Yarışmaya son anda dahil edilen ‘Müşteri’ ile Asghar Farhadi En İyi Senarist seçildi
Filmleriyle günümüz İran toplumunun sosyal hayatını işlemedeki başarısıyla tanınan Farhadi, son dakikada yarışmaya alınan filmiyle, hem En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı, hem oyuncusu Shahab Hosseini’yi En İyi Aktör Ödülü’ne taşıdı. ‘Müşteri’ evli genç bir çift üzerinden orta direk İran halkı hakkında müthiş tespitler yapıyor. Festivalde yarışma dışı gösterilen ‘Para Tuzağı / Money Monster’de Jodie Foster, kapitalizmin günahlarını masaya yatırırken Wall Street’e topa tutan bir siyasi gerilim filmi yapmış.
69. Cannes Film Festivali, prestijli yönetmenlerin yarıştığı zengin programlı bir etkinlikti. Ancak 21 filmin on üçünün çok iyi olduğu bu yarışmanın kesin favorisi yoktu. Bu 13 filmden 6-7 tanesinin birine Altın Palmiye verilmesi hiç kimseyi rahatsız etmeyecekti.
Bu yıl Cannes’da tek başyapıt yoktu. Ödüllerin dağıtıldığı son pazar gününde, her yıl olduğu gibi tüm yarışma filmleri tekrar gösterildi. Yıllardır ilk kez bir filmi ikinci kez izleme ihtiyacını hissetmedim.
Jüri, Altın Palmiye Ödülü’nün dışındaki bazı tercihleri ile skandal yarattı. Son 30 yılda hiçbir jüri George Miller’ın başkanlığındaki jüri kadar yuhalanmadı. Ödül listesinde yer verilen yedi filmden dördü yarışmanın en kötüleri arasındaydı.
Uluslararası eleştirmenlerden oluşan Screen ve Film Français dergilerinin değerlendirmesiyle, 4 üzerinden 3,80 alarak rekor kıran nefis Alman komedisi ‘Toni Erdmann’ ve veteran Paul Verhoeven’in herkesin beğenisini kazanan ‘Elle/ O Kadın’ listeye giremezken, gösterildikleri seanslarda yuhalanan ‘Personal Shopper’, ‘American Honey’ gibi garip, kalitesiz filmleri jürinin ödüllendirmesi fiyasko sayılırdı.
Günümüz İran toplumundan bir kesit
İran’ın Abbas Kiorostami’den sonra yetiştirdiği en büyük sinema adamı olan Ashgar Farhadi, insan ilişkilerini işlemedeki benzersiz hünerini sergilemedeki ‘Müşteri/Forushande’ ile sürdürüyor.
Filmlerinde günümüz İran toplumunun sosyal hayatını işlemedeki başarısıyla tanınan Farhadi, tıpkı başyapıtı ‘Ayrılış’ta olduğu gibi, evli bir çift üzerinden orta direk İran halkı hakkında müthiş tespitler yapıyor.
Yazgı, aile namusu, kıskançlık, çevre baskısı, intikam, gerçeğe ulaşma arzusu gibi temalar etrafında dönen konusuyla film toplumun ve bireyin ahlak anlayışını otopsi masasına yatırıyor.
Henüz çocuk sahibi olmamış, toplumda saygın bir yeri olan genç bir çiftin başına gelen beklenmedik bir olay aracılığıyla Farhadi karmaşık insan ilişkileri üzerine, gerçekçi ve özgün tespitler yapıyor. Bu hasleti kendisini Cannes’da En iyi Senaryo Ödülü sahibi yapıyor.
Film, Arthur Miller’ın ‘Satıcının Ölümü/ Death of Salesman’ oyununda yer alan bir çiftin bozulan ilişkilerini anlatıyor.
Önceki yıllarda on beşe yakın sinema uyarlaması yapılan Miller’ın bu başyapıtının bazı can alıcı sahneleri, mükemmel bir mizansen ve sahne tasarımı eşliğinde ekrana yansıyor.
İnşaat çalışmaları yapan komşu evin yıkılma tehlikesi arz etmesiyle, Tahranlı çift Emad ve Rona evlerini terk etmek zorunda kalırlar. ‘Satıcının Ölümü’ oyunundaki rol arkadaşlarından birinin evini kiralayıp taşınma hazırlıklarına başlarlar.
Emad aynı zamanda başarılı bir üniversite hocasıdır. Fahişelik yapan ve müşterilerini evinde kabul eden dairenin eski kiracısının taşındığını bilmeyen gizemli bir yabancının evlerine yaptığı ziyaret, genç çiftin yazgılarını değiştirir.
