‘Home / Yuva’
Sinema, tiyatro, konser, opera gibi görsel ve işitsel sanatların duyarlı, bilgili, izleyicileri Nesli ve Ali Doğançay çifti ile uzun yıllardır süregelen bir dostluğumuz vardır. Festivalde, ‘Han Havâyi’ ile ilgili yazımda, üst yazılarını okuyamadan izlemek zorunda kaldığımız oyunu bizlere detaylı olarak anlatan, çarpıcı yorumlar yapan Ali’ye teşekkür etmiştim ama ona asıl, tiyatro izlenimlerimi ilk yazmaya başladığım ve genç tiyatroları keşfetmeye çalıştığım yıllarda, o zaman adı sıfırnıktaiki, olan topluluk için “bunları mutlaka seyretmelisin” dediği için kocaman bir teşekkür borçlanmıştım.
Arada, o gençler, ikincikat adıyla, Genç İstanbul Tiyatrosunun sağlam ve durmuş oturmuş bir topluluğunu oluşturmayı başardılar.
ikincikat’ın kurucularından 1987 doğumlu yazar-yönetmen Sami Berat Marçalı’nın genç yaşına karşın, yazdığı dördüncü, sahneye koyduğu yedinci oyun ‘Sürpriz’le (2013), henüz 26 yaşındayken, ustalık dönemine girdiğini yazmıştım. Yazarlık serüveninin bir sonraki aşaması ‘altı buçuk’u izledikten sonra Ali Doğançay ile Sami’nin artık dünyaya açılması gereken önemli bir tiyatro yazarımız olduğunu konuştuğumu anımsıyorum.
Sami’nin, hele yaz oyunlarıyla cebelleşirken dünyaya açılmak için uğraşacak vakti olup olmadığını bilmiyorum ama dünya, yirmi yıldır ABD’de yaşayan Handan Özbilgin Bromley adlı yapımcının aracılığıyla Sami Berat Marçalı’yı keşfetmeye hazırlanıyor.
Bu yapımcı hanım, ikincikat’da Sami’nin oyunlarını izledikten sonra ona, ‘Home / Yuva’ konusunda bir Türk-Amerikan ortak yapımında birlikte çalışmayı teklif etmiş.
Önce New York – İstanbul arasında bir gidip gelme trafiği başlamış. Mayıs 2016 ortalarında da yapımcı, yönetmen ve oyuncularla ortak bir atölye çalışmasında bir oyun taslağı ortaya çıkmış. Bazı bölümlerini bizim de aralarında olduğumuz bir gurup izleyiciyle paylaşıp tartıştıktan sonra Sami, ‘Home / Yuva’ oyununun metnini tamamlamış.
Oyun, sonradan bir gemiden atlayarak ülkeye kaçak girdiklerini öğreneceğimiz iki sırılsıklam ıslak gencin gece vakti bir taksiye atlamasıyla başlar. Taksici sadece İngilizce, genç kız sadece Türkçe konuşmaktadır. Kızın otistik delikanlı kardeşiyse oyun boyunca hiç konuşmayacaktır. Kesinlikle birbirinin dediğini anlamayan kız ile taksici tartışırken, araba bir adama çarpar. Kardeş adama yardım etmek için taksiden indiğinde, panikleyen şoför, kapıları kilitleyip kaçar.
Öykü bundan böyle iki paralel ortamda, otistik kardeşle, çarpmadan sadece sersemleyen ‘gay’ 2 karakter arasında ve taksicinin, bütün parayı kardeşine verdiği için ödeme yapamayan kızı, parasını alabilmek için rehin tuttuğu taksinin içinde gelişecektir.
İnsanlarla iletişim kuramayan, kendisine dokunulunca çığlık atan kardeş, karşısındaki adamın duygusallığının, sevecenliğinin etkisiyle bir tek kelime bile konuşmadan anlaşmayı öğrenecektir. Kapısından içeri girdiğinde kız için ‘yuva’ olan taksi hapishaneye dönüşürken, şoförle genç kız bir şarkının aracılığıyla birbirlerine ulaşacaklar, kız serbest bırakıldığında, tekrar yuvaya dönüşen taksiden çıkıp, özürlü kardeşinin ömür boyu yüklenmiş olduğu sorumluluğunu tekrar alma kararı vermekte zorlanacaktır…
Elena Heyman tarafından New York’ta Amerikan oyuncular ve ABD’de yaşayan bir Türk kadın oyuncu ile sahnelenirken, paralel olarak aynı oyunu Türkiye’de Sami Berat Marçalı yönetecektir. Her iki yapım da çift dilli olarak oynanacak, ancak iletişim(sizlik) sorununun iyice altının çizilebilmesi için hiçbir üst yazı kullanılmayacaktır.
Aldığım son haber, oyunun bu sonbaharda ABD’de LPAC’de sahneleneceği, ancak Türkiye ayağının henüz ikincikat’ın programına alınmamış olduğu.
Her halükarda, Sami, “Home”un 28 Ekim’deki prömiyeri için Amerika’da olacak.
Yolu açık, başarısı daim olsun.
