Biraz delirmek gerek

Etrafımızı saran kozanın dışına çıkıp sanal ve dijital ortamlarda kendini vareden yeni insanın profilini seyrettiğimizde insanlığın yokuş aşağıya inişe geçtiğini görüyoruz. Diğer bir deyişle çürümüşlüğün resmini görmeye başladık. Kokuyu hissetmemek mümkün değil artık.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
28 Eylül 2016 Çarşamba

Artık karar verdim. Geleneksel insan artık her şeyiyle değişmiş duruma geldi. Fildişi kulelerinin güvenlikli duvarlarının içinde yaşarken dışarıyı pek göremediğimizden bu değişimi teknoloji sayesinde yakalıyoruz. Etrafımızı saran kozanın dışına çıkıp sanal ve dijital ortamlarda kendini vareden yeni insanın profilini seyrettiğimizde insanlığın yokuş aşağıya inişe geçtiğini görüyoruz. Diğer bir deyişle çürümüşlüğün resmini görmeye başladık. Kokuyu hissetmemek mümkün değil artık. Biz ne kadar, “Yok canım bu kadar da olmaz” dedikçe daha fazlası beliriyor gözümüze.

Her geçen gün adeta savaş zamanı ortaya çıkan kötücül insan karakterinin nefesini hissediyoruz etrafımızda, orada, burada. Yegâne düşüncesi, var olma savaşını kazanmak olan insan, bu uğurda ne yapsa, nasıl davransa, her davranışı, her şeytani fikri mubah görüyor. Zira istikamet bellidir ve bu uğurda önüne çıkanı devirmek zorundadır.

Neredeyse bütün insan ilişkileri bu temel içgüdü üzerinden kuruluyor. Üstelik ilişkilerin deformasyonu insanı kendisine bile yabancılaştırıyor. İnsana hedefe ulaşması için her türlü alçalmayı olağan gösteren zamanın ruhu bizi kendimize bile yabancı kılıyor. Bilincimiz neyin aslında doğru olduğunu bile artık hatırlatamıyor bize.

İçinde bulunduğu suyu yavaş yavaş ısıtılan kurbağanın, kendisini ne son beklediğini bilemez hale getiren bir alıştırma ve bilinçsizleştirme mekanizmasına bağlanmış gibiyiz hepimiz. Evet, Dostoyevski’nin, “İnsan her şeye alışabilen bir varlık” sözüne koşut olarak, tuhaflığa ve giderek kötülüğe bile alıştırılan bir dünya üzerinde yaşamaya başlamış durumdayız.

Üstelik bu iklimde iyilik, demode ve naif görülürken aslolan, hedefe yürümek için adı konulmamış ve ‘normal’ sayılan kötücüllük kılıfının içinde yerini bulan davranış biçimi görülüyor.

Bundan daha da kötüsü, örneğin, korunmasız bir kediyi zevk için tekmeleyerek denize atabilen insanlarla yaşamak zorunda olmamız artık. O kediyi korumak isteyen insanlar belki çoğunlukta olmalarına rağmen artık sesleri çıkamaz hale gelmiş durumda. Zira kimse dillendiremiyor, çünkü korkuyor. Kendisi gibi düşünmeyen insanları sözle linç eden, en ufak bir düşünsel ayrılıkta şiddet kullanan, ölülerin bile arkasından kolaylıkla nefret kusan kötücül bir insan grubu türedi son zamanlarda etrafımızda ve bu kümeye ait olan insanların sayısı hızla çoğalmakta. Artık, “Tehlikenin farkında mısınız”ı soracak halimiz bile kalmamış durumda…

Ne din, ne inanç dünyası ne akıl ne de rasyonalite bu gidişata bir cevap veremiyor ne yazık ki. Ahlakın temelini teşkil eden bu disiplinler yetersiz kalmış durumda adeta.

Ekonomik eşitsizliklerin bu çürümenin nedeni olduğu konusunda fikir yürütülebilir ama çözüm o alanda mıdır, bilemiyoruz. Dünyanın küresel zenginliğinin yüzde 70’ine, dünya nüfusunun yüzde 3,5’i sahipken; diğer bir deyişle, dünya nüfusunun yüzde 96,5’i, zenginliğin yüzde 30’una sahipken ‘iyiliğin’ hüküm sürdüğü bir dünya hayalden öteye gidemeyecek. Thomas Piketty son bir kaç yıldır bağırıyor, sosyal adaletteki bu devasa yarığın, gelir dağılımındaki bu korkunç dengesizliğin sürdürülebilir olmadığını yazıyor, çiziyor, her yerde sesini yükselterek söylüyor. Bu tuhaf ve giderek devasalaşan ekonomik adaletsizliğin toplumsal karşılığının olmayacağını sananlar rüya görmekteler. Yoksa yukarda isyan ettiğimiz yeni insan karakteri bu dengesizliğin ürünü mü?

***

82 yaşına gelmiş Leonard Cohen Yahudi dini ögelerle bestelediği son şarkısı, ‘You Want it Darker / Daha da Karanlık İstiyorsun’ da karanlık dünya için isyan ediyor ve soruyor Tanrı’ya: Neden kötü şeyler iyi insanın başına geliyor? Neden insanlık acı çekiyor? Ve neden ‘kurtuluş’tan önce insanlığın en karanlık derinliklere inmesini istiyorsun?

Cohen, yaşamının bu en son döneminde, tanık olduğu kötülüklere isyan edip Tanrı’ya son olarak, “Ben burdayım ve hazırım Tanrım” diyor. Teslim ediyor kendini Tanrı’ya tıpkı Avraam’ın oğlu İzak’ı kurban ederken Tanrı’ya “Burdayım / Hineni” dediği gibi…

***

Dünya kötülüğe doğru ve Cohen’in dediği gibi daha da karanlığa gidiyorsa buna teolojik bir cevap ve ilahi bir teselli bulmanın yanında insanı bu zalim hayata karşı ayakta tutabilecek başka dayanaklar da aranmalı.

Bir sanat sergisinin tanıtım metninde yazan belki de çaredir:

“Dünyada tuhaflıklar artıyorsa, pek çok şey bizim kontrolümüz dışında gelişiyorsa, bununla baş etmenin tek yolu biraz delirmek, sanatla, dansla, müzikle, kendini ifadeyle var olmak.”

Evet, biraz delirmek

 

2 Yorum