Son yıllarda boşanan çiftlerin sayısı hayli çoğaldı. Kimi zaman huzursuz bir ailede yaşamaktansa sağlıklı ve ayrı evlerde yaşayan ebeveynlere sahip olmak çocuklar için daha faydalı bir gelişim sürecine imkân sağlayabilir. Peki, bu süreçte acaba çocuklar olayları nasıl algılıyorlar diye düşündüm ve PSİ Danışmanlıktan Uzman Psikolog Nil Ertürk’e sordum. Gelin birlikte çocuğun gözünden boşanmış aileleri değerlendirelim...
Çocukların gözünden baktığımızda, boşanmayı nasıl algılıyorlar? Yaş gruplarına göre oluşan başlıca algı farklılıkları nelerdir?
Her çocuğun kendine has bir iç dünyası ve dünya algısı olduğundan, boşanmayı nasıl deneyimlediği de elbette bambaşka ve biriciktir. Fakat bu algıların oluşmasında ve şekillenmesinde çocukların kişisel özellikleri ve deneyimleri kadar gelişimsel özelliklerin de rolü büyüktür. Örneğin henüz bir yaşında olan bir bebek karmaşık bir yaşam olayı olan boşanmayı henüz anlamlandıracak ve bunu ifade edecek zihinsel donanımda olmadığından, neler olup bittiğini tam anlamıyla anlayamaz ve bunun üzerine konuşamaz. Ebeveynlerine her konuda bağımlı olduğundan, bu süreçte ona yeterli bakım sağlanamazsa bu durum onda stres ve rahatsızlık yaratacaktır. Gündelik rutinlerinde değişiklik olur ya da alıştığı kişiler artık çevresinde bulunmazsa, bebek kendisini güvensiz hissedebilir. Bu dönemdeki bebeklerin duygu durumları üzerinde onlara sağlanan fiziksel koşullar kadar, ebeveynlerinin duygusal süreçleri de belirleyici olacaktır.
Erken çocukluk dönemi olarak adlandırılabileceğimiz 1,5-3 yaş aralığındaki bir çocuğun gözünden boşanmaya baktığımızda, bu çocuk artık anne-babasının kavgalarının tamamıyla farkındadır ve bunları anlamlandırabilir. Bu kavgalara öfkesini dışa vurarak veya yetişkinlerin tartışmalarını durdurmaya çalışarak tepki verebilir. İhtiyaçlarının karşılanmasında hala yetişkinlere bağlı olduğundan, ebeveynleri ona yeterince iyi bakımı sağlayamazsa kendisini güvenliksiz ve stres altında hisseder. Çocuğun anne-baba arasındaki tartışmaların kendisinden kaynaklandığını ve bu boşanmanın sorumlusunun kendisi olduğunu düşünmesi oldukça olasıdır. Bu tümgüçlü düşünce yapısı gelişimin bu evresi için normal ve beklenen bir durumdur.
Okul öncesi dönemi (3-5 yaş) çocuğu, artık birçok yeni beceri edinmiştir; artık konuşabilir, kendi arkadaşlıklarını kurabilir ve özbakımının merdivenlerini tırmanır. Fakat hayal ve gerçek arasındaki çizgi onun için hala bulanıktır. Onun için zaman, gerçeklik ya da neden-sonuç gibi kavramlar henüz anlaşılması güç şeylerdir. Bu dönemdeki çocuk, dünyanın hala kendi etrafında döndüğüne ve birçok şeyi yaptırma gücüne sahip olduğuna inanır ve bu da çocuğun boşanmanın kendisinden kaynaklandığı düşüncesiyle kendisini suçlamasına neden olabilir. Bu çağdaki çocuk için boşanma çeşitli korkulara yol açabilir. Öncelikli olarak boşanma çocuk için büyük bir değişim demektir. Alıştığı düzeni değişen çocukta bu dönemde ebeveynleri tarafından terk edileceği düşüncesi oluşabilir. Bu korkunun yanı sıra özellikle evden taşınan ebeveynini bir daha göremeyeceği düşüncesi oluşabilir. Bu durum da bu dönemdeki çocuk için büyük bir korku kaynağıdır.
