Herhangi bir ülkenin herhangi bir köyünde alelade bir kelebek kanat çırptığında, tüm dünyaya etkisi olduğuna artık tümden inanıyorum. Bu inancımı mümkün kılan bileşenler ise kesinlikle bilimsel yahut ruhsal yaklaşımlar değil! O yoldan gitseydim, eminim fark etmem çok daha uzun sürerdi. Sanırım, belki de hatta maalesef ama hayatın kendisi, bu teoriyi kanıtlayacak kadar fazla örneğe özellikle Türkiye’de sahip.
Rezonans ve kelebek etkisiyle açıklamaya dahi gerek yok. Bu kadar ince nüanslarla kendini döndüren dünyamız, son örneğini gözüme sokunca, anladım ki, teoriler de haklı!
Yanılmıyorsam yıl 2011 civarıydı. Angelina Jolie gelmiş, Suriyeli mültecilere destek vermek için kampları dolaşmıştı. O vakitler dolaşıma tam katılmamış ve kamplarda berbat savaşın geçmesini bekleyen Suriyeliler, durumlarının kalıcı olacağından haberdar değildi. Sadece onlar değil, biz de er geç bitecek sandığımız savaşın mağdurlarına geçici gözüyle bakıyorduk. Kabul edelim ki, hepsi de yanlış politikalar ve dünyayı kurtarmaya çalışan ‘akıllıların’ kurbanıydı. Aslında hepimiz öyle olduk diyelim. Lakin o günlerde özverili desteklerimizi öve öve bitirememekle beraber, bütün dünyaya da insanlık dersleri veriyorduk! “Biz öyle bir milletiz ki falan…” Ego tatmin etmekten başka işe yaradı mı emin değilim. Çünkü mültecilere kapı açmaktan başka onların entegrasyonuna dair ciddi katkılarımız olduğunu söyleyemem. Onlar da, her Türk gibi “saldım çayıra mevlam kayıra” kültüründen ve eğitimden nasiplerini aldılar ve almaya da devam ediyorlar.
Angelina Jolie en son 2015 yılında gelmişti. Hatırlayanlarınız olacaktır muhakkak, Mardin’de kızı Shiloh ile kısa bir şehir turu yapmış, ayrıca Brad Pitt’e kehribar tespih, tanıdıklara gümüş kolye, kahve takımı, bakır işlemeli sürahi takımı, şahmeran figürlü tepsi dahi satın almıştı. Turistik geziye dönen ziyaretinde, Jolie de tamı tamına Türkiye havasına uygun demeçler vererek seyahatini sona erdirmişti. Hatta “açık kapı” politikası için Erdoğan’a teşekkür ederken, kısa zamanda kapılar arası cereyan yapacağını bilemezdi!
Lakin, 2011 sıralarında gerçekleşen ilk ziyaretinde, o dönemin önemli esasları kısmen de olsa yürürlükteydi. Örneğin liberallerin işleri vardı. Ahbap çavuş kontenjanı yüksek dereceli halde göze sokulmuyordu. Liyakat yine de uygulanıyordu. İçinizden “İyi de bunun kelebeklerin kanat çırpmasıyla ne alakası var yahu?” diye soranlar olabilir. Anlatıyorum.
Yıl 2016. Suriyeli mülteciler konusunda en ufak bir gelişme kaydedemediğimiz gibi sokakta yaşayan ailelerin durumuna çare olamadık. Belediyelerin hiçbiri hakkıyla insani bir sınav veremedi. Lokal halkla birbirlerine girenlere seyirci kaldık. Öte yandan Suriyelilerin zorunlu göç durumunu gözetmeden, onlara hak ettikleri insani değeri atfedemeyen bizler, yine de Osmanlı’nın mazlumlara açtığı kucakla övündük. Aslında sadece bunlarla sınırlı kalsa yine bir derece! Sınırsız bir dış politika tavrı izlediğimizden olacak belki, Avrupa politikamızda bile Suriyelileri koz haline dönüştürdük! “Salarım bak hepsini kapıdan” derken, Merkel’i gecelerce uykusuz bıraktık. Neredeyse ikinci evini Ankara’dan tutacak kadar diplomatik ziyaretlerine vesile olduk.
Bu arada az sayıda mülteci almasına rağmen onların entegrasyonu konusunda ciddi adımlar atan Almanya’nın, kendi vatandaşlarını da düşündüğünü ve durumun içinde onlara verdiği rolü görmezden gelemedik. En azından biz birkaç dış basın da takip eden kesim görmeden geçemedik...
Eskiden değişimlerimiz yıllara, en kötü ihtimalle aylara tabii olurken artık ertesi sabah neye uyanacağımızı da kestiremiyoruz. Yahut bir gece ansızın ne olur korkusuyla yaşamak da üstüne eklenince ruh halimizi kestiremiyorum. Zaten üçüncü sayfa haberlerinin her gün manşete çekilecek bir versiyonunun yoğunlukla yaşandığı bir ülkeyi varın siz düşünün! Kızılay bir sabah ansızın adrese teslim huni dağıtırsa alıp onu da takacak durumdayız!
Ayrıca değişimin en etkili olduğu liyakat alanında artık okula, tecrübeye gerek olmayan şahane bir dönemde, CV’nin orta yerine “Hey ben de sizdenim” duruşunu belirtmeniz yeterli! Yahut gazete binası taşlamak gibi bir CV de oluşturabilirsiniz. Aynı etki gibi… Görüyorsunuz ya! Kelebekler kanatlarını çırpa dursun…
Son çırpışında ise kanatlar Lindsay Lohan’ı İstanbul’a getirdi. Ancak gariptir ya da artık garip midir? Emin değilim. Her kimin fikri bilmem ama Lohan’ı Sultanbeyli’de Suriyeli mültecilerle buluşturmak ilginç oldu. Özellikle Angelina Jolie’den geldiğimiz yere bakınca daha ilginç…
Fakat ‘liyakat’ ve kelebek burada da devreye girdiği için kendini mültecilere adayan Angelina Jolie’den, kendisini türlü bağımlılıklara adayan Lindsay Lohan’a kadar gelmek sosyal medyadan kurtulamadı! Lohan’ın ziyaretiyle dalga geçen twitter’cılar bile Suriyelileri gücendirmekte daha hassas davrandılar.
Lindsay Lohan ve Suriye politikamız arasında benzerlik kurmadan edemiyorum. Bırakacağım deyip deyip o çukurda buluyoruz ya kendimizi! Bir şey demek zor!
Haliyle bir yerlerde kanat çırpan yaramaz kelebekler, işi gücü bırakıp neden Türkiye ile uğraşıyorlar anlamıyorum!