Darbe girişiminden beri Türkiye’nin farklı meydanlarında, demokrasi nöbetleri geceleri devam etmekte. Geceleri herkes dışarlarda. O meydanlara da hepimiz davetliyiz, yani derdimiz ortak. Azınlık cemaatine mensup biri olarak meydanlardaki büyük mitinglere gitmek istediğimde ilk, “Çoğunluğun buluşmasıdır bu, azınlık cemaati mensubu olarak gidersem tehlikeli olabilir mi?” ya da “Çoluk, çocuk gidersem, şimdi biri mikrofonu eline alacak, ailecek nefret söylemine maruz kalacağız” diye düşünürdüm.
Taksim’deki meydan nöbetine uğramak istediğimde, giderken gazeteci bir arkadaşıma danıştım: “Sence boynumdaki Davud yıldızlı kolyeyi çıkarıp da mı gitsem?” Sonra karar verdik. Kolyemi çıkarıp, meydanlara gitmek zorunda kalsam, e hani demokrasi o zaman? Tabi ki olduğum gibi gidecektim!
Kararı verdiğim gibi, nöbet tutulan alana, kolyem boynumda, tek başıma gittim. Kolye deneyimimi yazıyorum çünkü kendi rengimle orada var olmak istedim ve oldum da... Bu benim için önemliydi. İtiraf ediyorum, çok da güzel bir deneyimdi. İlk ziyaretimde ne giyimimle, ne boynumdaki kolyeyle ilgilenildi; ne de orada antisemit bir söze maruz kaldım. Herkes kendi halindeydi. Evet, çarşaflı, başörtülü, başı açık, şortlu, kotlu herkes oradaydı ve ben de oradaydım.
Bu ziyaretlerimi takip eden günlerde, Türk Yahudi Cemaati’nden bir e-posta geldi: “Sayın temsilcilerimiz, 7 Ağustos Pazar günü Yenikapı’da saat 17.00’de başlayacak olacak geniş tabanlı Demokrasi Mitingine herhangi bir protokol beklentimiz olmadan hep birlikte katılıyoruz.”
‘Geniş tabanlı demokrasi mitingi’ sözlerini okuyunca yine karar verdim. Bir kere daha geniş demokrasi mitingi diyordu. Kolyemi çıkarmadan gidebileceğim bir miting daha.
Azınlık cemaat liderleri bu tarz mitinglere, açılışlara her daim davetli olur, bilirsiniz. Dini liderleri, azınlık cemaat üyelerini protokole davet etmek, basına resim vermek önemlidir. Fakat atlanılan bir nokta var: O liderlerin temsil ettiği cemaatlere bağlı, Ermeni, Rum, Süryani, Yahudi vatandaşların da orada kalabalığın arasında kendi rengiyle var olması; bu da çok önemlidir.
İşte “Yahudi cemaatinin, herhangi bir protokol, davet beklemeden gidiyoruz” çağrısı benim için bu sebeple önemliydi. Biz protokol değildik, biz misafir değildik, bu halkın ayrılmaz bir parçasıydık ve ben bu birlikteliği yaşamak istedim.
Saat 3.30 gibi Neve Şalom Sinagogu önünde İshak İbrahimzadeh, İvo Molinas ve diğer cemaat üyeleri ile buluştuk. Ama o da ne! Bırakın bizim cemaat kolye mevzusunu, önünde Türk bayrağı, yanında Türkiye Hahambaşılığı yazan kırmızı şapkalar yaptırmış. Hepimiz şapkaları taktık, miting alanına da bu şapkalarla gittik.
TRT World demeci
Alan inanılmaz kalabalıktı; hayatımda bu kadar büyük kalabalık görmedim. Bildiğiniz insan denizi. Halk rengârenk ama bayraklar tek renk. Kalabalıktan bir teyze, şapkalarımızdan rica etti. Kendisine şapkayı vermeden, Hahambaşılığın şapkası olduğunu söylediğimizde bize şöyle dedi: “Olsun sen ver o şapkadan. Hepimiz birlikteyiz, ben takarım.”
TRT World meydana geldiğimizin haberini almış olacak ki, bizimle röportaj yapmak istediğini belirtti. Arkadaşlarıma döndüm, “Yapalım mı?” Bir baktım, arkadaşlarım TRT World canlı yayınında, başlarında şapka ve boyunlarında kolye, İngilizce barış mesajı veriyorlar. Buyurun o meşhur Davud yıldızlı, Türk bayraklı şapkalar.
Konuşmalara gelince… Parti liderleri, Başbakan, Cumhurbaşkanı ve diğer tüm konuşmacılar çok güzel sözler söylediler. Çok da güzel mesajlar verdiler. Hayatımda ilk defa hepsini yakından görme fırsatını buldum. Azınlık gözünden yazdığım için belirtmesem olmaz, kimi konuşmasında sadece Müslüman Türk vatandaşlarına seslenerek diğerler vatandaşlarını unuttu, kimi konuşmasında Haçlılar dedi, kimi Vatikan kafası dedi. O an fark ettim, politikacılarımız bazen Türkiye’nin ne kadar zengin bir toplum olduğunu unutuyor. Kalabalıkların içinde Rum, Ermeni, Süryani, Yahudi, Kürt, Alevi, LGBT, mülteci, öteki beriki vatandaşı olabilir veya olmayabilir, televizyonlardan izleyebilir, sosyal medyadan okuyabilir. Kalp kırmayı kimsenin hedeflediğini düşünmüyorum; büyük toplumlara seslenmek çok zor iş. Yine de geniş tabanlı demokrasi yoluna çıkmış, kenetlenmiş bir Türkiye için politikacılara daha da çok görev düşüyor. Bu konuda ciddi çaba sarf ettiklerinin de farkındayım.
İşte böyle, benim gözümden Demokrasi Mitingi anım da bu.
Konuşmalar bitince, miting alanından ayrılırken düşünüyordum; “Benim için çok güzel bir gündü, bu renkli toplumun bir parçası olduğum için mutluyum ve Türkiye’nin geleceği için umutluyum.”
Şapkamızı takan teyzeye de buradan “Güle güle giy” diyorum. Farkında olmadan beni çok mutlu ettin.
Güzel günlere…
Para bueno!