Bolonya’da bir define arayışı

Gelin, dünyanın bilinen en eski üniversitesine ev sahipliği yapan, tarihte zengin bir Yahudi yaşamına tanıklık etmiş Bolonya’da bir define avına çıkalım...

Seyahat
15 Haziran 2016 Çarşamba

Işıl Amanoel

 

Paramparça bir define haritası düşünün…

Ufak bir parçası elinize geçiyor ve diğer kayıp parçaları bulma isteği tüm benliğinizi sarıyor. Aklınızdaki soruların sonu yok. Acaba bu harita sizi nereye götürür? Haritadaki kırmızı işaretin olduğu yerde ne gömülü? Gömülü definenin arkasındaki hikâye ne? Nasıl el değiştirmiş, gömenin eline nasıl geçmiş? Bu defineyi bulursanız hayatınız nasıl değişir?

Bir define haritası bulmak bazılarımız için Yahudi mirasımızla ilgili en ufak bir şey bulmakla eşdeğer. Bir yapıt, kişi, hikâye, hatta eski bir sayfa üzerindeki minicik bir bilgi... Tüm parçalarının bulunup o haritanın tekrar var olması ise definenin kendisi. Kayıp ailemizden geriye ne kaldıysa onu bulmak gibi…

Sizlerle gezilerimde bulduğum ve mücevher olarak tabir ettiğim bilgi, yapıt, kişi ve hikâyelerin bir kısmını paylaşmak istiyorum.

Varış noktam bu sefer Bolonya idi. Burayı seçmemin en büyük nedeni dünya üzerinde kurulmuş ilk üniversite olarak bilinen Bolonya Üniversitesi'nin burada bulunması ve şehirdeki Yahudi yaşamıydı.

 

DÜNYANIN EN ESKİ ÜNİVERSİTESİ

Bolonya Üniversitesi dünyanın en eski üniversitesi olarak kabul görüyor ve halen faaliyet gösteriyor. Farklı bölümleri Ravenna, Forli, Cesena ve Rimini’de yer alıyor. Tarihçiler tarafından kuruluş tarihi 1088 olarak belirtilse de, hukuk bölümünün tarihi 890 senesine dayanmakta. Bu, üniversitenin 1050’de Shabbethai ben Avraham ben Joel Donnoolo’nun kurmuş olduğu Salerno Üniversitesi'nden daha eski olduğunu kanıtlıyor. Geçtiğimiz senelerde Bolonya Üniversitesi’nin kütüphanesinde, Kudüs’te olduğunu bildiğimiz en eski Tevrat’tan en az 400 yıl daha önce yazılmış, dünyanın en eski elyazması Tevrat’ı bulunmuş. Kitabın yapımında Babil teknikleri kullanılmış ve karbon testler sonucunda 9. yüzyıl ile 12. yüzyıl aralığında bir döneme ait olduğu saptanmış. Elimizde 12. yüzyıla kadar Yahudi yaşamı ile ilgili herhangi bir kayıt olmamasına rağmen, bu bulgu Bolonya Üniversitesi ve Yahudi yaşamı arasındaki köprüyü açıkça ortaya çıkarmakta.

 

Üniversitede bulunan en eski elyazması Tevrat

 

 

ORTAÇAĞ’IN MANHATTAN’I

Yahudilerin Bolonya’ya geliş tarihi tam olarak tespit edilemese de 302 yılına ait mezarlıkları olduğu biliniyor. Nedeni hiçbir kayıtta görülmemekle beraber bu ara dönemde Yahudiler ülkeden kovulduğu, 13. yüzyılda tekrar Bolonya’ya geldiği biliniyor. Ülkede çok ciddi bir etkiye sahip olmuşlar. Kredi bankacılığı, ipek tüccarlığı, tekstil, mücevherat, makina ve kağıt işleri başlıca yaptıkları mesleklerden olmuş. İlk İbrani matbaa makinası da yine bu dönemde kullanılmış. 13. yüzyıldan itibaren Yahudiler şehrin içinde evler yaptırmaya başlamış. Hatta varlıklı aileler statü sembolü olan kuleler inşa etmişler. Bugün bu kuleler halen İtalya’nın sembolü olarak algılanmaya devam ediyor. Bu kulelerle Bolonya, tarihçilerin ‘Ortaçağ’ın Manhattan’ı olarak nitelendirdiği, bir nevi dünyanın ilk gökdelenler şehri ünvanına kavuşmuş. Eskiden sayıları 180 olan kulelerden ise bugün sadece 20 tanesi kalmış. Bunlardan Torre Uguzzoni de bir Yahudi yapısıdır.

