İstanbul Film Festivalinde son filmi ‘Un+Une’ü izlediğimiz ünlü yönetmen Claude Lelouch Tel Aviv’de gerçekleşen Fransız Film Festivali’nin konuğu oldu. Fransa’nın efsanevi yönetmeni festivalde yaptığı konuşmada aşktan, yeni filmi ‘Un+Une’den, sinagog ve kiliselerde geçen çocukluğundan bahsetti.
Filmin kadın baş oyuncusu Elsa Zylberstein ile birlikte Tel Aviv’deki Fransız Enstitüsünde basın konferansına katılan Lelouche, “Hayata baktığımda, büyük bir yönetmenin bir film yaptığını hissediyorum, o da benden çok daha başarılı bir yönetmen” ifadesini kullandı. Türk seyircisi Lelouch’un son filmi ‘Un+Une’ü son İstanbul Film Festivali’nde izleme olanağını buldu.
‘Un+Une’ Kudüs, Tel Aviv, Hayfa, Holon, Herzliya ve Sderot Sinematekleri ile Savyon ve Aşdod’taki kültür merkezlerinde gerçekleşen 13. Fransız Film Festivali’nin açılış filmi olarak seyircilerin beğenisine sunuldu.
1966 yapımı ‘Un Homme et Une Femme’ filmi ile Oscar ödülü alan Claude Lelouch yönetmenlik kariyeri süresince 45 filme imza attı. ‘Roman de Gare’, ‘Now My Love’ ve ‘Cat and Mouse’ en çok ses getiren filmlerinden sayılır.
Son filmi ‘Un+Une’ ile Fransız yönetmen Lelouch, en sevdiği tema olan, farklı insanlar arasında gelişen ve o kişilerde bir değişime yol açan aşk temasına geri döndü.
Elsa Zylberstein’ın canlandırdığı, Hindistan’daki Fransız elçisinin eşi Anna çıktığı bir nevi hacın amacı kısırlığına çare bulmak üzere bir şifacıya ulaşmaktır. Bu süreçte ‘The Artist’ filmi ile En İyi Aktör Ödülü’nü kazanan Jean du Jardin’in canlandırdığı bencil bir Fransız müzisyene aşık olur. ‘Un + Une’ bu öyküye tinsel bir boyut katar.
Claude Lelouch, “Tel Aviv’de, İsrail’de bulunmaktan çok mutluyum. Burası Fransa’dan oldukça uzak olmasına rağmen ben bu ülkeye çok yakın hissediyorum. Buraya belki 10 kez geldim, her geldiğimde de kendimi evimde hissettim. Burası çok sevdiğim bir ülke. İsrail’de zorluklar içinde ve güvensiz bir ortamda yaşadığınızı biliyorum. Fakat gerginlik ve istikrarsızlık insan ilişkilerini burada daha da güçlendiriyor” şeklinde konuştu.
Dini kimliğinden söz ederken Lelouch, “Ben şanslıyım. Babam Cezayirli bir Yahudi’ydi, annem ise Normandiyalı bir Hıristiyan. Çocukken hem sinagoglarda hem de kiliselerdeydim. Annem beni papazlara, babam da rabilere götürürdü. Karşıtlıklar içinde ancak tam bir hoşgörü ortamında büyüdüm” demekte.
RABİLER, “FİLMİ EVRENİN YAPIMCISI YAPACAK”
Birkaç yıl önce bir grup Yahudi din adamı Tevrat ile ilgili bir film yapması için Claude Lelouch’a başvurmuş. “Bana ellerinde çok uzun bir senaryo ile geldiler. Onlara ‘Bu filmin yapımcısı kim olacak?’ diye sordum. Bana, ‘Evrenin yapımcısı yapacak. Tanrı yapacak tabii ki. Dünyadaki tüm muhteşem eserlerin arkasında O vardır’ dediler.” Sonuçta En Büyük Yapımcı bu proje için başka bir yönetmen buldu. Ancak Lelouch bu din adamlarının inançlarından çok etkilendi.
Filmde Anna rolünü canlandıran Elsa Zylberstein, Polonyalı Yahudi bir fizikçi olan Albert Zylberstein’ın kızı. Annesi ise bir Katolik… Zylberstein, Lelouch ile çalışmaya başlamasını maneviyata olan saygısına değinmekle anlatmaya başladı. “Rastlantılara hiç inanmam. Jean Dujardin ile aynı uçaktaydım.” Elsa ile Jean Los Angeles’e tüm uçuş süresince film hakkında konuştular.
“Film hakkında konuştuk, film hakkında tatlı düşler gördük. Claude Lelouch’dan söz ederek, ‘Bu aşk hikâyesini niye Claude Lelouch ile yapmıyoruz ki?’ sorusunu kendimize yönelttik.” ABD’ye vardıklarında Lelouch’u arayıp, “Seninle bir film yapmak istiyoruz” deyip, bir süre sonra üçü bir araya gelmişler.
Filmde canlandırdığı karakter hakkında Elsa Zylberstein, “Masumiyetin her zaman bencilliği alt edeceğini düşünüyorum” demekte. 20 yıl kadar önce Mira Tannenbaum filminin tanıtımı için İsrail’e giden bu ülkede birçok akrabası olan Zylberstein’ın yönetmen Amos Gitai ile dostluğu var.
Sinema sanatında uzun kariyerinden söz ederken Claude Lelouch, “Ben çok şanslıyım. Dünyadaki en anlamlı şey sevgidir. Sevgi barındırmayan her şey sadece teselli ödülüdür. Eğer bir kişiyi veya bir şeyi sevmiyorsan kendine benim burada ne işim var sorusunu sorman gerekir. Ben bir aşk öyküsü yaptım, sonra bir tane daha yaptım. Her seferinde filmdeki karakterlere âşık oldum. Anna (Un+Une filmindeki kadın karakter) hayatımın aşkı oldu. Aşkı bana kadınlar öğrettiler. İnsanlar yaşamı sevmiyorlarsa cenneti cehenneme çevirebilirler. Filmlerim aracılığıyla insanlara yaşamı daha çok sevmelerine yardımcı oluyorum” dedi.
‘Un Homme et Une Femme’dan günümüze geçen 50 yıl içinde dünyanın hangi yönde değiştiği sorusunu Lelouch şöyle yanıtladı: “Kadınlar idareyi ele aldı, erkekler uygulamaya geçti. Kadınlara sahtekârlık ettik, yalan söyledik. Şimdi onlar bizler olmaksızın da yapabiliyorlar. Bizler güvenilir değiliz. Erkeklerin kadınlardan korkmasının sebebi bu…”
Dünyadaki çatışmalar ve şiddet hakkında lelouch iyimserliğini korumaya devam ediyor; “Hayat aynen hava durumu gibidir. Fırtınadan sonra güneş açar. Bu da yakında olacak” diyor.