ABD Başkanlık seçimlerine dair bilmeniz gereken her şey

Türkiye’den bakıldığında ABD seçimleri, daha çok Türk-Amerikan ilişkilerinin son dönemde nasırları tabir edeceğimiz Suriye ve Irak’taki gelişmeler, PKK/PYD, IŞİD ile mücadele ve Fethullah Gülen’in iadesi gibi dar bir çerçeveden değerlendiriliyor. Halbuki seçimle iş başına gelecek başkanın dünya siyasetinde ABD’ye daha etkin bir rol biçip biçmeyeceği, bölgede Kürtlerin silahlandırılması veya Suriye’de uçuşa kapalı bir bölge oluşturulmasının ötesinde birtakım sonuçlar doğuracak.

Selin NASİ Köşe Yazısı
2 Kasım 2016 Çarşamba

ABD başkanlık yarışında belirsizlik sürüyor.

Seçimlere 11 gün kala, FBI Başkanı James Comey’nin ABD Kongresi’ne bir mektup yazarak, Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’ın e-posta soruşturmasına ilişkin ellerine yeni deliller geçtiğini duyurması ile Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump anketlerde Clinton'ın bir puan önüne geçmeyi başardı.


Hafıza tazelemek gerekirse, Clinton, kişisel e-posta hesabından yapmış olduğu resmi yazışmalar nedeniyle devletin güvenliğini tehlikeye atmakla suçlanıyordu. Ancak temmuz ayında yine FBI, Clinton’ı ihmalkâr davranmakla itham ederken, hukuki bir yaptırıma gerek duyulmadığı yönünde karar belirtmişti. 

Art arda çıkan Wikileaks belgeleri, sızıntıların arkasında Rusya olduğu iddiaları ve tam da erken oylamalarda Clinton önde giderken soruşturmanın yeniden gündeme gelmesi, haliyle “Neden şimdi?” sorusunu sorduruyor...

Küçük bir not... ABD seçimlerinde oy verme işlemi tek bir gün ile sınırlı değil. Çoğu eyalet, seçmenlere erken oy hakkı tanıyor ve eylül/ekim ayından bu yana oylamalar yapılmakta. Tam da bu sebeple FBI Başkanı’nın çıkışı seçimlere müdahale olarak yorumlanıyor.

ABD, tarihindeki belki de en çekişmeli ve gerilimli seçim sürecini yaşıyor. Daha partilerin başkan adaylarını belirlediği ön seçimlerden bu yana, kampanya sürecine damga vuran hakaretamiz dil ve üslup hepimizce malum. Son dönemeçte ise başkan adayları, birbirine tezat iki gelecek vizyonu sunuyorlar seçmene. Çıkan sonuç ABD’nin nasıl bir ülke olacağı kadar dünya siyasetindeki oynayacağı rolü de belirleyecek olması açısından hepimizi yakından ilgilendiriyor.

8 Kasım seçimlerinde, Amerikan halkı sadece başkanını seçmekle kalmayacak, Temsilciler Meclisi ve Senato’nun üçte biri de yenilecek. Başkan ile parlamentonun rakip partileri temsil ettiği durumlarda, çoğu zaman karar alma mekanizması tıkanabiliyor; başkanın ajandasındaki kararları hayata geçirebilmesi açısından meclisteki dağılım oldukça önemli. Aritmetik hesaplar Demokratların Temsilciler Meclisi’nde çoğunluk sağlamasını mümkün kılmasa da, en azından Senato’da beş sandalyeyi geri kazanıp, kontrolü ele geçirebilirler. Bu durumda Clinton başkanlığının daha sorunsuz yürüyeceğini öngörebiliriz.

Seçim sonuçlarına bağlı olarak Şubat ayında hayatını kaybeden Yüksek Mahkeme Yargıcı Antonin Scalia’nın yerine kimin atanacağı meselesi de netlik kazanacak. 9 kişiden oluşan Yüksek Mahkeme kurulunda liberal ya da muhafazakarların ağırlık kazanması kürtaj, silah taşıma hakkı, idam cezası, eşcinsel evlilikler, çevre koruma kanunları gibi birçok konuda kritik kararların önünü açacak. Bir anlamda ABD’de dengeler değişebilir. 

