Daha dört yaşındaki torunumun Tanrı ile ilgili bir sorusuna, kızım nasıl yanıt vereyim diye düşünürken, onun “Google’a neden bakmıyorsun?” uyarısıyla yaşadığı şaşkınlığı anlatmıştı. Bu arama motoru, demek herkes gibi daha o yaşta kafasında öyle bir yer etmiş ki, her sorusuna nasılsa bir yanıt bulacağını biliyordu!
Okumaya, yazmaya eğilimli olduğum günden bu yana, sözlük ve ansiklopedi ciltleri kitaplığımda önemli bir yer tuttular. Anlamına takıldığım bir sözcüğün, bilmediğim bir kavramın peşinde saatlerce zaman yitirdiğim oldu. Yorucu, ama keyifli bir uğraştı. Bir konuyu araştırırken farklı şeyler de öğreniyordum. Şimdi öyle mi? İnternete bağlı olduğumuz sürece, aradığımız konu ne isterse olsun, bilgisine birkaç saniyede ulaşabiliyoruz. Tüm yeryüzü kitaplığı sanki elimizin altında… Bu bilginin güvenilirliği bir yana, kısa zamanda nereye başvuracağımızı bilmemiz bile, doğrusu hepimize büyük bir zaman kazandırıyor. Ayrıca farklı dildeki kaynaklara da ulaşma olanağını buluyoruz.
2011 yılında Science dergisinde, “Google’ın Bellek Üzerindeki Etkisi: Bilginin Parmaklarımızın Ucunda Olmasının Bilişsel Sonuçları” adı altında bir makale yayınlanmış. Yazarı, Columbia Üniversitesi’nden psikolog Betsy Sparrow, yürüttükleri araştırma projesinin bulgularını şöyle açıklamış:
“Arama motorları ortaya çıktığından beri hatırlama şeklimizi yeniden düzenlemeye başladık. Beynimiz bellek konusunda internete; bir arkadaşımızın, bir aile bireyinin ya da iş arkadaşımızın belleğine güvendiğimiz gibi güveniyor artık. Bilgiyi beynimizde kendi haliyle değil, nerede olduğu bilgisiyle saklıyoruz.”
Belleğimiz de artık çağın teknolojik gelişimine ayak uyduruyor!
Gerekli olmayan ya da arama motorları kanalıyla kolayca ulaşabileceğimiz bilgiler, daha belleğimizin raflarına girmeden siliniyorlar.
Kendi payıma şunu söyleyebilirim: Mobil telefonlar günlük yaşantımızda yer alıncaya kadar, hiç değilse en yakınlarımın numaralarını belleğimde tutabiliyordum. Şimdi neredeyse kendi numaramı bile unutacağım! (İşin şakası bir yana, unutup bunu soranları ya da arkadaşının kayıtlı telefonundan arattırarak anımsayanları da biliyorum.) Acı, ama gerçek!
Teknolojinin her geçen gün kendini aştığı bir çağda, gençlerin bunu kıyaslayabileceği eski bir dönemi olmayabilir. Oysa belirli bir yaşın üstündekilerin yetiştiği yıllarda, belleğimize olan güvenimiz bana sanki daha güçlüydü gibi geliyor. Günümüzde yer alan elektronik aygıtların bulunmadığı o dönemin ortamına kıyasla, bugün hepimizin diyemem, ama çoğumuzun bu güveni yitirmiş olduğunu görüyorum. Elli yıl önce babam işyerinde fatura keserken, müşterilerin adres bilgilerini hiçbir yere bakmadan yazdığını anımsarım.
Sözlerim ne yakınmak, ne hayıflanmak ne de konuyu olumlu ya da olumsuz bir gelişme olarak değerlendirmek için değil; yalnızca bir olguyu ortaya koymak, belki de geçmişi anımsatmış olmak içindir.
Uzun yıllar sonra, belleğimizin işlevini araştıranlar; kim bilir günümüzü nasıl değerlendirmiş olacaklardır!