‘Wings For Life’ adı altında koşamayan engelli vatandaşlar için hem farkındalık hem de bağış toplanmasına destek olmak amacıyla düzenlenen bu organizasyon, tüm dünyada aynı anda start aldı. “Koşamayanlar için koşuyoruz” sloganıyla yola çıkan sporcular 34 ülkede, 6 kıtada omurilik felcine destek verebilmek amaçlı toplam 7 milyon Euro’nun üzerinde bir bağış topladı.
Birçoğumuz hayata yetişmek, hiçbir şeyden geride kalmamak, hedefler belirleyip onlara ulaşmak için koşuşturup dururken, o rutinin içinde aslında sadece adım atabilmenin bile ne kadar değerli olduğunu unutuyoruz. Ancak bunu unutmayanlar ve unutturmamak için kollarını sıvayanlar dünya çapında çok anlamlı bir organizasyona imza attılar.
‘Wings For Life’ adı altında koşamayan engelli vatandaşlar için hem farkındalık hem de bağış toplanmasına destek olmak amacıyla düzenlenen bu organizasyon, tüm dünyada aynı anda start aldı. “Koşamayanlar için koşuyoruz” sloganıyla yola çıkan sporcular 34 ülkede, 6 kıtada omurilik felcine destek verebilmek amaçlı toplam 7 milyon Euro’nun üzerinde bir bağış topladı.
Bu koşunun Türkiye ayağı ise geçtiğimiz ay İzmir’de düzenlendi. İzmir’de 80 kilometreyi bulan parkuru ve 8 bin kişinin katıldığı bu organizasyona gönül verenlerden biri de yakından tanıdığım ve sizin de tanıdıkça enerjisine, içtenliğine ve spor sevdasına kapılıp gideceğinize emin olduğum Teri Bega.
Bu organizasyonun detaylarına geçmeden biraz kendinden bahseder misin? Ne kadardır sporla uğraşıyorsun?
Kendimi bildim bileli diyebilirim. Ancak profesyonel anlamda sporla tanışıklığım lisede boyuma meydan okuyup da voleybol takımına seçilmemle başladı. Yoğun tempoda yaptığımız antrenmanlar bana belli bir spor disiplini kazandırdı ve daha sonra bireysel olarak sıkı bir tempoda spor yapmaya devam ettim. Koşu başta olmak üzere, salon sporları, yüzme hatta kürek yarışlarına bile katıldım. Bu alanda özel bir spor kulübünde ikincilik ve üçüncülük elde ettim. Baldır gibi kollarım olunca biraz ara vereyim dedim…
Fotoğraflarda göreceğiniz gibi o ‘baldır’ gibi dediği kollar gayet küçük parmak kıvamı… ‘Wings For Life’a gelirsek, konuşmadan önce koşmayı öğrenenler için bile 80 km oldukça iddialı bir parkur. Bunun için özel bir hazırlık yaptın mı?
Ben her gün yaklaşık 15 km koşuyorum. Bunun dışında da fitness ağırlıklı çalışmalar yaptığım için kondisyonum iyi durumdaydı. Organizasyon öncesi bu tempoyu biraz daha arttırdım. Ancak bu organizasyonda aslında kimsenin o 80 kilometreyi bitirmesi beklenmiyor ya da bitiremeyenin diskalifiye olması gibi bir durum yok. Katılanların birçoğu sporla ilgisiz bile olsa destek için oradalardı. Burada ilginç bir ve yeni bir teknoloji kullandılar. Koşu başladıktan sonra yarışmacıların en gerisinde bir araç sizi takip ediyor. Eğer bu araç sizi yakalarsa yarış orada sizin için son buluyor. En son yakalanan kişi yarışmanın galibi oluyor.
Amaç bu kadar anlamlı olunca kimse de ters yöne, araca doğru koşup “Ah be çok da iyi gidiyordum, Tüh yakalandım” demeyi düşünmüyordur, elden gönülden geldiğince koşuyordur… Ancak amaç sadece yarış, puan, şampiyonluk olduğunda iş değişiyor. Adil oyun derken adi oyunlara maruz kalabiliyor insan. Senin de böyle bir triatlon anın olmuştu sanırım, değil mi?