Banyoya girmek üzere iken, çalınan kapıyı kocası için açtığını sanan ve hemen banyoya giren Rana, eve giren yabancının saldırısına uğrar. Çığlıklarına koşan komşuları kendisini yerde kanlar içinde yatarken bulurlar. Polise şikâyetçi olmayan Emad saldırganın izini sürmeye başlar.
Evde unutulan bir anahtarın kapının önünde park edilen arabaya uyması, Emad’ın öğrencilerinden birinin polis babası sayesinde arabanın sahibine ulaşması ile soruşturma süreci yeni bulgularla ilginç bir noktaya taşınır. İntikam arzusu içinde hırçınlaşan Emad’ın karısına tecavüz ettiğini varsaydığı saldırgana karşı tutumu ne olacaktır?
Farhadi, tansiyonu sürekli ayakta tutan bir sinema diliyle anlattığı konuyu son yarım saatinde görkemli bir final bölümüyle noktalıyor.
CANNES’DA İKİ OYUNCUSUNA ÖDÜL KAZANDIRDI
Dördüncü uzun metrajlı filmi ‘Elly Hakkında/About Elly’ ile 2009’da Berlin’de En İyi Yönetmen seçilmesiyle uluslararası üne kavuşan Asghar Farhadi, iki yıl sonra yaptığı ‘Bir Ayrılık/Une Separation’ ile aynı festivalde Altın Ayı Ödülünü kazandı.
2011’in neredeyse tüm ödüllerine ambargo koyan ‘Bir Ayrılık’ En İyi Yabancı Film dalında Oscar, Altın Küre, Cesar ödüllerinin ve En İyi Orijinal Senaryo Oscar’ının sahibi oldu.
Cannes’da iki yıl önce yarıştığı ‘Geçmiş/Le Passé’ ile Bénérice Bejo’ya En iyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandıran Farhadi, oyuncu yönetmedeki becerisini bu yıl Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu seçilen Shahab Hosseini aracılığıyla gösterdi.
Kişilik sahibi, dürüst, sözüne güvenilir, kararlı bir insan olan Emad, karısının evlerine giren yabancı tarafından iğfal edildiğine emindir. Karısı bunu şiddetle reddetse de genç adam mütecavizi ele geçirip intikam almaya kararlıdır.
Ayaklar altına alınan onurunu kurtarmanın peşindeki Emad’ı canlandıran, 42 yaşındaki yakışıklı aktör Shahab Hosseini, ‘Bir Ayrılık’ filmindeki yorumu ile Berlin’de En İyi Erkek Oyuncu seçilmişti.
Asghar Farhadi, bir tiyatro yönetmeni gibi, oyuncularıyla filmin sahnelerini defalarca prova etmesiyle tanınıyor. ‘Müşteri’nin baş kadın oyuncusu olarak mükemmel bir performansa imza atan Taraneh Alidasti, evvelce Rasoul Sadremeli’nin ‘I Am Taraned, I Am Fifteen Years Old’ (2002) filmiyle Locarno’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanmıştı.
Shahab Hosseini ödülünü alırken “Bu ödülü ülkem halkına borçluyum, ödülümü halkıma adıyorum” dedi. Dikkati çeken bir konu iki İranlı sanatçının ödül konuşmalarında da basın konferanslarında da sadece Farsça konuşmaları. Bunun iki türlü izah tarzı var: Ülkesi dışında film çeviren Farhadi ve aktörü yabancı lisan bilmiyor. Veya dünyaya açılan İran’ın sesini duyurmak amacıyla, iki sanatçı kasıtlı olarak kendi lisanlarını kullanıyorlar.
Asghar Farhadi senaryosunda eve giren yabancı motifini kullanırken, ülkesindeki aşırı dinciliğin bireylerin cinsel isteksizliğini tetiklediği gerçeğinin altını cesaretle çiziyor.
JODIE FOSTER KAPİTALİZMİN GÜNAHLARINI SORGULUYOR
Martin Scorsese’nin 1976 yılında Altın Palmiye Ödülü’nü kazanan ‘Taksi Şoförü’nün 40. yılını kutlayan 69. festival filmin iki kült oyuncusu Robert de Niro ile Jodie Foster’ın son filmlerini yarışma dışı olarak programına aldı. Foster’ın dördüncü yönetmenlik denemesi olan ‘Para Tuzağı / Money Monster’ bizde sıcağı sıcağına vizyona girdi.
Aktris olarak iki Oscar Ödülü kazanan Jodie Foster, yönetmen olarak başarısını sürdürdüğü bu film ile, parasını borsaya kaptıran bir gencin, TV stüdyosunu basarak programın şaklaban sunucusunu rehin almasını anlatıyor.
