Geçtiğimiz günlerde Yahudi mezarlığına yapılan saldırının ardından Hahambaşı Rav. İsak Haleva ve Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh liderliğinde bir grup olarak Antakya’ya bir dayanışma ziyaretine gidiyoruz. Mezarlıktaki manzara tek kelimeyle çok üzücü. Bu hırs, bu kin, bu öfke, bu nefret bitsin artık!
Antakya, medeniyetlerin beşiği, barış ve kardeşlik kenti, savaşın hemen yanı başında birlikte yaşama kucak açan bir yer. Bu şehirle ilgili akla ilk bu tanımlamalar geliyor. Birçok farklı inancı bir arada barındıran bir şehir. Suriye savaşı sonrası şehre akın eden 430 bin mülteciye de kucak açmış. Yahudilerin tarihi ise 2300 yıl öncesine dayanıyor. Milattan Önce 300 yılında Kral Seleucus babası Antiochus’un anısına Antakya şehrini kurarken Yahudiler güneyden yani Suriye, Filistin, Irak, İran’dan buraya göç etmişler. Yirminci yüzyılın başında 1500 civarındaki nüfus, 1940’larda Varlık Vergisi faciası ve ardından İsrail’in kurulması ile azalmaya başlamış. Günümüzde gençlerin eğitim, iş ve evlenmek için İstanbul’a taşınmasıyla bugün sadece 17 kişi yaşıyor Antakya’da. İstanbul’da ise 270 kişi kalmışlar. Cemaatin başkanı Şaul Cenudioğlu Yahudilerin karşılaştıkları sorunları çözmeye uğraşıyor. En gençleri bile 50 yaşını devirmiş. Adella hanım ile konuşuyorum. Nur yüzlü, pamuk gibi bir teyze. “Antakyalı gençler tatilde bile gelmiyorlar artık,” diye yakınıyor. Torunu, küçük torunu hepsi İstanbul’da yaşıyor. “Burada gömülmek istemiyorum,” diyor, “Benim için Kadiş okuyacak bile kimse yok,” diye ekliyor. Geçen günlerde Yahudi mezarlığında eşini ziyarete gittiğinde mezarlığa yapılan saldırıyı görüyor ve Şaul başkana haber veriyor.
Şaul bey de isyanda, “Bu bardağı taşıran son damla oldu,” diyor. Antakya çok kültürlülüğü, toplumsal barışı ile tanınıyor. 2005’te üç din ve altı mezhepten oluşan Antakya Medeniyetler Korosu da bu düşünce ile kurulmuştu. Bugünlerde ise basına Hıristiyan ve Yahudi toplumlarına karşı nefret söyleminin artmış olması yansıyor.
Yahudi mezarlığında neler yaşandığını yerine görmek ve Yahudi cemaatinin kaygılarını dindirmek için Antakya’ya bir dayanışma ziyareti düzenleniyor. Hahambaşı Rav. İsak Haleva ve Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh liderliğinde bir grup olarak Antakya’ya uçuyoruz. Hatay Valisi Ercan Topaca, Hatay Büyük Şehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve Antakya Belediye Başkanı İsmail Kimyeci’ye nezaket ziyaretinde bulunuyoruz, kendileri bizi büyük bir misafirperverlikle karşılıyor.
İlk durağımız ise Yahudi mezarlığı. Şehrin mezarlıklar bölgesine gittiğimde ilk dikkatimi çeken Müslüman mezarlığı ile Yahudi mezarlığı yan yana, birbirinin devamı gibi olması. Müslüman mezarları arasındaki yolu takip ederseniz hemen Yahudi mezarlığı karşınıza çıkıyor. Karşınıza çıkıyor çıkmasına ama bu nispeten küçük alan ardı ardına çıkan olaylar sonrasında kendini korumaya almış. Sonradan yapıldığı belli bir duvar var çevresinde. Duvar daha sonra yükseltilmiş. O da yetmemiş çift sıra dikenli tel ile çepeçevre çevrilmiş. İki kapısı varmış ilk başta. Kapılardan biri geçtiğimiz günlerde iptal edilip betonla örülmüş. Artık tek ve yüksek metal bir kapısı var. Yetkililer tüm mezarlığı kontrol etmek amacıyla kamera sistemi yerleştirmeye hazırlanıyor. Eskiden iç içe olan iki toplum artık aralarında duvarlarla, tellerle ayrılmış...
Mezarlığa girdiğimde ilk dikkatimi çeken güneş ve sıcak. Tek bir ağaç var tüm mezarlıkta. Oysa geçtiğim yollarda uzun uzun ağaçlar bu topraklarda dinlenenlerin üstüne uzun gölgeler veriyordu. Hemen girişte eski bir çeşmenin izi var. Antakyalı Yahudiler anlatıyor, daha önceki saldırılarda çeşme tahrip edilmiş, Hatay büyük şehir belediyesi yerine yenisini yaptırmış. Mezarlık duvarının hemen bitişiğinde bir mahalle başlıyor. Keşke Yahudi mezarlığı en dibe atılmamış olsaydı diye aklımdan geçiriyorum.
Mezarlığa saldıranlar muhtemelen ellerinde balyoz benzeri aletlerle girmişler içeri kapı kilidini kırarak. Aksi taktirde mermerlerin bu şekilde un ufak edilmesi mümkün değil. Bu hırs, bu kin, bu öfke niye diye sormamak mümkün değil. Bırakın doğdukları topraklarda huzurla istirahat etsinler... Bizler onlar için dua ediyoruz tek tek isimlerini sayarak, ruhları huzura yeniden kavuşsun diye...
Kendi aralarında Arapça konuşan Antakya Yahudilerinin tek bir sinagogu var. Anlatılanlara göre Antakya Sinagogu 200-250 yıl önce, Beyrut ve Halep’ten gelen yardımlar sayesinde inşa edilmiş. Dini görevlerini yerine getirmek için gereken minyan (yetişkin 10 erkek) ve hazan bulmak başlıca sorunları. Bir avlu içinde bulunan sinagog çok güzel ve İstanbul’dakilerden bir hayli farklı. Mozaikten bir Davut’un Yıldızı bizi karşılıyor hemen. Sinagogda tavandan sarkan kandiller dikkatimi çekiyor. Maalesef birçok Anadolu sinagogunda rastladığım sonradan eklendikleri belli çirkin floresan ışıkları burada da var. 270 ile 500 yıllık Sefer Tora’ları ve nasıl korunduklarını görüyoruz. Minha duamızı ediyoruz tüm cemaatle beraber. Çok kalabalık değiliz ama eksik değiliz diyor Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh.