21 Nisan Perşembe akşamı, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, klasik müziğin genç yeteneklerini ağırlıyor. Gürer Aykal’ın şefliğinde, hepsi birbirinden seçkin solistlerin buluştuğu Yıldızlar Topluluğu Orkestrası, kemanda Emre Engin ve piyanoda Can Çakmur’a eşlik edecek. Konserde, Mozart’ın eserlerinden oluşan bir repertuar seslendirilecek. Konser öncesinde Emre Engin ile konuşma fırsatını yakaladım.
Kemanıyla ışık saçan genç yıldızı Emre Engin, yeteneğini Londra Kraliyet Müzik Koleji ve Manhattan School of Music gibi en iyi okullarda zenginleştirerek çok daha ileriye taşıyor. Engin, aşk ve tutkularıyla yoğrulan bir besteci olarak tarif ettiği Mozart’ın konçertolarını iyi yorumlayabilmenin, Paganini çalmaktan bile daha zor olduğunu söylüyor. Emre Engin’i yakından tanımanın keyfini yaşarken, CRR konseri öncesinde, içimden gelen ne varsa sordum.
Genç bir müzisyen olarak size en çok ilham veren bestecinin Bach olduğunu biliyorum. Peki, günümüzün bestecileri arasında kimleri dikkate değer buluyorsunuz?
Maalesef modern müzik ile ilgilenmeye çok vaktim olmuyor. Tabii ki, hâlâ hayatta olan ve eserlerini beğeni ile dinlediğim besteciler var. John Adams, Essa Pekka Salonen ve John Corigliano, beğenerek takip ettiğim günümüz bestecilerinden. Fakat müziğimi besleyen ilhamı hâlâ Bach’ın eserlerinden aldığımı ve bunun uzun yıllar da değişmeyecek gibi olduğunu söyleyebilirim.
İlk söyleşilerinizde Mozart’ın konçertolarını zor bulduğunuzu söylemişsiniz ve 21 Nisan gecesi Mozart’tan çalıyor olacaksınız; Mozart’ın konçertoları size neler hissettiriyor?
Öyle ve fikrim değişmiş değil. Hâlâ Mozart çalmayı, Paganini çalmaktan daha zor buluyorum. Mozart’ın aslında hiç de müziklerinde göründüğü gibi, son derece keyifli ve yüzeysel bir hayatı olmamış. Kişisel yaşamında hep zor çelişkiler arasında kalmış. Para kazanabilme zorunluluğu ve kendini zamanın zenginlerine, beğenmese de aristokrasisine kanıtlayabilme çabası ve hiç vazgeçemediği aşkı, tutkuları ile yoğrulan bir besteci olmuş. Buna rağmen müziği yıllarca hep o çocuksu masumiyetini korumuş. Bu yüzden eserlerini en saf fakat bir o kadar da sofistike bir şekilde yorumlamak bence büyük bir müzikal ve insani olgunluk istiyor.
Sizde kişisel olarak en çok duygu uyandıran eserler hangileri desem?
Çaykovski, ‘4. Senfoni ve Beethoven, ‘Pathetique Piyano Sonatı’.
Keman hocalarınız Itzhak Rashkovsy, Laura Samuel ve Pinchas Zukerman’ın üzerinizdeki emeğinizden hep bahsediyorsunuz… Londra Kraliyet Müzik Koleji ve Manhattan School of Music’de okuma hayali kuran gençlere neler söylersiniz?
Öncelikle, çalışmak, çalışmak ve çalışmak… Bol bol müzik dinlemek de çok önemli. Sanatın diğer alanları ile de olabildiğince ilgilenmek ve bilgi sahibi olmak sizi dünyadaki milyonlarca müzisyenden ayrı bir sınıfa koyacaktır. Daha sonra ilişkilerinizi iyi ve sağlam yürütebilmek. Size anlatamam ne büyük yetenekler sırf insan ilişkilerinde yeteri kadar aktif olmadıkları için kaybolup gidiyorlar. Sonuncu olarak da hiç pes etmemek, sürekli ileriye bakmak ve motivasyonu hiç yitirmemek.
Bir müzisyen olarak Londra ve New York’un size kazandırdıklarından eminim ancak İstanbul sizin için ne ifade ediyor?
İstanbul benim için çok özel bir şehir. Bütün güzellikleri ve büyüsü ile... Fakat özellikle Perşembe akşamı çalacağım CRR konser salonunun bende farklı bir yeri var. Çünkü ciddi olarak ilk kez sahneye çıkışım, 10 yaşında iken CAKA (Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları) projesi kapsamında bu salonda gerçekleşmişti.
Gürer Aykal’ın şefliğinde ve sizin gibi uluslararası arenada parlayan klasik müzik yıldızlarıyla beraber, ‘Yıldızlar Topluluğu Orkestrası’ projesinin bir parçası olarak konser gecesi için hissettiklerinizi sorsam?
Çok mutluyum böyle bir projede yer aldığım için. Sayın Gürer Aykal hocamızın şefliğinde, yurtdışında güzel işler yapan genç arkadaşlarla birlikte müzik yapacak olmak beni heyecanlandırıyor.