ABD’ye bile sirayet eden ve topumun geneline sadece zararlı yönünü gösteren popülizmin yaratıcısının kim olduğunu bilmekte yarar var. Sıradan bir esnaf olan Pierre Poujade’ın 1950’lerde başlattığı hareket bugün devletleri iyice sarsıyor.
Bu satırları okuduğunuz sırada ABD’deki seçimler sonuçlanmış, dünya liderinin başına, ya vasatların vasatı Hillary Clinton ya da ABD tarihinin en tuhaf, ötekileştirme ile ırkçılık arasında bir yerde konumlanan azılı popülist Donald Trump geçmiş olacak. Hele hele özellikle kampanyasının son ve etkileyici görselinde kimi yorumculara göre gizli ırkçılık hatta antisemitizm alanında dolaşan Trump’ın nasıl bir başarı veya yenilgi alacağı ile 21.yüzyılın sosyolojisinin galibi popülizmin dünyanın en büyük ve zengin ülkesinde kendisine nasıl bir alan açacağı da büyük merak konusu olacak. Ayrıca, en son yapılan kamuoyu anketlerine göre, ihtimali göreceli olarak az da olsa Trump’ın olası bir zaferinin, başta Amerikan kıtası olmak üzere dünyada ne gibi zincirleme gelişmelere neden olabileceği de soru işaretleri taşıyacak.
Lakin, seçim sonuçları ne olursa olsun, ABD’de bile popülizmin bu denli azgınca yükselmesi siyaset bilimcilerine, bu hareketin belki de tarihi çıkış noktası olan, 1950’lerin Fransa’sındaki meşhur esnaf Pierre Poujade’ı ve başlattığı ‘poujadisme’i (pujadizm) hatırlatıyor.
Bu hareket Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelişmekte olan ekonomi döneminde esnaf ve küçük tüccarlara karşı yapılmak istenen bir vergi kontrolü uygulamasına karşı çıkan, büyük bir hitabet özelliğine ve meslektaşlarını ardından sürükleyebilecek bir karizmaya sahip olan Pierre Poujade’ın isyanı olarak ve sonra da koskoca Fransız Devleti’nin kararı geri almasıyla sonuçlanmasıyla biliniyor. Ve bu ‘yeni’ hareket 1956 seçimlerinden de 2 milyondan fazla oy alarak meclise 56 milletvekili gibi büyük bir güçle girecek; bunların arasında, şimdilerin en meşhur ırkçısı, o dönemin genci Jean Marie Le Pen de bulunacaktı.
Bugün popülizm terminolojisinin en önemli simgeleri olan ‘vampir devlet’, ‘biz küçükler ve mağdurlar’ veya ‘karteller’ gibi söylemlerin atası Poujade’ın en büyük çıkışı ise dönemin başbakanı Yahudi asıllı Pierre Mendes France’ı, aynen kendi sözleriyle, “Adındaki ‘Fransızlık’ dışında Fransa ile hiç alakası olmayan birini” ait olduğu ‘gerçek’ toplumuna rücu etmesi olacaktı. Açıkça telaffuz etmese bile, ünlü bir konuşmasında, Mendes’in Fransız toplumundan olmadığını, asıl ırkçının o olduğunu ve ‘toplumuyla’ birlikte Fransa’nın zenginliğini çalmakta olduğunu bile söyleyecek kadar ırkçı ile hemen akabinde “Hepiniz İsrail’e dönün, İsrail size finanse edecek güce sahiptir” de diyecek kadar popülist ötesi antisemit retoriğe de başvuracaktı.
Entelektüalizme karşı bayrak açan, ‘zayıflar’ın sesi olarak siyasete girdiğini söyleyen Poujade sorunlara çözüm bulma bilgi ve tecrübesine sahip olmadığı ve sadece parlak bir demagog olduğu gerçeği ile birlikte bir sonraki seçimlerde kaybolup gidecekti. Lakin vefat ettiği 2003 yılına kadar neredeyse, sol dahil, bütün Fransız hükümetleri döneminde bürokraside önemli yerlerde bulunacak, sağ ve hatta kimi zaman aşırı milliyetçi söylemine karşın ırkçı yaklaşımlarına son verecekti.
Ünlü düşünür Jean Paul Sartre, “Bu adamın siyasetten el çekmiş olmasına rağmen, konuşmalarındaki tehlikelerin demokrasinin mahzenlerinde pusuya yatacağını” söyleyerek bugünü öngörme başarısına sahip olacaktı. Bugün, sadece ABD’de değil, Venezuela, Tayland, Polonya, Macaristan, Danimarka hatta Avusturya’nın popülist siyasetçileri adeta Pierre Poujade’ın müritleri gibi siyasette öne çıkmıyorlar mı? Irkçılığı tetiklemiyorlar mı?
Tehlike büyük.
Kınamaktan öte, bunun arkasında yatan sosyolojik ve ekonomik dinamikleri görmezden geldiğimiz sürece pujadizmin önümüzdeki yılların baş ideolojisi olacağı kuvvetle muhtemel.
Evet, evet, kapitalizmin kökten bir revizyona ihtiyacı var artık.
Lakin ırkçılığa ilaç yok.