Televizyondan borsa tüyoları veren Lee Gates’in (George Clooney) tavsiyesine uyarak, annesinden kalan 60 bin dolarlık mirasını bir borsa şirketine yatıran Kyle Budwell (Jack O’Connell), şirketin iflas ettiğini öğrenince, canlı yayın yapan stüdyoyu basar.
800 milyon dolarlık bir borsa manipülasyonundan sonra şirketin üç kağıtçı sahibi ortadan kaybolunca, parasını kaptıranlardan birinin yarattığı rehine krizi, filmde tansiyonu yüksek bir gerilim filmi formatında anlatılır.
Üçlü bir grup tarafından yazılan senaryo, klişelere yaslansa da, kapitalist sistemin günahlarını, borsa baronlarının ayak oyunlarıyla küçük insanların birikimlerini sıfırladığını, dünyalarını kararttığını başarıyla sergiliyor.
Sunucusunun dans ettiği, şarkı söylediği ünlü bir televizyon programında, TV yıldızı, Lee Gates’in güvenli bir şirket olarak tanımladığı şirketin batmasıyla isyan eden Budwell, canlı yayında sistemin insanları nasıl kandırdığını anlatır. Programın yapımcısı ve Gates’in eski sevgilisi olduğunu anladığımız Patty Fenn (Julia Roberts) rehineye kulaklığından taktik verir.
Televizyon binasını kuşatan, deneyimli arabulucularını devreye sokan polis ve özel harekât timlerinin müdahalesi netice vermez. Budwell’in giydirdiği patlayıcı yüklü yeleği ile Gates, saldırgan eşliğinde kapalı bir mekândan şehrin ana caddelerine çıkmak zorunda kalır. Ancak bu bölümde abartı dozunu iyice yükselten senaryo, filmin inandırıcılığına darbe vuruyor. Karikatürize bölümler de filmi zarar veriyor.
ABD’deki 2008 ekonomik krizini sorgulayan film, Wall Street üzerine yapılan, J.C. Condor’un ‘Oyunun Sonu / Margin Call’unu (2011), Oliver Stone’un çifte ‘Borsa / Wall Street’ini (1987), John Herzfeld’in Robert de Niro’lu ‘15 Dakika’sını (2001) akla getiriyor.
TV’de ekonomi uzmanı geçinerek program yapan bir şovmenin, küçük insanların hayatlarını nasıl kötü yönde etkileyebileceğini gösteren film, bu konuda Hollywood’da yapılan bazı baş yapıtlarla kıyaslanabilir.
Ama Sydney Lumet’in ‘Köpeklerin Günü’ (1975) ve ‘Şebeke’ (1976), Peter Weir’in ‘Truman Show’ (1998), Costa Gavras’ın ‘Mad City’ (1997) gibi filmlerin seviyesine ulaştığı söylenemez.
‘Para Tuzağı’nın, yalancı bir dünya yaratan televizyon üzerine yapılan filmler zincirine, Ron Howard’ın ‘Ed Tv’ (1999) ve Gary Ross’un ‘Yaşamın Renkleri / Pleasantville’ (1998)inin ardından yeni bir halka olarak katıldığını söylemek mümkün.
Yine de Jodie Foster, (oyuncu olarak da yer aldığı) ‘Little Man Tate’ (1991), ‘Yılbaşı Tatili / Home From the Hollidays’ (1995), (Mel Gibson ile başrollerini paylaştığı) ‘Kukla / The Beaver’ (2011)den sonraki bu dördüncü yönetmenlik denemesinden yüzünün akı ile çıkıyor.
Hikâyesini dinamik bir sinema diliyle anlatıyor, tansiyonun düşmesine müsaade etmeyen mizanseniyle övgüyü hak ediyor, oyuncu yönetiminde başarılı, küçük insanları öğüten borsa sistemi üzerine esaslı bir eleştiri getiriyor.
Coen Kardeşlerin son parodisi ‘Hail, Ceaser’de bir grup solcu tarafından kaçırılan aktörü oynayan George Clooney, ‘Para Tuzağı’nda rehin alınan sunucu rolünde bilinen rahatlığıyla filmin tansiyonunu katkıda bulunuyor.
Yapımcı Patty Fenn’de Julia Roberts, soğukkanlılığını kaybetmeyen, dengeli, zeki yönetici rolünde tam puan alıyor. İki dev oyuncu arasında ezilmeme becerisini gösteren Jack O’Connell, üç kağıtçı finans şirketinin CEO’sunda Walt Camby, şirketin iletişim sorumlusu Diane de Caitriona Balfe, filmin oyuncu kadrosunun başarısını tamamlıyorlar.