Erken okul çağındaki (6-9 yaş) bir çocuğun hayatında artık ailenin bambaşka bir anlamı vardır. Çocuğun okula başlama ve arkadaş edinmeye cesaret edebilmesi için ihtiyaç duyduğu güvenlik hissini, aile bütünlüğü sağlayacaktır. Bu yaş aralığındaki çocuk boşanma sonrası kendisini yoğun üzüntü, öfke, suçluluk ve/veya yalnızlık içinde bulabilir. Beraber olmadıkları vakitlerde diğer ebeveynini özleyebilir. Bu durumun kafa karıştırıcılığı ile derslerine konsantre olmada zorluk yaşayabilir ve bu onun notlarına da yansıyabilir. Ebeveynlerinin artık onu sevmeyeceğinden korkabilir ve yaşadığı bu korkunun aslı olup olmadığını anlamak için sınır zorlamaları ve öfke patlamaları gibi çıkışlarla anne-babasının sevgisini test edebilir. Ebeveynler arası taraf tutma ihtiyacı hissedebilir ve bu seçimi genellikle yardıma daha muhtaç olduğuna inandığı ebeveynden yana kullanacaktır. Boşanmada acı çeken ebeveynini duygusal olarak desteklemeye çalışmak onda, fark etmese de, çok büyük bir yük olacaktır.
Ön ergenlik dönemindeki (9-12 yaş) bir çocuk artık anne-babasından çok daha bağımsızdır ve onun için arkadaşlıkları daha önemli bir yer teşkil eder. Çocuk hayatını mahvettikleri düşüncesiyle ebeveynlerinden özellikle birine karşı yoğun öfke duyabilir. Boşanmayla ilgili arkadaş ve çevresine karşı kendisini mahçup ya da utanmış hissedebilir. Bunların yanı sıra ebeveynlerinin duygudurumları için endişelenebilir. Bu endişe, çocukta ebeveynlerini daha iyi hissettirme yönünde bir sorumluluk hissi oluşmasına sebep olabilir.
Ergenlik döneminin (13-18 yaş) en önemli gelişimsel basamaklarından biri evden ayrılıp kendi ayakları üzerinde hayatlarını sürdürebilmektir. Bu dönemdeki gençler her ne kadar yetişkinden farksız gibi hareket etseler de, aslında hala yetişkinlikten bir hayli uzaktırlar. Henüz tamamlamadıkları ve tamamlanması gereken duygusal ve ahlaki basamaklar vardır. Ergenlik dönemindeki bir genç çoğu zaman geleceğe gerçekçi bakmayı başaramaz ve hayatın gerçeklerinin de farkında değildir. Hayatta henüz yeterince deneyimi olmadığından, kötü şeylerin yalnızca diğer insanların başına geleceğini düşünür. Bu sebepledir ki, ergenlik dönemindeki bir genç için boşanma şaşırtıcı ve derinden sarsıcı olabilir. Evinden ayrılacak olmak onu oldukça kaygılandırabileceği gibi, gelecek planları ile ilgili de derin endişeler taşıyabilir. Evden ayrılan ebeveynin onu artık sevmeyeceğini düşünüp, buna ve hayatını karmaşıklaştırdıkları için ebeveynlerine karşı öfkelenebilir.
Farklı yaş gruplarını ele aldığımızda çocukların bu süreçten en çok yara alabilecekleri yaş aralığı nedir? Ebeveynlerin özellikle hangi yaklaşımları çocuklar için boşanmayı daha da güçleştiriyor?
Boşanmayı deneyimledikleri yaş kaç olursa olsun, anne-babalarının boşanmasının her çocuk ve genç için acı verici olduğunu söyleyebilirim. Ayrılığın üstesinden gelebilmenin ideal bir yaşı olmadığı gibi, en çok yara alınacak yaşı da tahmin etmek mümkün değil. Ebeveynleri boşanan yetişkinlerin bile boşanmadan fazlasıyla etkilendiklerini görebiliyoruz. Boşanmalar bazen çocukların küçük yaşta olduğu ailelerde, kimi zaman ise çocukların daha büyük olduğu ailelerde daha sorunsuz deneyimleniyor. Dolayısıyla buradaki asıl belirleyici çocuğun yaşından ve gelişimsel olarak nerede bulunduğundan ziyade, bu ayrılığın anne, baba ve yakın çevre tarafından nasıl yaşandığı ve karşılandığıdır.
