Eylül’ü yaşamak

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
28 Eylül 2016 Çarşamba

Banka doğru yöneldi ve yavaşça oturdu / Hava ne de güzeldi, günler sararıyordu/ Hep sevdim dedi güzü, tombul beyaz bulutlar / Uçuk mavi gökyüzü, okşarcasına rüzgâr/ Ve yakmadan ısıtan, güneş nazlı ve parlak / Sakin denize vuran, ışıltılı bir duvak /  Hep sevmişimdir güzü, dedi kendi kendine / Bir başkadır gündüzü, doyum olmaz keyfine / Bir başkadır gecesi, yağarsa bile yağmur / Ninnidir sanki sesi, sabaha kalmaz durur / Yaslandı arkasına, ayağını uzattı / Eşi geldi aklına, yüreğini sızlattı / Görmez oldu gözleri, hissetmez oldu birden / Ne geçen gemileri, ne de rüzgârı esen / Kaç yıl olmuştu sahi, on beş, on sekiz, yirmi? / Derin derin iç çekti, ne idi ki önemi / Buluşmaya az vardı, belki kış, belki bahar / Daha kaç yıl yaşardı, kavuşuncaya kadar?

Eylül ile İbrani Elul ayı denk gelmişti. Hep karı koca, baş başa verir, Elul ayı süresince içlerine doğru yolculuğa çıkarlar ancak bunu yüksek sesle yaparlardı. Bilirlerdi ki Aşem, Kendisine karşı işlenen günahları daha kolay affederdi. Buna karşın kula karşı işlenen günahlar için af dilemek, bu günahı telafi etmek gerekirdi. Geçmiş seneyi gözden geçirirler, kime nasıl haksızlık ettiklerini düşünürlerdi. Gençliklerinden itibaren nasıl daha iyi insan oluruz diye kafa patlatırlardı. Neydi dünyaya gönderiliş nedenleri? Daha önceki yaşamlarında yanlış yaptıklarını düzeltmek ve eksik yaptıklarını tamamlamak, öyle değil mi? Teşuva yapmak deniyordu buna. Seneler geçtikçe görüyorlardı ki, evvelden kendilerine günah gibi gelmeyen, aslında günahtı. Tekrar geriye gidiyorlar ve onun için de teşuva yapıyorlardı. Bu süreçte önemli bir şey öğrenmişlerdi. Gelecek için kararlar vermeleri gerekiyordu ancak bu kararların bir anda hayata geçirilmesi şart değildi. Düzelme, aşamalı olarak gerçekleştirilebiliyordu. Bundan böyle diyorlardı örneğin, başkalarının acılı günlerinde daha sık yanlarında bulunacak, üzüntülerine karşı daha duyarlı olacağız. Ama elemin kendilerini hastalık derecesinde rahatsız ettiğini hissettikleri an, mesafeyi biraz açıyorlar, bir ayar tutturmaya çalışıyorlardı.

Aşem ile ilişkilerini masaya yatırıyorlardı bazen. Evet, O’na tapıyorlar, Onu çok seviyorlardı da, O’na yeterince güveniyorlar mıydı? Kendi planlarının, O’nun ‘büyük planı’na bağlı olduğunun bilincinde miydiler? Onun her verdiğinin, kendilerine bazen acı gelse de, iyilikleri için olduğunu görüyorlar mıydı? Aşem için özel olduklarının farkında mıydılar? Tek özel olan, kendileri değildi tabi. Bütün yaratılanlar O’nun Gözü’nde özeldi. Herkes O’nun Ruh ’undan bir kıvılcım taşıyordu. Bu yüzden herkese iyi davranmaları gerekiyordu. Aşem için zengin fakir, siyah beyaz fark etmiyordu. Aşem, iyiliklerini semtlere göre dağıtmıyordu. Kimdi onlar, insanları sınıflandıracak?

Aşem onları yarattığına göre, dünyanın işleyişi için vazgeçilmez bir görevleri olmalıydı. Yapmaları gereken, bu görevin ne olduğunu bulmaktı. Çabalamaları belki bir ömür alacaktı ama görevlerini keşfedeceklerinin garantisi yoktu. Hem, zaten doğru yolda olabilirlerdi.

Bu süreci yalnız Elul ayında mı hayata geçiriyorlardı? Evet, Elul, tefekkürün yoğunlaştırıldığı aydı ama her gece yatağa yattıklarında geçirdikleri günü düşünürken benzer bir çalışma yapmıyorlar mıydı? Uyumadan önce okudukları Şema duası onları yönlendirmiyor muydu? Herkesi ve kendilerini affederek ruhlarını Aşem’e gece için teslim etmiyorlar mıydı?

Senelerdir yalnız yaşıyordu ama içsel hesaplaşmasını yaparken eşini yanı başında hissediyordu. Sanki rahmetli ona yol gösteriyordu. Başlarda varlığını belli etmek için işaretler gönderirdi. Televizyon ya da lambalardan biri, birdenbire açılırdı örneğin. Evin tam ortasında bembeyaz bir tüy ya da boncuk bulurdu. Sorgulamazdı başkalarına garip gelebilecek olan bu olayları. Bazen bir odaya girdiğinde, cennet kokusu diye adlandırdığı nefis bir rayiha alır, “o burada” derdi kendi kendine ve rahatlardı.

Hep sevmişimdir güzü, dedi kendi kendine / Açıldı yine göre, bakındı sağa sola / Ah yaşamak Eylül’ü, biraz cesaret ister / Unutmak yiten aşkı, bazen bir ömre yeter / Kendi kendine güldü, keyiflenmişti birden / Beklediği Eylül’dü, gelmişti ya yeniden…

 

 

*****************************