“Kudüs’ün Yahudi halkı ile bir alakasının olmadığını söylemek, güneşin karanlığı yarattığını söylemek gibi olmalı…” Bu sözler, İtalyan Başbakanı Matteo Renzi’ye ait.
“Kudüs’ün Yahudi halkı ile bir alakasının olmadığını söylemek, güneşin karanlığı yarattığını söylemek gibi olmalı…”
Bu sözler, İtalyan Başbakanı Matteo Renzi’ye ait. Bunları ülkesinin geçtiğimiz hafta UNESCO’da oylanan ve 24’e karşı 6 oyla kabul edilen İsrail karşıtı bir karardan sonra yaptı. Bu açıklamayı yapmasının bir nedeni de karara ülkesinin çekimser kalması. Yaptıkları ‘yanlışı’ gördükten sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu arayarak bu sözler eşliğinde kararın ‘gerçek dışı’ olduğunu ve bundan sonra ülkesinin bu tür tek yanlı kararlara ‘hayır’ diyeceğini de belirtmiş.
Birleşmiş Milletler’in Eğitim Bilim ve Kültür kuruluşu olan UNESCO’nun bilindiği üzere Kudüs ve bölgede gelişen olaylar ile tarihi yapılar ile alakalı olarak aldığı karara İsrail çok sert tepki vermişti.
Mısır, Cezayir, Lübnan ve Katar’ın da aralarında olduğu yedi ülke tarafından hazırlanan karar, “Filistin kültür mirasını ve Doğu Kudüs’ün belirgin karakterini korumayı” hedefliyor. İslam’da kutsal sayılan Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nın da içinde yer aldığı Kudüs’ün tarihi kent merkezi de bu çerçevede ele alınıyor. Kararda ayrıca, İsrail’in Kudüs’teki dini ve kutsal yerleri idare etme biçimi eleştiriliyor.
Kararın metni okunduğunda ise içeriğinde gerçekten de tarafsız bir dil kullanılmadığı ve adeta bir İsrail karşıtı manifestoya dönüştüğü görülecekti.
Geçmişte pek olmadığı kadar, İsrail’den bahsederken, ‘İsrail, işgalci güç’ sözünün sayısız defa geçmesi metnin en belirgin rengini verecekti. Kudüs şehrinin üç dinin de şehri olduğu ibaresinin dışında, kararın merkezinde olan Tapınak Tepesi ve içinde bulunan kutsal yerlerin isimlerinin sadece İslami terminoloji ve isimleriyle belirtilmesi, bir anlamda UNESCO’nun, söz konusu tarihi mekânları, Yahudi ve Hristiyan geçmişlerini unutarak sadece Müslüman aidiyetiyle ele alması olarak görüldü ve tepki de bundan doğdu.
Oysaki siyaset yapmadan İsrail’i eleştirebilecek bir metin pekâlâ da çıkarılabilirdi. UNESCO bunu tercih edeceğine içeriğinden ve tarafgirliğinden dolayı bir hayli tartışılacak bir karara imza atmış oldu.
Zira gelmiş geçmiş tüm tarihçiler UNESCO’nun bahsini geçirdiği bölgede Yahudi toplumuna ait ve iki kez yıkılmış ünlü Yahudi Tapınağı’ndan -Bet Amikdaş- söz eder. Kudüs ve bölgesine yerleşmiş Yahudilere ait, Kral Salamon-Süleyman’ın inşa ettirdiği ve MÖ 586’da yıkılan ünlü tapınak, daha sonra bölgeyi ele geçiren Perslerin izniyle MÖ 515 yılında tekrar inşa edilmiş ve MS 70 yılında ise Romalılar tarafından yeniden yıkılmış ve kutsal mekândan geriye bugün Yahudilerin bölgedeki en kutsal yer olarak gördükleri ve bugün yoğun olarak ibadet ettikleri Batı Duvarı (Ağlama Duvarı) -Kotel- kalmıştır. Bütün bu tarihi gerçekler varken, bu bölgeyi hele hele Kotel’i sadece İslami ismiyle zikretmek, kararın meşruluğu konusunda ciddi tereddütler uyandıracaktı.
Kararı onaylayan kuruluşun başkanı, İrina Bokova bile sonucu eleştirecek ve “Kudüs’ün mirası bölünmez bir yapıdır ve Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların kendi tarihlerini ve şehirle olan bağlarını açıklıkla dile getirmeye hakkı vardır. Herhangi birinin tarihini, geleneklerini görmezden gelmek veya tarihten silmeye çalışmak Kudüs’ün bütünlüğüne zarar verecektir” diyecekti.
İsrail’in elinde tuttuğu bölgedeki kimi tasarrufları eleştirilebilir, hatta söz konusu İslami kutsal mekânların yönetiminin Ürdün’e ait olmasına rağmen İsrail’in kimi kararları da tartışılabilir, eleştirilebilir pek tabii ki ama böylesi bir tarihi yok etme veya görmezden gelme iradesi gösteren tek yanlı kararın bölgede dile getirilen sorunları çözmeye yardımcı olmayacağı açık.
Bu arada, son zamanlarda İsrail ile ilişkilerini tarihinde olmadığı kadar iyiye yönelten Rusya, Çin ve Vietnam’ın karara destek vermesi İsrail açısından tam bir fiyasko olmalı. Bu denli tarihi gerçeklerden uzak tamamen siyaset kokan bir kültürel miras kararına bile bu ülkelerce destek verilmesi, İsrail’in, kadim dostları ABD ve İngiltere dışında -bu karara Almanya da ret verdi- Ortadoğu sorunu makul bir çözüme ulaşmadıkça yeni dostlar edinmekte zorlanacağını da gösteriyor.
UNESCO’nun bu çok tartışılır kararı herkese istemeden de olsa anlamlı mesaj vermekte. Başta karara tarihi gerçeklere rağmen destek verenlere, sonra da bölgenin sorunlarını askıda bırakmak isteyen statükoculara.
Anlamak isteyenlerine tabii.