Boşanma sürecini karmaşıklaştıran durumlardan biri anne babaların aslında bir yetişkin meselesi olan ayrılma ve boşanmayı çocuklarına nasıl anlattıklarıdır. Ebeveynlerin zaman zaman oluşabilecek krizleri önlemek adına bu önemli bilgiyi çocuklarıyla paylaşmayı ertelediklerini veya bu önemli yaşam olayını onlarla oldukça geç paylaştıklarını görebiliyoruz. Bir diğer senaryo ise çocuklarıyla tamamıyla şeffaf ilişkilere değer veren, dolayısıyla da boşanmanın her detayını çocuklarıyla paylaşan ebeveynler. Buradaki hassas denge çocuğa hem kendisini doğrudan ilgilendiren bir konuda yalan söylememek, hem de onunla ihtiyacı olduğu kadar bilgi paylaşmak. Bu bağlamda ikinci senaryodaki ebeveynlerin gözden kaçırdıkları nokta çocuğa yalan söylememenin aslında ona “her şeyi” anlatmak gerektiği anlamına da gelmediğidir.
Boşanmayı çocuklar için olduğundan daha da yorucu hale dönüştürebilecek bir diğer durum yetişkinin kendi acısının üstesinden gelebilmek için çocuğa sırtını dayaması ya da onu kendi safına çekmeye çalışması. Çocuk anne veya babası tarafından ona aktarılan bu ağır yükün altında kendisini yetişkinlerin arasında sıkışmış hissedebilir. Örneğin, annenin babaya duyduğu öfkeyi çocukla paylaşması ya da ona yansıtması çocukta kafa karışıklığı yaratabileceği gibi, babaya karşı beslediği olumlu duygulardan dolayı kendisini annesine karşı ihanet ediyor gibi hissetmesine de neden olabilir. Ebeveynden çocuğa aktarılan bu yük, hiçbir çocuğun taşıyabileceği bir yük değildir. Ebeveynlerden biri diğer ebeveyni kötülerken, çocuğun diğer ebeveynini özgürce sevip onunla keyifli zaman geçirmesi de beklenemez. Anne veya babanın diğer ebeveyni çocuğa ‘kötü’ olarak yansıtması, çocuğa kendisinin de bir yarısının kötü olduğunu anlatır. Örneğin annenin baba tarafından küçümsendiği bir ailede büyüyen bir kız çocuğu, kendisini de değersiz görecek ve sevilmeye değer olmadığını düşünecektir. Büyüyen ve kendi özsaygısını oluşturan çocuk için anne ve babasına duyacağı saygı çok değerlidir. Bu bağlamda anne babaların boşanma sırasında ve sonrasında çocuklarına diğer ebeveyni kötü olarak yansıtmamaları ve çocuklarını bir öç alma aracı veya teselli edici durumuna getirmemeleri önemli olacaktır.
Boşanmada çocukları belki de en çok yıpratan durumlardan biri anne babanın ayrılığa dair duyduğu üzüntüdür. Özellikle küçük yaştaki çocukların boşanma sonrası ebeveynlerin duygu durumlarını fark etmeyeceğini veya çocuklarla paylaşılmadığı sürece çocukların bilmeyeceklerini düşünürler. Fakat çocuk, tabi ki konuşulmayanın da farkındadır. Anne-çocuk arasındaki bu duygusal bağ oldukça kuvvetlidir ve çocuklar bunları ifade etmeseler de olan bitenin fazlasıyla farkındalardır. Burada anne babaların karı kocalık işlevlerini ebeveynlik işlevlerinden ayırabildikleri noktada çocukları için en doğru kararları verebileceklerine inanıyorum.
Bu endişe ve kaygılar karşısında ebeveynler nasıl davranmalıdırlar?
Boşanma sürecindeki anne babalara sıklıkla hatırlattığımız konulardan ilki; çocuğa onu asla ortada bırakmayacaklarının ve bu ayrılığa rağmen onun ebeveynleri olmaya ve onu sevip korumaya devam edeceklerinin güvenini vermeleridir. Bunun özellikle yaşı daha küçük olan çocuklara farklı zamanlarda birkaç kez anlatılması gerekebilir. Boşanma sonrası bebeksi davranışlar gösteren çocuklara bu davranışlarını cezalandırmak değil, büyümenin güzel yanlarını göstermek yararlı olacaktır. Boşanmaya dair duygulanımları her ne olursa olsun onları ifade etmesine alan tanımak ve bu duygularını kabul etmek çok önemli olacaktır. Özellikle olumsuz duygusunu ifade edemeyen çocuk için durum daha da karmaşıklaşıp, baş edilmesi güç bir hale gelebilir. Ebeveynlerini duygusal olarak destekleme sorumluluğu hisseden çocuk ve gençlerin yetişkinlerin kendilerine her zaman iyi bakabildiklerini görmeye ihtiyaçları vardır. Bu noktada ebeveynlerin kendilerine nasıl baktıkları ve duygularıyla nasıl baş ettikleriyle ilgili çocuklarına sağlıklı model olmaları yararlı olacaktır.