 

 

Torre Uguzzoni

 

Bolonya sokaklarında yürürken şehrin her köşesinde Yahudi yaşamından izler görebilirsiniz. Günümüzde Bolonya’nın en meşhur caddelerinden biri olan Piazza Santo Stefano’da yer alan Casa Sforno’nun gezinizde karşınıza çıkmaması neredeyse imkânsız. Şehrin kalbinde yer alan Casa Sforno hem ev hem banka hem de ibadethane olarak kullanılmış. Sforno Ailesi Bolonya’ya 15. yüzyılda Barselona’dan gelmiş. Yahudilerin sivil yaşamın bir parçası olduğu bu dönemde Sforno’lar göze çarpan yüksek kültür seviyesine sahip bir aileymiş. Aile üyelerinden Ovadia Sforno seçkin bir haham, bilim adamı, filozof, fizikçi ve doktormuş. Oysa şehirdeki uzun süreli Yahudi tarihine baktığımızda bu statünün Ovadia Sforno’nun 1550’deki ölümünden sadece birkaç sene sonra değişeceğini görüyoruz.

 

Casa Sforno

 

 

REX ERİS, AİUNT, Sİ RECTE FACİES

Gittiğim her şehirde, görülmesi gerekenler listemde mutlaka Yahudi  müzesi vardır. Bolonya’daki Yahudi müzesi olan Museo Ebraico, gettonun içinde bulunuyor. Müzede uzman araştırmacıların hazırladığı bin yıllık Yahudi tarihini anlatan videolar ve mezar taşları, en çok ilgimi çekenler oldu. Fakat aradığım defineyi müzeyi gezdikten sonra müzenin içinde bulunan hediyelik eşya dükkânında buldum. Neredeyse hepsi İtalyanca olan kitapların arasında en azından bir İngilizce kitap bulmaya çalışırken gözüme bir kartpostal çarptı. Kartpostalın üzerindeki resim, üzerinde koskocaman İbranice yazıların bulunduğu dev bir binaya aitti. Bolonya’ya gitmeden önceki araştırmalarımda bu yapıt hakkında herhangi bir bilgiye rastlamamıştım. Bu resmi görür görmez ilk yaptığım şey müze görevlisine haritamın üzerinde bu binanın yerini işretletmek oldu. İşte bu büyülü yapıt Palazzo Bocchi’ydi. Palazzo Bocchi’yi bulduğumda, üzerine kazınmış kocaman İbranice yazıyı görmek bile kısacık Bolonya seyahatimi değerli kılmaya yetti. Daha sonra binanın Bolonya Üniversitesi’nde hukuk öğretmeni olan hümanist yazar Achille Bocchi’ye ait olduğunu öğrendim. Böylece takip ettiğim hikaye yine Bolonya Üniverstiesi’ne bağlanmış oldu.  

