Türk Yahudileri Hahambaşısı Rav İshak Haleva. İlkokula başladığım seneydi. Annemle babam elimden tuttukları gibi bir Şabat sabahı beni Şişli Sinagoguna sabah duasına götürmüşler, sonrasında da Rebi Haleva’ya teslim etmişlerdi. Aradan geçen 25 küsur senede irtibatımız hiç kesilmemiş, nerede görse “Moşon” diye seslenişi kulaklarımda çınlamıştı. Cumhuriyetin ikinci hahambaşısı Rav David Asseo’yu ise ilk kez Bar-Mitzva döneminde tanımıştım. Bar-Mitzva işlemleri için odasına girdiğimiz gün sorduğu soruların cevabını bilsem de önce babama ardında da Rebi Haleva’ya bakıp gözlerinden bir onay almayı beklemiştim. Geçtiğimiz hafta 41 yıl boyunca Avrupa’nın en uzun görevde kalan hahambaşısı olmuş, merhum Türk Yahudileri Hahambaşısı Rav David Asseo’nun senelik anması için Ulus Mezarlığında toplanmıştık. Hahamlarımız bir yanda duaları okurken, gözlerimin önünden bir film şeridi gibi 2000’li yılların başından şimdilere yaşadıklarımız geçmekteydi. Hangi ara Hahambaşımız Rav David Asseo aramızdan ayrılmış, bir sene sonrasında hain teröre önce genç kardeşimiz Yasef Yahya’yı kurban vermiş, ardından da sinagog saldırılarında umutlarımızı kaybetmiştik. Ne kadar çok olay sığdırmıştık şu geçen 14 seneye? Ben ne zaman büyümüştüm? Rav Haleva ne zaman bana “Hadi artık, kafanda saç kalmadı, evlen be Moşon!” der olmuştu…
Türk Yahudi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh. 2002 yılı mayıs ayı. Her sözünü uzun uzun düşüneceğim o akıl dolu insanla ilk tanışmam. Bu kez meselemiz yaz aylarında bir İsrail gezisi. Rahmetli babam hararetli bir ses tonuyla gecenin bir vakti İshak Başkan’la konuşuyor: “İshak Paşa, bizim oğlan çok hevesli, aman bir sorun olmasın, sana güveniyoruz.” Yıllar geçtikçe o güvenin ne anlama geldiğini gerek Edirne Sinagogunun açılışında, gerek parti tabanlarına seslendiği cesur konuşmalarda daha iyi anlıyorum. Kimi zaman kararlarını sorgulasam bile, yaptığı icraatlar bir yana, neredeyse tüm vaktini toplumumuza ayırdığı için “İyi ki varsın” diyorum.
Türk Yahudileri Hahambaşısı Rav İshak Haleva ve Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh. Toplumuzun aynası olan liderlerimiz. Her ikisi de 7 Ağustos Demokrasi ve Şehitler Mitingi’ne, 35 derece sıcağa aldırış etmeden cemaatimizi sırtlayıp gittiler. Bu aralar toplumumuzu tanımayanlar da liderlerimizi metrolarda, televizyonlarda gösterilen kamu spotları sayesinde daha yakından görmekteler. Tıpkı toplumuzun diğer önde gelen yüzleri gibi ekranlar karşısında “Biz milletiz, Türkiye’yi darbeye ve teröre yedirmeyiz” diyorlar. Onların sözü 20 bin Türk Yahudisi’nin sözüdür. Her ikisi de Türk Yahudilerinin geçirdiği zor dönemlerde, toplumun yüzleşmek zorunda olduğu her konuda, kimi zaman ağır ve haksız eleştirilere göğüs gererek burada yaşamayı seçmiş olan bizlerin geleceğe umutla bakmasını sağladılar. 15 Temmuz mitingini ilk duydukları anda resmi bir davet beklemeden, Türk Yahudileri adına orada bulunmak isteklerini belirttiler. Peki ya sizce, neden halen birileri ısrarla, gazete makalelerinde, tartışma programlarında sözü kutsal Tevrat’ımıza kadar getirebilecek şekilde “Yahudi” ile uğraşmakta? Malum şahsın annesinin Yahudiliği gibi tuhaf iddialardan tutun da, darbe girişiminin arkasında Amerika ve Yahudiler olduğuna kadar türlü türlü safsataya sırf biraz daha ilgi çekmek adına her gazetede az veya çok rastlamak mümkün. Eminim böyle bir dönemde nefret söylemleri ile bu toprakların farklı renklerini solduranlar bir kere olsun Hahambaşı Haleva veya Başkan İbrahimzadeh’yi tanısa, yazdıklarından utanır, suratları kızarırdı. Sevgili kardeşim, sırf o öfkeli kalabalıkların nefretini bir tarafa yönlendirmek adına “Gavur” diye aşağıladığın, ardından bin bir komplo teorisi üretip, Ermeni, Yahudi diye ötekileştirdiğin senin komşun Moiz’dir, İshak’tır, Hayko’dur. Bu kadar mı zor bizleri tanımak, anlamak? Hiçbir gayret göstermesen bile liderlerimizin fikir ve davranışlarını izle yeter. Çünkü onlar tepeden inmediler. Senin, benim gibi bu toplumun içinden yetiştiler.
Biz Türk Yahudilerine düşen görev bu dönemde liderlerimizin her zamandan daha fazla arkasında durmaktır. Aldıkları kararları, yapılan açıklamaları sorgulamadan eleştirmek yerine, gerekirse kapılarını çalmak, sorumluluk almak geleceğimize her zamandan daha aydınlık bakmamızı sağlayacaktır.