Hiç kuşku yok ki Olimpiyat Oyunları dünyanın en büyük organizasyonu. Yer kürenin dört bir yanından gelen sporcuların kıyasıya mücadeleleri, dikkatleri kısa bir süreliğine de olsa, insanın yaratıcılığına, güzelliğe olan katkısına çeviriyor. Toplumların emrinde olması gerekirken, onları avucunun içine alan siyasetten uzak geçen bu günlerin keyfine ulaşmak için yaratılan rekabet ortamının anlamını iyice kavramak gerekiyor.
Kimine göre kapitalizmin sahnesidir Olimpiyatlar, kimine göre ise milliyetçi duyguların patlama yapacağı, emperyalizmin lanetleneceği bir arenadır; ezilenlerin ezenlerle rekabete tutuşacakları, tarihin derinliklerinden sarkıp bugünlere gelen yarım kalmış hesapların görüleceği, defterlerin dürüleceği bir savaş sahnesidir.
Oysa naif rekabetin, masum çekişmelerin egemen olması gereken bir ortamdır Olimpiyatlar, tıpkı tüm diğer spor müsabakaları gibi. Özgür insanın, kendisi için, kendisine meydan okuduğu, bunu yaparken de çıtayı daha yukarılara çekmek için çaba sarf ettiği sosyal bir etkinliktir basitçe. Küskünlerin küskünlüklerinden arınmalarını sağlayacak, onlara sevgiyi, saygıyı, büyük bir aile olmayı öğretecek bir ortamdır. İnsanların birbirlerine düşman olmalarının bir işe yaramayacağını, yalnızca rakip olmanın dünyayı cennet haline getirmeğe yeterli olacağını kanıtlar adeta bu oyunlar: Onun için Olimpiyat Oyunları denmektedir ya bu organizasyona, Olimpiyat Savaşları yerine…
Savaşı, nefreti, husumeti bu şölene taşımak, güzelliği katletmekten başka bir şey olmasa gerek. Yanlış olanı düzeltme şansının yakalanacağı bu gibi emsalsiz ortamların hırsa, kibre, popülizme kurban edilmesine tam anlamı ile yazık oluyor... Olimpiyat Oyunları tarihi, siyasi anlaşmazlıklar nedeni ile boykotlarla doludur. Birbiri ile yarışmayı ret edenler, birbirinin elini sıkmaktan kaçınanlar vardır. Hatta 1972’de bir takımın yok edilişine dahi tanık olunmuştur.
Hiç şüphesiz sporcuları birbirlerine sarıldılar diye Kuzey ve Güney Kore yarın anlaşmazlıklarına son verip ortak sınırlarını, uzun zamandır bölünmüş bu halkın kucaklaşması için açmayacaklardır. Kore’de yaşananlar hakkında biraz bilgi sahibi olanlar için çok anlamlı bir görüntü vermiştir bu atletler kendi özgür iradeleri ile, naifçe, insanca…
Elbette ki, Mısırlı sporcu İsrailli rakibinin elini sıkmaktan kaçındı diye, Ortadoğu’da bir Mısır – İsrail savaşı çıkmayacaktır. Bu olay olsa olsa Mısırlı sporcunun davranışlarında, düşüncelerinde ne denli tutsak olduğunu gösterir… İçinde yaşadığı değerlerin kendisine neleri dikte ettiğini anlatır… Keza Lübnan kafilesinin İsrail kafilesi ile aynı otobüsü paylaşmak istememesi, Olimpiyat ruhuna taban tabana zıt bir algıyı ifade eder şüphesiz. Oysa beraber geçirilecek anlardır toplumları birbirlerine yaklaştıracak, kırgınlıkları, düşmanlıkları ortadan kaldıracak. Yabancı olanların birbirlerini tanımaları için bundan daha güzel bir ortam olamaz, şüphesiz.
İnsanın sosyalleşmesi, dayanışma içinde geleceğine yön verecek, onu değiştirecek güzelliklere imza atması, zamanını zenginleştirmesi, yaşantısını anlamlı kılması edebiyata, sanata, bilime, spora ayırdığı zamanla mümkün olur. Uygarlık denilen, özgürce kucaklanan bu gibi anların insan hayatına egemen olması değil midir?