünyanın en iyi futbolcularının büyük kısmını aynı sahada izleme şansını bulduğumuz ‘El Clasico’ bu yıl bizim için daha da anlamlıydı.
Her sene en az iki kere oynanıp, dünyanın yarısından fazlasını ekran başına kilitleyen, isimleri söylendiğinde kalbimiz çarpan oyuncuların çoğunu aynı sahada izlediğimiz Barcelona-Real Madrid maçına halk arasında “El Clasico” diyoruz. Bir futbol ziyafeti olan El Clasico’lar, maç öncesi, sonrası ve sırasında futbolseverlere çok yüksek dozajda heyecan vererek, 90 dakikalık bilinç kaybına ve mutluluk hormonunun çok hızlı bir şekilde salgılanmasına neden oluyorlar. Hiçbir yan etkisi bulunmayan, aksine bu sene bizler için daha da önemli bir hale gelen bu özel maç, geçtiğimiz cumartesi günü Camp Nou’da oynandı. 2-1’lik galibiyet ile gülen taraf Real Madrid olurken, Barca uzun zaman sonra ilk kez kendi evinde Madrid’e kaybetmiş oldu.
Maç hakkında uzun uzun yorumlar yapan, Ramos’un kırmızı kartını anlatan, sahayı, ortamı açıklayan bir yazı da yazılabilirdi aslında ama cumartesi akşam oynanan maçın bizler için çok daha önemli bir yanı vardı: Maçta Arda Turan’ın da forma şansı bulması. Bizler her sene bir Türk oyuncuyu El Clasico’da izlemeye alışık değiliz. Aslında bakarsanız, böyle bir şeye hiç alışık değiliz. Artık çoğumuz için Arda Turan demek, Türkiye demek. Bir sürü kişinin gözünde kahraman olan, gençlerin rol modeli haline gelen, her fırsatta ülkemizi tanıtmak için çalışmalar yapıp, bizi mükemmel bir şekilde temsil eden, hayallerinin peşinden koşmuş ve koşmaya devam eden bir adam o.
“Messi’den Arda’ya, Arda pası Suarez’e verdi…” gibi bir cümleyi duyacağımı hiçbir zaman düşünmemiştim. Cumartesi akşamı duydum. Bütün hayran olduğum, izlerken gözlerimin içinin güldüğü oyuncuların arasında Arda’yı da gördüm ya, daha bir heyecanlandım çok çok mutlu oldum. İnsanların hayalini bile kurmaya korktuğu şeyleri Arda hedefledi, kafasına koydu ve yaptı. Cumartesi akşamı bunun yüzünden bir maçtan fazlası oldu. Kazanan, kaybeden önemli değil. Hayallerin gerçek olabileceğini bir kez daha bizlere kanıtladı. İnanıyorum ki, Real Madrid’i tutan Türk vatandaşlar, o akşam Arda asist yapsa ya da gol atsa sevinirlerdi. İnsan kendi kardeşi, ağabeyi, arkadaşı gol atsa sevinmez mi? Arda Turan da bizim için öyle biri oldu.
Arda Turan sayesinde artık küçücük çocuklar “Biz de yapabiliriz” diyorlar. “İmkânsız değil ki” diye kendi aralarında konuşuyorlar. Umutsuzluk içinde bulunabileceğimiz en kötü durumlardan biri ama artık bizim çocuklarımız, yapabileceklerine daha çok inanıyor ve bu tarz maçların onların önünde örnek olması da çok önemli ve değerli.
Geçtiğimiz günlerde Barcelona, “Bayrampaşa’s Dream” isimli, 8 dakikalık bir video yayınlayarak Arda Turan’ın bugünlere nasıl geldiğini kendisinin, ailesinin ve arkadaşlarının yorumlarıyla bütün dünyaya anlattı. Aslında kafamda canlanan her şey bu video ile başladı. En kötü durumda da olsanız, deli gibi sevdiğiniz bir şey, hayalleriniz, mutluluk kaynağınız çok çalıştığınız takdirde mesleğiniz olabilir, sizi ülkenizin kahramanı haline getirebilir. Bu yüzden Arda’nın El Clasico’da oynaması hepimiz için gurur verici, bunun yüzünden hepimiz hayal kurmaktan korkmadan çalışmalı ve hayallerimizin peşinden gitmeliyiz. 90 dakikalık bu efsane maç, bu sefer bana çok daha farklı dersler verdi, çok değişik hissetmemi sağladı. Teşekkürler Arda! Bizi gururlandırdığın, kalbimizin hızla çarpmasını sağladığın ve dersler verdiğin için…