Rafael Nadal bu yıl onuncu şampiyonluğunu kazanma amacıyla yeniden Roland Garros kortlarında… Ancak Nadal’dan bahsederken sadece şampiyonluklarından bahsetmek doğru olmaz. Rekabet hissi ve çalışma disiplini Nadal’ı birçok genç sporcunun idolü haline getirdi.
İnsan büyüdükçe, görüntüsüne, oynayış tarzına, sportmenliğine hayran olduğu sporcunun ona yeni bir hayat görüşü kazandırdığını fark ediyor. Normalde her insanın “Tamam pes ediyorum” diyebileceği anlarda, o sporcuların daha kuvvetli bir şekilde geri dönmeye çalışması, ilk başlarda bizlere ‘Vay be!’ dedirtse de, yıllar sonra beynimizde “O yaptı, sen de yapabilirsin! Hadi!” fikrinin uyanmasını sağlıyor.
Mayıs sonuna geliyoruz; yavaş yavaş yaz havasını hissetmeye başlıyoruz. Bu da demektir ki Roland Garros başladı. Tenis sezonu için yaz mevsimi resmi olarak start aldı (her ne kadar Paris yağmurlu olsa da). Bu dönemdeyken de bu turnuvanın efsaneleşmiş ismi, tenis camiasındaki en mücadeleci ve istekli tenisçilerden biri olan, çoğu çocuğun küçüklük idolü Rafael Nadal’dan bahsetmemek olmazdı. Ondaki sabır, rekabet hissi, çalışma disiplini çoğu profesyonel oyuncuda yok. Bu da kendisini daha özel ve bulunmaz oyunculardan biri haline getiriyor.
“Dibe vurduğunda gidebileceğin tek yön yukarısıdır.” Bu cümlenin anlamını bana ve bir sürü genç sporcuya Rafael Nadal öğretti. Kariyerinin zirvesindeyken yaşadığı diz sakatlığı onun kortlardan uzak kalmasına neden oldu. Her defasında iyi olup geri dönse de, yaşı da ilerledikçe dizinden yaşadığı sorunlar arttı. Onun yerinde başkası olsa, kronik bir rahatsızlık yüzünden kariyerinin çok etkilendiğini ve bu şartlarda tenis oynamanın yanlış olduğunu belirterek tenisi bırakabilirdi. Fakat Rafa, insanlar “Artık eskisi gibi olamaz” dediğinde bile geri dönmesini bilip herkesi şaşırttı, şaşırtmaya da devam ediyor.
Dokuz Roland Garros şampiyonluğu, dile kolay… Turnuvanın ismi söylendiğinde akla ilk Nadal ismi geliyor. Daha sonra da hikâyesi… Artık toprak kortu domine etmesi zor derken bu önemli turnuvayı bir daha kazanması ve hâlâ kazanacak güçte olması. Kısacası herkesin idolü ama ön planda olduğu kısım sadece oyunu değil, gerçek bir sporcu olmak da bunu gerektirir zaten. Kupalar kaldırmak, göz önünde olmak önemli ama insanların gözünde iyi biri olmak her şeyden daha değerli.
Rafa küçükken bizim Babolat marka raket kullanmamıza ya da kolsuz t-shirtler giyip öyle korta çıkmamıza neden olmuş olabilir… Ya da onun gibi topa vurmamızı sağlamış olabilir, fakat uzun vadede bakarsak; bize nasıl yılmamamız gerektiğini, ‘her şey bitecek galiba’ dediğimizde bile bir çıkış yolu olduğunu öğreten kişi. Mental özellikleri, fiziksel özellikleri ve oyunundan çok daha kuvvetli olan bir oyuncu. Tam da Roland Garros dönemine girmişken de böyle etkileyici birinden sadece “Dokuz şampiyonluğu var” diyerek söz etmek çok saçma olurdu.
Şimdi onuncu şampiyonluğu için savaşacak Nadal. Açık dönemde, tek bir Grand Slam turnuvasında on şampiyonluk yaşamış bir oyuncu yok. Rafa’nın eski toprak dominasyonuna Murray ve Djokovic de dahil olmuş olsa bile, Nadal şampiyonluk sayısını çift hanelere çıkarma konusunda hala çok iddialı. Aynı zamanda Djokovic ve Murray de ilk Roland Garros zaferlerinin peşinde koşuyorlar. Bu da işi daha heyecanlı bir hale getiriyor.
Bakalım bu sene bu üçlüden biri mi mutlu sona ulaşacak, yoksa geçen sene olduğu gibi hiç beklemediğimiz bir isim mi kupayı kaldıracak. İnşallah az yağmurlu, bol güneşli geçecek güzel iki haftanın sonunda bu soru cevabını bulacak.