Evet, eşim Vitali’yle henüz birlikteliğimiz cicim aylarıydı. Kuşadası’na düzenlediği bir tur sırasında takıldım onun peşine. Yoksa o sırada Kuşadası’nda triatlon varmış, ona katılmak ne güzel olurmuş falan diye düşündüğümden değil…
Triatlon olmadığında da peşine takılıyor, ben şahidim ama bu sefer yutmadım…
Eh buralara kadar gelmişim, yollarını eskitmeden olmaz dedim ve orada düzenlenen triatlona katıldım. Koşu, bisiklet derken geldik son etap yüzmeye. Bir anda baktım insanlar kestirmeden parkuru bitiriyor, daha ilginci ise bu kişilere cezai hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Sporcular bunu bilerek ya da bilmeyerek yapıyor olabilir ancak senin de dediğin gibi oyunun adil kalabilmesi için kişiye değil belli kurallara göre oynamak şart oluyor…
Senin bütün İzmir’i dere tepe düz, ters, çapraz bile koştuğunu bile biliyorum ancak yüzme bambaşka bir kulvar. Hele hele triatlonda yüksek mesafeler koşmak çok sıkı bir antrenman gerektirir. Yüzme alt yapın nereden geliyor?
Belki insan sevdiği şeyleri kendisine çeker diyeceksin, belki de algıda seçicilik ama ben de gittiğim her yerde sporun bir kolunu bulup ona yapışıyorum. Yüzme altyapım ise hem çok tesadüfi hem de çok keyifli bir şekilde oluştu diyebilirim…
2003-2004 yılları arasında İsrail’in en büyük plastik fabrikasının da içinde olduğu Megan Michael Kibbutzunda yaşamaya gittim. Fabrikada, tarlada, cafe’de kibbutzun her yerinde çalıştım. Ve derken kibbutza triatlon birincisi bir antrenör atandı. Orada, olimpik havuzda, profesyonel yüzücüler yetiştirmek üzere küçük çocuklara ders vermeye başladı. Yaştan tutmasa da spor sevdasından frekansı tutturdum. Altı aylık kalma süremi gönüllü olarak altı ay daha uzattım. İsrail’i karış karış gezemesem de kibbutzu karış karış yürüdüm, koştum, yüzdüm. Kibuds hayatı yaşamımın en keyif aldığım deneyimlerinden biri oldu.
Kesinlikle sana katılıyorum. O bilinci almak, o hayatı tatmak insana çok şey katıyor. Belki seni bu kadar istekli, atılımcı, girişken olmanda bile rolü vardır. Şimdi Teri’nin bu özelliklerini sayıyorum ama kuru laf kalabalığı sanmayın. Yine kendisinden duyduğum çok keyifli bir projeden bahsedeceğim. Daha doğrusu bahsettireceğim: WOİ, Work out İzmir adı altında insanları bilinçli ve sağlıklı spora teşvik etmek amaçlı yapılan bir proje. Bu projeden, projeyle ilgili ilginç fikirlerinden bize bahseder misin?
Bu projeyi başlatan aslında benim de kendisinden eğitim aldığım, milli atlet Tuğba Ergen. Her pazartesi ücretsiz olarak insanları bilinçli hareket etmeye ve sakatlanmadan spor yapmaya teşvik etmek amacıyla Alsancak’ta bir araya gelip spor yapıyoruz. Her haftanın konusu farklı oluyor, bazen kardio bazen kas ağırlıklı, bazen karın, bazen bacak çalışıyoruz. Günün sonunda ise gruplara ayrılıyoruz ve yarış yapıyoruz. Puanlama hatta ödül bile var. Bu insanları hem motive ediyor hem devamlılık sağlıyor.
Ben yeteri kadar insan toplandığında ‘Survivor’ tarzı parkurlar kurup daha geniş bir kitleyle bol eğlenceli, bol hareketli yarışmalar düzenleyebileceğimizi düşünüyorum. Hedefte güzel amaçlara hizmet eden triatlon tarzı bir müsabaka bile var…
Etrafında değil sporu herhangi bir işi bile bu kadar tutkuyla yapan pek insan yok. Bu kadar severek yaptığın bir aktiviteyi işe dönüştürmeyi düşünmüyor musun? Şahsen ben ilk kapını çalanlardan olurum.
Hayalim bir spor kulübü açmak. Yetişmek, yetiştirmek… Hadi biraz daha ulaşılabilir düşleyeyim, özel bir stüdyo da olabilir bu. Yeter ki bu işi hakkıyla, bilinçli bir şekilde severek ve sevdirerek yapabileyim.
Kendisini aşıp başkalarına da uzanabilen yapıcı, yaratıcı, üretken her hayalin arkasındayız. Yolun açık olsun.