Ama Ruslara da bırakmayın. Ortadoğu’yu saymıyorum bile. Şeytan üçgeni gibi konumlanan gerilimin tarafları beyler, toprakları biz dahil Suriye ve Rusya’dan oluşuyor. Malum, konuyu da herkes biliyor. Normalde iki ülkenin, en yetkili tepelerinin kadın olduklarını düşünelim. “Heyyt! Sen benim uçağımı düşürdün, şimdi oraya gelip topuklu ayakkabıyla kafanı delmez miyim?” demesini elbette beklemezdik ancak belki daha fazla eğlenirdik. Öyle renksiz politikalardan solduk ki, gülmeyen yüzler, takım elbiseli adamlar, estetik olmayan her şey… Böyle bir gündemin etkisi altında yeterince sorunumuz yok gibi bir hafta sonu kendimizi Rusya ile ciddi bir gerginliğin içinde bulmuştuk. Harika giden ilişkimiz birden bozulmuştu! Çoğu böyle düşündü. Ancak o vakitler, yani Kasım 2015 civarı, gerginliğin tavan yaptığı, hatta patladığı noktaydı. Asıl sessiz kriz, Rusya’nın, Suriye’ye girmesiyle ve haliyle bizim tüm politikamızı geçersiz kılmasıyla zaten çoktan baş göstermişti. Bugün gelinen noktada ise durum sindirilmeye çalışılıyor.
Darbe girişiminin ardından Erdoğan, ilk ziyaretini Rusya’ya yapmasının önemine defalarca değindi. Gitmeden ve hatta St. Petersburg’daki basın toplantılarında verdiği mesajlarda da altını çizerek söyledi. Rusya’nın, başarısız darbe girişimin ardından tereddüt etmeden Türkiye ile temasa geçmesini çok önemli bulduğunu da söylemişti. Zor günde yanımızda olan dostumuz gibi bir havada takdir edildi, Rusya. Bunlara itiraz edecek değilim. Her ülke, özellikle karışık iç siyaset dönemlerinde komşularından destek bekler ve sonuna kadar haklıdır. Fakat soru apaçık ortada öylece duruyor.
Rusya ve Türkiye, ilişkilerinde yeni dönem mi, eskiye dönüş mü? “Bu deyişin ne önemi var?” diyebilirsiniz. “Hatta başkaları ziyan edilmeyecekse yeni bir sayfa açılabilir mi?” şeklinde de sorabilir. Ama cevapları değiştiren dengeler var. Örneğin, Avrupa Birliği ile olan gerginlik, kısa sürede çözülecek gibi gözükmüyor. Özellikle de Avrupa’nın, Erdoğan hissiyatını açıkça yansıtmasını sayarsak, haliyle Putin çok önemli bir yere koyulmuş oldu.
Dolayısıyla, kısa süre öncesine kadar, geçmişe dönüş denilebilirdi. “Yani eskisi gibi olalım ey Rusya!” misali yaklaşabilirdik. Ama şu aralar Avrupa ile çıkmaza giren Türkiye için, sadece normalleşme çabası değil, üst aşamaya geçiş gayreti var. Bunu da zaten basın toplantısındaki olağanüstü özenden bile görmek mümkün. İki ülke lideri, yanlış bir şey söylememek adına, neredeyse dillerini ısıracaktı. Yorumlarını bile kısa kesmeye gayret ettiler. İzlerken maşallah diye bizzat ben dilimi ısırdım…
Devamında bağlantılı alternatifler de ortaya atılıyor. Ama Rusya ve Çin’in, batıya alternatif sayılması bir eğilim olarak altı çizilecek demek şu an doğru olmaz. Çünkü Erdoğan, basın toplantısında bu minvalde soran muhabire, “Kıyas zemini teklif ediyorsunuz!” gibi tatlı sert bir çıkış yaparak cevap verdi. Yani böyle bir eğilim olsa bile, apaçık yapılmayacağı ve yayılmayacağı kesin. Ya da tüm dünyaya, bakın biz de böyle yaparız gibi duyurulmayacağını anlamak mümkün… Türkiye’nin sakin ve temkinli götürmeye çalıştığı bu politikanın NATO’ya kadar uzandığını tahmin etmesi ve öngörülerini de hesap etmesi ilk kez sevindirici gelişmeler. Lakin tek mesele bu değil!
Türkiye ve Rusya arasındaki en önemli sorun, Suriye meselesidir. Zaten uçağın düşürülme sebebi de Suriye’ydi. Görünen o ki, bu konuda ortak müşterek bulmakta, en fazla Türkiye zorlanacak. Çünkü 2011’den itibaren Suriye’deki istikrarsızlık sebebiyle zaten inişli çıkışlı ilerleyen ilişkilerimiz, Rusya’nın, Suriye’ye girmesiyle, bizim tüm politikamızı geçersiz kılmıştı. Türkiye hala bu konuda Rusya’ya renk vermiş değil.
Özellikle Esad konusunda Türkiye, Rusya’nın beklediği yere henüz gelmedi. Hatta yakından geçtiği bile söylenemez. Örtüşmek gerçekten kolay değil. Ancak hiç değilse, sıkıntı yaratmayacak zemine gelinmesi gerek. Rusya, Suriye’ye bu kadar ağırlığını koyduktan sonra politikasını revize etmez. İş başa düşüyor. Yani Suriye politikasını revize eden taraf, Türkiye olacakmış gibi görünüyor. Çünkü tüm mesele, Suriye’de kilitleniyor.
Eğer Türkiye, Rusya’yı bir şekilde idare ederim diye, Suriye politikasını değiştirmezse, olumlu hava çabuk söner!