“Değişimlerde değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Bu klişe cümle her organizasyonel değişim projesinde ve sürecinde sıkça dile gelir. Profesyonel hayatta, iş süreçleri yapılandırma ve revizyon kapsamlı veya müşteri odaklı dönüşüm projelerinde, birleşme ve satın alma gibi geniş kapsamlı değişim çalışmalarında sıkça gündeme gelen bir başlıktır.
Genelde değişim konseptli projelerde daha çok süreç, organizasyon, teknoloji, yatırım ve bütçe boyutlarına bakılır, organizasyonun sosyal ve kültürel değişim boyutu ise ikinci plana itilir. Çoğu projede beklenen başarının realizasyon aşamasında daha düşük gerçekleşmesinin temel nedenlerinden biri de budur. Çünkü, değişimleri bilanço dışı değer olarak organizasyonun can damarı olan çalışanlar gerçekleştirecektir. Kültürel değişim ve değişime adaptasyon ön plana konulmadığında ise geçiş dönemleri yeni organizasyonel konfor alanı oluşana kadar sancılı dönemleri daha da arttırır. Birçok danışmanlık alınan projede bilginin ve danışmanlığın katma değerinin iskonto edilmesi ve faydasının indirgenmesinin temel nedenlerinden biri de aslında budur. Çünkü danışmanlık firmalarından öncelikle sosyal boyut dışındaki kalemlerde yön gösterilmesi ve çıktı verilmesi istenir ve beklenir. Bunun sonucunda ise, bu yazımızdaki ilk cümle değişir ve “değişimlerde değişmeyen tek şey değişime direnenlerdir” cümlesinin profesyonel hayata daha çok penetre olması gündeme gelir.
Dünya 2008 yılı ile beraber büyük bir değişim sürecine ve dönemine girdi. Aslında 1990’lardan bu yana cep telefonları, internet, teknoloji ile beraber majör ekonomilerde dijital ekonomi başlığında bir açılım başlamıştı. 2008 yılı, dünya ekonomik ve global finansal krizi ile beraber bu süreç daha farklı ajandalar ile kaçınılmaz sonuçları ile beraber kâr topundan çığ şekline dönecek bir süreci tetikledi. Bilgiyi doğru ve vaktinde yorumlamak artık daha önemli, bunu sağlayacak insan değerini bulmak ve korumak ise çok daha önemli.
Değişim süreci devletler seviyesinde
Özellikle son 15 yılda dünyada daha çok artan parasal genişlemenin ve ucuz kaynaklı likiditenin etkisi ile birçok gelişmekte olan ülkeye doğrudan veya dolaylı yatırımlar akmaya başladı. 2008 sonrası dünyada finansal kriz ile başlayan ve ekonomik krizler ile derinleşen değişim süreci, profesyonel ve kurumsal hayattan bir üst kademeye çıkarak devletler ve birlikler seviyesine çıktı. Kriz önce finansal kurumlar ve şirketler seviyesinde başladı, derinleşti, son 8 yıldır ise devletler seviyesinde de artarak devam ediyor. Yönetimlerdeki değişimler gönüllü veya gönülsüz olarak, toplumlardaki sosyal değişim talebi ve isteği boyutuyla birleşerek hızlanarak devam ediyor. En başta belirttiğimiz organizasyonlardaki kültürel ve sosyal değişim boyutlarının göz ardı edilmesi ise maalesef makro değişim süreçlerinde de yaşanıyor. Gelişmiş ekonomiler için tablo pek berrak değil. Dünya genelinde ekonomilerde büyüme rakamlarında sorun var, işsizlik var.
Sürdürülebilirlik, inovasyon, girişimcilik, KOBİ’ler önem kazanan başlıklar olmaya başladı. Teknoloji farklı bir evreye doğru gidiyor.
Bundan hareketle, yenilik arayışı ile farklı pazar ve ürün fırsatlarının oluşturulması ile gelişimin devam ettirilmesi, büyümenin ve devamlılığın garanti edilmesi amacı ile de bu başlıklar hayatımızda şu an. İktisat biliminin konusu olan kıt kaynakların optimum dağılımı ve verimli üretim üzerine odaklanan yeni şirketler uzaya gitmenin, koloni kurmanın hesaplarını yapıyorlar. Bugüne kadar işletmelerde yapılan yanlışlar veya eksiklikler ‘Süreç Mühendisliği’ ile gözden geçiriliyor.
Finansal matematiğe hâkim olmalı
Tüm bunları daha iyi analiz etmek lazım. Ama finansal boyutu okuyabilmek, yorumlayabilmek için finans matematiğe hâkimiyet, ekonomiyi piyasaları gözlemlemek daha önemli. İşletmelerin veya bireylerin bu ortamda doğru analiz, maliyet ve getiri hesabı yapabilmesi gerekiyor. İşte finansal matematik günlük hayatımızda birçok alanda karşımıza bu şekilde çıkıyor. Mevduat faiz oranı ile tahvil getirisini kıyaslamaktan tutun da, ihtiyaç kredisinden mortgage ev kredisi hesaplamasına kadar birçok başlıkta hayatımızda. Kurumlar için iskonto faiz oranı hesabından bileşik faize kadar, işletmenin güncel ve yatırım projeleri hayat evrelerine dokunan bu kritik başlık, sürdürülebilirlik veya kapanma noktasına kadar etki etmekte.
İşletmeler veya bireyler genelde durağan değerlerden çok akışkan yani dinamik değerlerden dolayı maddi sıkıntıya girer. Geleceği kimse bilemez ancak bireysel veya kurumsal anlamda gelir gider analizi yapmak, bunları özet bir tablo hazırlayarak, gelecekteki belli vadeler için finansal anlamda artıya ya da eksiye geçilen dönemleri önceden görebilmek birçok riskin yönetilmesini kolaylaştırabilmekte. Bunları artık kolaylaştıran bir sürü mobil uygulama veya bilgisayar programı var.
Planlama ile daha az kredi kullanmak, yüksek fiyattan kredi almak gibi başlıklardan kurtulmak mümkün. Tüm bu gelişimler çerçevesinde, büyük resmi iyi okumak, bilgiye ve bilgiyi yorumlayan insana, danışmanlığa önem vermek, alışkanlık seviyesine gelmiş 2000 yılı öncesi kurumsal ve bireysel şablonlardan sıyrılmak, bu değişim sürecini en kolay ve hasarsız yönetebilmek adına çok önemli. Dünya eski dünya değil ve olmayacak, ya akışa kapılacak ya da akışa yön verilecek bir dönem.
Bilginin güç olduğu, verimli performansların, analitik sonuçlar ile reel getirilere dönüştüğü günler dileğiyle.