Benim için bu mitingin ana sloganı “Hoş geldiniz!”di. Hoş geldiniz, yeni bir yere ulaşmanın kutlandığı bir kelime. Umarım gerçekten de buradan yeni bir ‘yere’ değil ama yeni bir ‘duruma’ geçmişizdir.
Şimdiye kadar çok fazla mitinge katıldığımı söyleyemem. Bu yüzdendir ki her seferinde yeni bir şeyler öğrenirim. O alanda bulunmak, etrafındaki insanları gözlemlemek, atılan sloganları duymak her seferinde bir gözlem olanağı sunar. Etrafımdakilerle biraz sohbet, biraz yardımlaşma, önemli gözlemlere olanak tanır.
Katıldığım ilk mitingden sonra mitingleri fotoğraf gibi düşünmeye başladım. Basında gördüğüm geniş açılıdır, birçok bilgiyi aynı anda içerir. Ancak katılımcısı olmak daha yakın plan bir görüntüdür, geniş açıda ıskalanan birçok detayı sunar.
Demokrasi mitinglerine katılmak konusunda açıkçası ikircikliydim. 15 Temmuz darbe girişimini izleyen günlerde her şehirde düzenlenen mitingleri izlemiştim. Basından okuduğum kadarı ile estirilen hava, kolaylıkla antisemitizme, azınlıklara yönelik ayrımcı ve nefret söylemine varan ifadeler, beni katılmaktan alıkoyan şeylerdi. Bunların mitinglerin genel havası olmadığını hatta belki de eser miktarda olduğunu da eklemem gerek. Ne var ki bir hassasiyet söz konusu ise, algı da o derece sübjektif olabiliyor.
Öte yandan bu demokrasi mitinglerine katılmak için ayrı bir istek de duyuyordum. En temel sebebi, darbe girişimi sırasında sokaklarda ölen sivillerin hikâyeleri ortaya çıktıkça, bu isteğim belirginleşti. Bir tanesi özellikle önemli. O meş’um 15 Temmuz gecesi kaybettiklerimiz arasında olan, gazeteci Mustafa Cambaz’ın üzerinden çıkanlar sosyal medyaya düşmüştü. Cüzdanında bir miktar para, İstanbulkart ve Müze Kart varmış. Benim de cüzdanımda bulunan şeyler. Şehit Mustafa Cambaz, yayın çizgisine pek katılmadığım, biraz da mesafeli durduğum bir gazetede çalışıyordu. Cüzdanlarımızın içeriği aynıydı, belki konuşsak tanışsak başka aynı şeyler de bulabilirdik. Bu tür benzerlikleri keşfetmem için onun genç yaşta ölmesine, üstünden çıkanların sosyal medyada yayınlanmasına hiç gerek olmamalıydı.
7 Ağustos mitingine gitme kararımı bunu fark etmeme borçluyum sanırım. Türk Musevi Cemaati’nin, 7 Ağustos mitingine protokol dışında da katılım sağlayacağını öğrendiğimde, tereddütlerim bitmişti. Buradayız diyebilmek için orada olmak gerekliydi. Buluşma noktamıza ulaştığımda bugün için özel şapkalar yaptırıldığını gördüm. Ay-yıldızlı kırmızı ve beyaz bu şapkaların yan taraflarına Türk Musevi Cemaatinin logosu işlenmişti. Görünürlük için oldukça doğru bir adım. Kim olduğumuz bilinmeliydi. Bu şapkalardan çok miktarda yaptırılmıştı. Hepsini yanımıza aldık, yol boyunca ve miting süresince etrafımızdakilere hediye ettik. Logolu şapkalar sonra çok başka bir işe de yaradı.
Metroda karşılaştığımız diğer yolcular genellikle bu mitinglerin tecrübelisi diyebileceğimiz kişilerdi. Bizlerle deneyimlerini paylaştılar. “Girişte su şişeleri olacak onlardan alın. Sonra miting alanında su satmak isteyeceklerle karşılaşabilirsiniz, onlara para vermenize gerek yok, sürekli ücretsiz olarak su dağıtımı olacak zaten” ya da “Miting alanında birçok portatif tuvalet olacak, onlara yakın yerlerde durursanız rahat edersiniz” gibi... Hepsine teşekkür ettik.
Metro çıkışında esas kalabalık başladı. Topluca ve yavaş yavaş miting alanının giriş kapısına doğru ilerledik. Daha doğrusu kapı olduğunu zannettiğimiz yöne doğru. Yol bir iki kez daraldı, “kapı burası herhalde” derken iki ayrı dar noktadan geçmek için bekledik. Sonunda gerçek kapıya ulaştık. Manyetik detektörlü kapıya ulaşınca oradan tahmin edemeyeceğim kadar hızlı geçtik; aramalar çok hızlı ve akışı yavaşlatmayacak şekilde organize edilmişti.
Adım adım ilerlediğimiz bu yolda ara ara sloganlar da atılmaya başladı. İlk karar noktası. Bu sloganlar benim için gerçekten bir davet niteliğinde mi? Acaba doğru yerde miyim diye düşündüm bir an. Sonra gruptan koptuğumu fark ettim. Yalnız mı kaldım derken, logolu şapkaların bir faydası daha otaya çıkıverdi. Aslında gruptan kopmamıştım sadece etrafımdakileri gözlemlerken biraz geriye düşmüştüm.
Hoş geldiniz!
Alana giderken yolun biraz daha genişlemesinden istifade ederek bir araya gelince, selfie çekme zamanı gelmişti. Yanımızda yürüyen birisi bize yardımcı oldu. Fotoğrafı çekerken “Rabialar nerede? Rabiaları görelim!” dedi. “Biz 4 yerine 5 yapalım, burada hepimiz 5 tam not aldık” gibi esprili bir cevap verdik. Fotoğrafı çektikten sonra yanımızdaki şapkalardan hediye ederek teşekkür ettik o kişiye. Tabii şapkanın yanındaki logoyu göstererek ne olduğunu, bizlerin de kimler olduğumuzu açıklayarak: “Her konuda seninle aynı fikirde olmayabiliriz, ancak memleket ve vatan söz konusu ise, bil ki senden hiçbir farkımız yok!”
Mitingin o katılımcısının yüzündeki şaşkınlıkla bize cevabı, “Hoş geldiniz!” oldu.
Bu sahne bir-iki kere daha tekrarlandı. Giyinişimiz ve dış görünüşümüzle yanımızdaki, sağımız, solumuzdaki katılımcılardan oldukça farklıydık. Sanırım miting sırasında sohbet ettiğimiz, elden ele su şişelerini geçirdiğimiz ve bizim için fotoğraflarımızı çeken kişilerin tamamının bizde ilk gördüğü de bu farklılıktı. Belki de onun attığı sloganlara katılmıyor oluşumuz dikkatini çekmişti. Tıpkı onun gibi 35 derece sıcakta, o alanda onunla beraber duruyor oluşumuz ‘aynılığımız’ için yeterli olmamış belli ki. Yanıtımız hep aynı oldu ve hep aynı cevabı aldık: Hoş geldiniz.
Benim için bu mitingin ana sloganı “Hoş geldiniz!”di. Hoş geldiniz, yeni bir yere ulaşmanın kutlandığı bir kelime. Umarım gerçekten de buradan yeni bir ‘yere’ değil ama yeni bir ‘duruma’ geçmişizdir.