Farklı bir tiyatro deneyimi
‘Karşı Yaka Işıkları’
“Metrodan çıkmıştım, eve doğru ağzımda sigarayla yürürken, sokaktaki bir kâğıt toplayıcısı benden sigara istedi. Verdim. Sonra, “Abi, ateşim de yok” dedi. Ben de çakmağı çıkarttım. Sigarayı tam yakarken, rüzgârdan ateş söndü. Rüzgârı kapamak için elimi siper ettim, ellerimiz birbirine değdi... Adam elini çekerek “Özür dilerim abi” dedi. Bir saniye göz göze kaldık ve orada adamın kendini konumlandırdığı yer bana çok ağır geldi... Benden özür diledi. Ama ne için? Eli elime değdi diye. Ama o, o eliyle hayata tutunuyor. Kendini geçindiriyor. Neden özür diledi? Eve gidene kadar, içimde çok karmaşık duygular yaşadım ve oturup bunları kaleme almak istedim” İ.Memi
İzzet Memi, 1982 doğumlu bir genç adam. TC. Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2006 yılında mezun olduktan sonra bir yıl kadar aktif hekimlik yapmış; 2009 sonlarından itibaren ilaç sektöründe, iletişim, ekip yönetimi, alt-üst ilişkileri, hedefleme, planlama gibi konuları deneyimlemiş olduğu, medikal, pazarlama ve satış departmanlarında çalışmış.
Kendi ifadesine göre, “2013’de kurumsal yaşantısına ara vererek, geçmişinden gelen ve sırtında yük olarak taşıdığı negatif duygulardan arınmak için bir yüzleşme dönemine girmiş.
Kurumsal hayatta edindiği tecrübeleri, daha önce aldığı eğitimler ve katıldığı seminerlerde öğrendikleriyle harmanlayarak, 2015 yılı boyunca farklı kurum ve platformlarda farkındalık, motivasyon, takım olmak, satış teknikleri ve sunum teknikleri eğitimleri vermiş. 2016 başında kurumsal yaşamını sonlandırmış ve tutkusunun peşinden giderek tamamen eğitim işine odaklanmış.”
Kendini farkındalık yolunda bir yolcu olarak gören Dr. İzzet Memi, içindeki ikinciyi bulmak için; kendi vücuduna girip önce mantıklı ve sert beyin ile başlayıp, yumuşak ve anlayışlı kalple devam eden yüzleşme ve sorgulama dönemini, 2015 yılında yayınlanan ‘Açık Ruh Ameliyatı’ adlı kitapta okuyucularla paylaşmış.
Bu kez, insanlarla yazdıklarında ve seminerlerinde kurduğu iletişimi sanatsal platforma taşımaya karar veren Memi, yukarıda alıntılamış olduğum anısından yola çıkarak Murat İpek’in oyunlaştırdığı ve Ferit Koen’in sahneye koyduğu tek kişilik ‘Karşı Yaka Işıkları’ adlı oyun ve peşinden söyleşi şeklinde bir seminerle karşımızda.
Yaşamın kenarına itilmiş genç bir kâğıt toplayıcısının ağzından anlatılan oyun, bir gece, karşı yakanın ışıklarına bakan bir rıhtımda kâğıt toplayıcısıyla yaşamdan neredeyse umudunu kesmiş bir beyaz yakalı genci karşı karşıya getiriyor.
‘Açık Ruh Ameliyatı’nın CD’sindeki ‘füg’ üzerine kurulu bestede olduğu gibi, oyun boyunca, iki karakter tez-antitez, yin-yang olarak yorumlanıyor. Konuyu belirleyen birinci ses olarak karşımıza toplayıcı çıktıktan az sonra, beyaz yakalının girmesiyle ikinci sesin cevap bölümü başlıyor.
Oyun + seminer fikri tabii ki ilginç.
Önce oyun. Metin bir başyapıt olmasa da, 50 dakika boyunca sarkmadan sıkmadan izlenebiliyor. Dekorundan kostümüne, müziğine, ışığından ses ve ışık düzenine özenli bir çalışma. Keza, İzzet Memi, öyle ahım şahım bir oyuncu değil ama elinden geleni yapıyor; samimiyeti, sevimliliği ve seminerlerden gelen deneyimleri sayesinde seyircisiyle iletişim kurabiliyor.
Seminere gelince, izlediğim gece, oyun bittiğinde söyleşi şeklinde gerçekleşen özel seminerde konuşulanlar olsun, seyircilerden gelen sorular ve cevapları olsun, bende farklı ve heyecan verici bir çağrışım, yeni bir farkındalık oluşturduğunu söyleyemem. Tabiî ki bunun sebebi, 75 yıllık kişisel yaşanmışlıkların oluşturduğu farklı ve yoğun birikimler olabilir. Fakat seminerin bende oluşturduğu tatminsizlik duygusunun sebebi sanırım farklı.
Şalom’daki bir söyleşisinde Memi, “Otuz yaşıma geldim ve bir baktım ki aslında ben çok da İzzet olarak yaşamıyormuşum. Meğer maskelerle yaşıyor, hep toplumun bana biçtiği rolü oynuyormuşum. O da ‘sıcak ve sempatik İzzet’. Hâlbuki bugün görüyorum ki ‘ilgiyi çalan İzzet’mişim ben. Bunu fark ettiğimde, kendimle yüzleşmeye karar verdim” diyordu.
Oyunculuğun bir sorunun da, oyuncunun farkında olmaksızın yaşamda da oynamaya devam etmesi ve olduğu kişiyi değil, olmak istediği, ya da karşısındakinin görmek istediği karakteri canlandırması olduğunu düşünen biri olarak, seminer boyunca karşımdakinin, ruhunu bütün çıplaklığıyla bana açan İzzet mi, yoksa ruhunu bütün çıplaklığıyla bana açan İzzet’i oynayan İzzet mi, olduğuna karar verebilmiş değilim.
Her zamanki gibi karar sizin. ‘Karşı Yaka Işıkları’, yaz boyunca BO Sahne’de ve Akasya Sanat Merkezi sahnesinde.
Hepinize iyi seyirler.