Res Publica / Kamusal Şeyler
Cumhuriyet rejimine adını veren Latince ‘Res Publica’ kavramı kamuyu ilgilendiren hususlara odaklanır.
15 Temmuz gailesinin tozu dumanı dağılıp ortalık tam durulmamışken belirginleşen ve çağdaş kamu yaşamının olmazsa olmazı olarak ortaya çıkan üç husus var: Birincisi Liyakat. Bu, görevin bir kişiye tevdi edilirken gözetilecek temel kıstasın o kişinin işinin ehli yani ‘yetkin’ olmasıdır. İkincisi Hakkaniyet. Bu, kamuya alınacak personelin seçiminde kayırmaların yapılmaması ve fırsat eşitliğinin korunmasıdır. Üçüncüsü Laiklik. Bu, kamusal işlerin inanç temelli etkilerden arındırılması ve kurumların işleyişlerinin çağdaş, evrensel ölçekte kabul görmüş hukukun gereklerine uygun şekilde yapılandırılmasıdır.
Yukarıda mezkûr üç hususun layıkıyla gözetilememesi ülkemizin hayati kurumlarının yıpranmasına ve halkın rejime olan güveninin sarsılmasına neden olmuştur.
Politika / Siyaset
Yunanca politika kavramı yapılacak kamusal hizmetlerin uygulanmasına ilişkin yöntemlere odaklanır. Cumhurun yani halkın başat olduğu idare şekline demokrasi diyoruz.
İktidarlar çoğunlukçuluk sistemiyle belirlenirken, azınlıkta kalanların haklarının hukuk eliyle güvenceye alınmasına çoğulculuk ve anayasal düzen diyoruz. Bu temelin sağlıklı olabilmesi için ‘konsensüs’e yani oydaşmaya dayanması esastır.
Devlet erkini kanunla belirlenmiş bir süre zarfında kullanan hükümetlerin yetkilerini aşmamalarının güvencelerinden biri, yetki ve ihtisas alanları kanunla belirlenmiş olan özerk anayasal kurumlardır.
Siyasetin belirlenen sınırların dışına taşmasını engelleyen denge mekanizmasına ise ‘Kuvvetler/Erkler ayrılığı’ diyoruz.
Yargı erkinin, Yasama ve Yürütme erklerinin tasarruflarının anayasaya uygunluğunu denetleyebilmesi, Yasama erkinin de Yürütme erkinin uygulamalarını denetleyebilmesi gerekir.
Kriz / Fırsat
Türkiye Cumhuriyeti’nin belirli aralıklarla rejim krizlerine yuvarlanmasının temel sebebinin mezkûr erklerin birbirilerini layıkıyla denetleyememesi yüzünden oluşan vakumun, özellikle Silahlı Kuvvetleri siyasetin içine çekmesinden kaynaklandığını öne sürmek mümkündür.
Bu durumu engellemenin yolu ise milletvekillerinin çoğunluğunun parti başkanlarının tayiniyle değil, yerel bazda yapılacak önseçimlerle belirleneceği düzenlemelerin yapılmasıdır. Seçmeninin nabzını tutup ona hesap verme konumunda olacak olan milletvekillerinin Yürütme erkinin yetki aşımını denetleme güçleri olacaktır. Hatta bunlar, bazı temel konularda rakip parti milletvekilleri ile ortak platformlarda buluşabilecekler ve kanun tekliflerinde bulunabilecekleri hareket serbestisine sahip olabileceklerdir.
Demokrasimizin atlatmış olduğu bu rejim krizinden gerekli dersleri çıkarmasını ve kendi kendini tedavi edeceği adımları atmasını temenni edelim.