Galerist’te açılan ‘Çemberi Açmak’ sergisinin üç sanatçısından biri olan Romina Meriç ile hayatını ve resmi konuştuk.
15 Temmuz günü Galerist’te Aslı Seven küratörlüğünde açılan ‘Çemberi Açmak’ sergisinin üç sanatçısından biri Romina Meriç. Sanatı, altın bileziği, hayatı resim; ama resim Romina’nın sadece bir yüzü…
O bir pırlanta... Hem çok yönlü, hem bunca farklı meziyetini birbiri ile bütünleştirmiş. Şanslı bir anlamda. Küçük yaşından beri içinden gelerek yaptığı resim alanında, ABD-Brandeis’da eğitim alıp, Yale’de master’ını resim ve baskı üzerine yapmış. Romina Meriç aynı zamanda, Amerika’daki üniversite yıllarında başladığı yoga çalışmalarını zaman içinde geliştirmiş ve şimdilerde Galata’da bir merkezde yoga eğitmenliği yapıyor. Üstelik Amerika’da eğitim ve ilk sanatçılık yıllarının ardından özüne ve doğaya daha yakın olabilmek amacıyla kesin dönüş yaptığı İstanbul’da ilk işi onu hazır bekliyordu. Dönüşünden kısa bir süre sonra, henüz detaylarını paylaşmak için erken olduğunu belirtse de, Orhan Pamuk’un asistanı olarak çalışmaya başlamış.
Tabii ki, o da hepimiz gibi, önemli ve zor kararlar, acı ayrılıklar, yaşamın ‘şaka’larından muaf değil. Ama önemli olan tüm yaşanılanların arasında, bazan kapkaranlık dönemlerin sonunda, içinin ışığını pırıl pırıl bir gülümseme ile, gerek sanatında gerek yaşamında yansıtabiliyor olması. Ruhu bir pırlanta misali gözlerinden yansıyor sohbetimiz boyunca...
Resim ve yoga... Birbirinden çok farklı görünen iki alan... Bu iki alan birbirini nasıl etkiler, nasıl tamamlar? Öncelikle Brandeis’da resim eğitiminden bahsetmek gerekiyor. Zira burada akademik bir resim eğitiminin aksine, öğrencilerin içgüdülerini ve resme ruhunu katma yanını beslemeye çalışan hocaların yanında dört sene boyunca çalışan Romina’nın resim anlayışı da o şekilde gelişmiş.
Bu arada resim eğitimi almak onun için son derece doğal bir yol olsa da, başlangıçta konformist bir eğitim almanın daha doğru olduğunu düşünmüş. Psikoloji ile başladığı eğitimine biraz antropoloji biraz ekonomi dersleri alarak devam etmiş: “Tam biraz kaybolmuş gibi. Ne istediğimi bilmiyordum. Ama hep resim dersi alıyordum seçmeli olarak” derken hepsini birden bırakıp resim okumak istediğine karar veriyor. Sanat tarihi dersleri ile tamamlanacak bir resim eğitimi. Ardından master programına yazılmadan evvel öğrencilere sunulan bir yıllık atölye çalışması programına katılır. “Aynı zamanda da baskı derslerinde asistanlık yaptım.” Sonra da Yale Üniversitesi’nde yine baskı alanında master programını tamamlar.
Yoga ile tanışması da aşağı yukarı o dönemlere rastlar. Kimliğini sadece sanatçı olarak gördüğü bu dönemlerde yeni bir yüzünü tanımakta olduğunun farkında mıydı acaba?
ÇEMBERİ AÇMAK
Romina Meriç, Galerist’teki ‘Çemberi Açmak’ sergisinden önce Ümraniye’de Anel Han’da bir başka karma sergiye daha katılmış. Dolayısıyla Galerist’teki sergisi İstanbul’daki ikinci sergisi. Bu sergide bulunan işler ise farklı dönemlerin çalışması.
İşleri, biraz da psikolojik olarak sanatçıyı kendisine anlatan işler. Dolayısıyla da bu işleri sanatçıyı izleyiciye ve izleyiciyi izleyiciye anlatan bir eser olarak okumak mümkün mü?
“Aslında her zaman beni bana anlatan işler olmuyor. Ama gerçekten çok karmaşık hissettiğim zaman ne olduğunu anlamak için resim yapmak zorunda hissediyorum. Onlar büyük yağlı boya resimler olmak zorunda değil, defterlere sanki birisine bir şeyler anlatır gibi resim yaptıkça daha iyi anlayabiliyorum hissettiklerimi. Bu her eser için doğru olmasa da, bir anlamda terapi olarak kullanmış olabiliyorum bazen.”
Hayat senin için ses mi? Renk mi? Nedir? Dokunmak mı? İlişki mi?
Hayat benim için üretmek ve izini bırakabilmek. Renk veya doku falan değil. Hepsini iç içe görüyorum.
Yerde mi çalışıyorsun? Evet yere taşıyor genelde resimler. Büyük resimleri bir noktadan sonra yere seriyorum çünkü üstüne bir şeyler dökerek çalışıyorum. Onların akmaması için. Artık bir ritüel haline de geldi yerde bir şeyler yapıyor olmak. Eserlerin hep üstünde olmak ve kızların hep arkadan görünümü ile ilgili bir yorum yapmış küratörümüz Aslı: ben onlarla aynı postürde kendimi aynalıyor gibi oluyorum.