Ebeveynler unutmamalıdır ki, çocukların hayatında rutin ve süreklilik çok önemli bir yer teşkil eder. Boşanmanın sebep olduğu değişim, çocukları alışageldikleri düzenden koparıp belirsizliklerin içine bırakır. Ebeveynlerin belki de en önemli görevleri boşanma ile ortaya çıkacak bu belirsizlikleri bir an önce gidererek, hem kendilerine hem de çocuklarına uygun yeni bir rutin oluşturmaktır. Çocuklarda yeniden bir güven duygusu kurulması için hayatlarında bu düzenin sağlanması şarttır.
Ebeveynlere bu süreci geçirmek için sihirli bir tavsiye veriyor olsanız bu ne olurdu?
Boşanma süreci ve sonrasında ebeveynlerin birbirlerine duyduğu öfkeyi çocuklarına yansıtmaları, çocukları intikam aracı olarak kullanmaları veya çocuğu taraf seçme durumunda bırakmaları, çocuklarda en büyük yaralar oluşturan durumlardır. Unutulmaması gereken şudur; çocuğunuzun her yaşta anneye ve babaya ihtiyacı vardır. Onun bu ihtiyacına saygılı olmalısınız ve ayrılsanız da birbirinizi ebeveyn olarak zihninizde taşımaya devam etmelisiniz.
Bu süreci geçiren çocuk ve gençlere baktığımızda, onlarda oluşabilecek endişe ve kaygılar neler olabilir?
Boşanmayı öğrendiklerinde çocukların akıllarından geçen ilk soru belki de “Anne ve babamın ayrılmasına ben mi sebep oldum?”dur. Çocuklar kendilerini yeterince iyi çocuk olamamak ve çok yaramazlık yapmakla suçlayıp, boşanmanın sorumlusunun kendileri olduklarını düşünebilirler. Kendisinin dünyanın merkezi ve her şeyin de nedeni olduğuna inanan çocuk, kendinde anne-babasını ayırma gücünü görebildiği gibi, her şeyi tekrar yoluna koyabilecek olanın da yine kendisi olduğuna inanır.
Boşanma sonrası, hayal ve gerçek arasındaki çizginin henüz bulanık olduğu ve tümgüçlülüğün ve sihirin baskın olduğu çocuklarda yeniden bebekliğe dönme, altına kaçırma, parmak emmeye başlama gibi durumlara rastlanabilir. Bunlar aslında çocuğun anne ve babasının birlikte oldukları ve mutlu bir aile oldukları dönemi büyü yaparak geri getirme denemesidir.
Boşanma sonrası çocukların akıllarından geçen soruların bazıları da şunlar olacaktır: “Peki şimdi bana ne olacak? Biri evden gittiyse, diğeri de gider mi? Birbirlerini bıraktılarsa, beni de bırakırlar mı? Annem/babam artık bizimle yaşamayacaksa onu bir daha hiç göremeyecek miyim? Beni eskisi gibi sevecekler mi?” Ebeveynlerini bir daha göremeyecek olmaya ve artık eskisi gibi sevilmeyecek olmaya dair düşünceler çocukları korkutup endişelenmelerine sebep olabilecektir.
Ön ergenlik ve ergenlik dönemindeki çocuk ve gençler kendilerini ebeveynleri arasında kalmış hissedip endişelenebilirler. Bunun beraberinde dış dünya ve sosyal çevrelerine karşı kendilerini boşanmadan dolayı eksik ya da utanmış hissedebilirler. Özellikle ergenlik dönemindeki gençlerde ebeveynlerinden birinin ilgi ve alakaya fazla muhtaç olma durumu onları korkutabilir veya altından kalkamayacakları bir sorumluluk altında hissettirebilir.