Bu seçimleri daha da ilginç kılan bir nokta, seçmen nezdinde her iki başkan adayının birbirinden antipatik bulunması. Amerikalıların ekseriyeti, bir nevi ölüm gösterilip sıtmaya razı edilme durumundan şikayetçi.

Gerek e-posta soruşturması gerekse Clinton vakfına şaibeli bağışlar sayesinde servet edindikleri iddiaları yüzündendir ki, Clinton, Trump gibi siyasi deneyimi sıfır olan ve kendi kendini sabote eden bir adayın karşısında mücadele ederken zorlanıyor. Demokrat Parti’nin ön seçimlerde Bernie Sanders karşısında Clinton’a destek verdiğini belgeleyen Wikileaks yazışmaları ise “bu sistem yozlaşmış!” diyen Trump’ı haklı çıkarıyor.

Clinton’ın bir diğer dezavantajı iki ayrı ABD Başkanı’nın -hem eşi Bill Clinton, hem de dışişleri bakanı olarak yönetiminde görev aldığı Barak Obama’nın- günahları ve sevaplarıyla mirasını sırtlamak zorunda kalışı. Bu iki erkeğin gölgesi, seçildiği takdirde Clinton’ın ABD’nin ilk kadın başkanı olacağı gerçeğini adeta gölgeliyor.

Kampanyasında geçmişle bugüne mesafe çekmeye çalışsa da, Clinton’ın çabaları kendisinin yerleşik düzeninin temsilcisi olarak görülmesini engellemeye yetmiyor. 

Hal böyleyken, mağduriyetlerini farklı kimliklere fatura eden, yerleşik düzenin kaybedenleri olarak niteleyeceğimiz, beyaz, üniversite eğitimi almamış, dindar ve ağırlıkta erkeklerden oluşan Amerikalı seçmen kitlesine Trump’ın radikal seçim vaatleri hoş geliyor. 

Clinton başkanlık yarışında ipi göğüslese dahi, toplumun yaklaşık yüzde 30’una denk gelen, uluslararası ticaret anlaşmalarına ve ittifak bağlarına kuşkuyla yaklaşan, küreselleşme ve göçmen karşıtı, İslamofobik kitlelerin varlığı işini zorlaştıracak.

Trump’ın yükselişini mümkün kılan faktörler enine boyuna değerlendirilip, eşitsizlikleri giderecek adımlar atılıp, sisteme olan güven yeniden tesis edilmediği müddetçe ara seçimlerde Trump’dan daha ürkütücü bir adayın başkanlığını tartışıyor olabiliriz.

Türkiye’den bakıldığında ABD seçimleri, daha çok Türk-Amerikan ilişkilerinin son dönemde nasırları tabir edeceğimiz Suriye ve Irak’taki gelişmeler, PKK/PYD, IŞİD ile mücadele ve Fethullah Gülen’in iadesi gibi dar bir çerçeveden değerlendiriliyor. Halbuki seçimle iş başına gelecek başkanın dünya siyasetinde ABD’ye daha etkin bir rol biçip biçmeyeceği, bölgede Kürtlerin silahlandırılması veya Suriye’de uçuşa kapalı bir bölge oluşturulmasının ötesinde birtakım sonuçlar doğuracak. 

Özellikle hem Soğuk Savaş dinamiklerinin geri dönüş sinyalleri verdiği ve hem de liberal, demokratik, kapitalist düzenin kurumlarıyla birlikte kökten çatırdadığı bu dönemde, ABD’nin erozyona uğrayan caydırıcılık gücünü ve liderlik konumunu yeniden kazanacak adımlar atması, küresel ve bölgesel ittifak dengelerini etkileyecektir.

Bu da Rusya ile yakınlaşırken, Türkiye’nin kendisini gerek kimlik gerekse jeopolitik çıkarlar açısından batı ittifakının neresinde konumlayacağı tartışmasını gündeme taşıyabilir.

Tüm bu soruların cevaplarını 8 Kasım sonrasında değerlendiriyor olacağız.