 

“Yalancılardan kurtar beni Tanrım! Tatlı tatlı gülüyorlar ama külliyen yalan söylüyorlar…”

 

 

“İyilik yap, taçlandırılacaksın”

 

 

Museo Ebraico’nun içinde bulunduğu gettoya gelecek olursak, 16. yüzyılda Yahudiler, duvarlar ve kapılarla çevrili, İtalyanca anlamı dökümhane olan bu mahalleye kapatılmış. Sokakların daracık olduğu, pencerelerin birbirine baktığı, adeta labirente benzeyen getto, belli bir alanda yaşamak zorunda bırakılmış bir toplumun hayatını, kentin Ortaçağ’dan beri merkezi olan bu bölgede, hâlâ 16. yüzyıldaymışız gibi açıkça izleme şansı veriyor. Amaç Yahudileri toplumdan soyutlamak olsa da, bu birleşik yaşam onları daha kuvvetli kılmış olmalı. Gettoda yaşam, sivil yaşamdan çok farklıymış. Akşam dokuzdan sonra gettonun çıkmak yasakmış. Kapılar  mühürleniyor ve sıkı gözetim yapılıyormuş. Buna rağmen getto, esnaf atölyeleriyle renklenen, zengin Yahudi tüccarlara ve bankacılara ait saraylarla çevrili, kuşkusuz şehrin en büyüleyici bölgelerinden biri haline gelmiş. 

 

 

Getto haritası

 

 

BİLİNMEYEN KAHRAMAN MARİO FİNZİ

Gettonun içinde yürürken karşıma bir binanın dış duvarında bulunan bir plaket çıktı. İtalyanca yazılmış plaketin bir anma plaketi olduğu açıkça belliydi. Üzerindeki isimlere baktığımda ‘Finzi’ soyadı İstanbul’dan aşina olduğum isimlerden biri olduğu için, özellikle ilgimi çekti. Mario Finzi’yi araştırdığımda sadece 2. Dünya Savaşı sırasında Bolonya’ya Balkanlar ve Avrupa’dan gelen mültecilere yardım eden bir Yahudi kuruluşu olan Delasem’de öğretmen olarak çalıştığını değil, ayrıca bu mültecilere sahte kimlik hazırlayıp İsviçre’ye kaçmalarını sağlayarak hayatlarını kurtarmış bir kahraman olduğunu öğrendim. Ne yazık ki o dönemin birçok isimsiz kahramanı gibi Mario’nun hikâyesi de hüzünlü bir şekilde bitiyor. Finzi, Yahudi bi çocuğun hastane masraflarını ödemeye giderken tutuklanmış ve Auschwitz’e gönderilmiş. Orada, sadece 31 yaşındayken, ardında ailesine yazılmış bir özür mektubu bırakarak intihar etmiş.

 

 

 

Gezilerimde karşıma çıkan her hikâye kalbimin derinliklerindeki bir yere dokunuyor fakat Mario Finzi’nin hikâyesinin bana hissettirdiklerini tarif etmem imkânsız. Bugün ben de onun öldüğü yaştayım. 31 yaşımda, kendimi henüz yolun başında görüyorken, kahraman olarak nitelendirdiğim Finzi’nin bu dünyadaki kısacık yolculuğu beni çok etkiledi. Hepimiz kendi aile soy ağaçlarımızdakiler dahil, pek çok yaşam hikayesi biliyoruz. Yaşanmışlıklar ne kadar anlatılmaya çalışılsa, derinlemesine araştırılsa, en ufak ayrıntılarıyla ve en açık şekilde anlatılmak istense de bulduğumuz bilgiler hiçbir zaman onları tarif etmeye yetmeyecektir. Asıl yaşananlar, yani parçalarını arayıp bulduğumuz müchevherlerin nasıl kırıldığı her zaman hayal gücümüz ile sınırlı kalacak. Hatta bu hikâyeler belki de bizi ürkütüp, belleğimize silme komutu vermemize bile neden olacaktır zaman zaman. Benim için Mario Finzi Bolonya’da bulmuş olduğum kırık müchevherin en parlak parçalardan bir tanesiydi.

Bolonya, Yahudi mirasıyla beni çok şaşırtan bir şehir oldu. Kısacık seyahatimde sürekli yeni şeyler öğrenmemi sağladı. Bolonya’yı gezerken tek başımaydım ama içimdeki bir his beni hiç yalnız bırakmadı; hepimiz oradaydık…