Resim yapmak, sanat üretmek bedensel bir süreç mi? Bedensel ve ruhsal. Ama zihin çok az var. En iyi işler yaptığımı hissettiğim zaman, zihnin müdahale etmediği, bedensel ve ruhsal çalışabildiğim zamanlar.
Yoga ile resim nasıl tamamlıyor birbirini?
Brandeis’da zaten içgüdülerle ve ruhumu besleyerek, resmi dinleyerek resim yapan yönümü besledim. O yüzden Yale’de kendimi sözlerle ifade etmekte çok zorlanıyordum.
Peki yoga?
Yogada birden sözler geldi. Bedensel ve içerik olarak hissettiğim şeyleri biraz doldurdu. Özellikle yoga hocası olunca sürekli konuşuyorsun; sürekli birisine ne yapması gerektiğini söylüyorsun. Ve ben de susmayan, nefes almadan bütün detayları anlatan bir tipte yoga hocası oldum. Çok komikti çünkü gündelik yaşamımda hiç konuşmuyordum. Yoga’da öğrendiklerim ve hissettiklerim resimlerimin de altını doldurmuş oldu benim için. Anladım, sözlerle nasıl anlatabileceğimi o içten gelen şeyleri. Yoga dilimi çözdü.
Hâlâ resimlerimin karşısında uzun uzun kendi analizimi yapmaktan hoşlanmıyorum ama söyleyebileceğim bir şeylerim var artık. Konuşmayı yoga alanında bırakmayı seviyorum. Zira resim daha çok yapmak ve hissetmekle ilgili.
Yoga da öyle değil mi? Öyle, ama yoga hocalığı anlatmak ile ilgili. Üstelik yoga’da yaptığımız şey sadece fiziksel değil. Fiziksel hareketler bir araç oluyor daha derine gitmek, daha içsel olana inmek için. Ya da hayatı yaşarken uygulanabilecek metaforlar oluyor. Yoga matının üstünde neysen, hayatta da osun. Aynı şeyler üzerinde çalışabilirsin. Hayatınla ilgili, üzerinde çalışmak istediğin bir şey varsa yoga yaparken nasıl bir yaklaşımın olduğuna bakabilirsin. Bayağı paralel gidiyorlar zaten. Atölye pratiği de bununla çok alakalı. O yüzden, atölye pratiğim ve yoga benim aynalarım.
Hiç hayal edemezdim bu kadar içinde olmak istediğim içerikte bir sergi çıkarılacağını. Diğer sanatçıların hem kendileri hem işleri hem de de küratörün yazdığı metin çok güzel ifade ediyor benim içinde olmak istediğim kapsamı. O yüzden çok şanslı hissediyorum kendimi. Aslı, bütün metni yazarken ve bizi birleştirirken sanırım tahmin bile edemezdi ama biz çok yakın arkadaş olduk. Oysa hiç tanışmıyorduk. Çok fazla ortak noktamız var. Çok güzel bir buluşma oldu.
NEVER NOT
Kız çocuk bedenleri, sonsuz karanlık içinde sonsuz aydınlıklar, uzaklara bakmalar... Bir sıkışıklık hissi, derken sıkışıklığın içinde sonsuza doğru bir ferahlama... Zamansızlık.... Farklı katmanlarda farklı mevsimler, değişik zamanlar bir araya gelmiş. Her şey bir birinin içine akmış gibi... Toprağa sırların gömülmesi ve topraktan ya da bedenlerimizden sırların ayıklanarak açığa çıkartılması. Toprak Ana’nın insan bedeni ile insan bedeninin doğa ile bütünleşip birleşmesi. Doğa ile insan bedeninin birbirinin içinde erimesi.... Bazan bir kadın sırtındaki bir yara izi, dağ yamacındaki ağaçla örtüşüyor. Bazan bir ölünün son nefesi ölümün de acı son olmadığını fısıldar gibi sanatçı/izleyiciye.
Bazen da sanatçının tıpkı ‘Never Not’ ismini verdiği eserindeki gibi apaydınlık. Karanlık dönemlerin ardından bir uyanışın ifadesi gibi... Havada asılı kalmış bir ağaç ya da bir insan omurgası... Bir hareket içinde, çevresini saran karlardan sıyrılmış, içindeki özün tazeliğini hatırlatan bir an... “Bir ağaç… Düz ve yukarı doğru uzamakta olan ama yukarı doğru kökleri havada ters çakılmış bir ağaç... Belki de sen o ters çakılmış olansın ve o taze özsün.”
Bu ağaç sanatçının kendisi bir anlamda; yanındaki karşı ağaçlar, annesi ve babası... Destekleniyor olma hissi, çocuğun özünün parlayabilmesi için anne babaya ihtiyaç olması...
“Tamamen uyandığımı, üstümde biriken karların silkelendiğini hissettiğim içimizdeki özle ilgili bir resim” diye tanımlıyor Romina Meriç bu eserini, “O özün tazeliği, her zaman taze kalıyor olması.. Bazan sönüyor gibi hissettiğimiz zamanlar olsa da hiç bir zaman sönmüyor ışığımız. Ama bazan orada yandığını göremiyoruz. Özümüzün ışığını tekrar hatırlayıp çok yoğun bir şekilde o duyguyu yaşadığım bir zaman yapmıştım o resmi.”