Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki… Mümbit. Tüm olanakları sunmuş emrimize. Dünyanın hiç bir ülkesinde olmadığı kadar zengin doğal besin kaynaklarımız, 4 mevsim yüzülesi denizlerimiz, kayılası ya da tırmanılası dağlarımız, ovalarımız, nehirlerimiz, göllerimiz. Yerin altı tarih dolu. Yerin altı bereket dolu. Yerin üstü kaynıyor. İnsanımız giderek daha çok birbirini yiyesice kaynıyor yerin üstü.
Bu aralar mail kutunuzda beklemediğiniz bir mektup alabilirsiniz. Bir arkadaşınız, ailenizden biri ya da uzak bir tanıdığınız Adım Adım kapsamında İyilik Peşinde Koştuğunu belirterek bir STK adına bağış talebinde bulunabilir. Elinizin tersiyle itmeyin. Bir düşünün. Yakınınız size bu mektubu neden yollamış? Bir sürü angarya arasında yeni bir angarya mı? Yoksa bugün bir tık ötede olan gönlünüzden kopan bir bağış, belki yarın daha fazla gönüllü çalışma ile bir parçası olduğumuz, hatta yarattığımız topluma bir katkı mı?
Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki… Mümbit. Tüm olanakları sunmuş emrimize. Dünyanın hiç bir ülkesinde olmadığı kadar zengin doğal besin kaynaklarımız, 4 mevsim yüzülesi denizlerimiz, kayılası ya da tırmanılası dağlarımız, ovalarımız, nehirlerimiz, göllerimiz. Yerin altı tarih dolu. Yerin altı bereket dolu. Yerin üstü kaynıyor. İnsanımız giderek daha çok birbirini yiyesice kaynıyor yerin üstü. Herkes bir şeylerden yana, herkes kendi yana olduğu her ne ise onun dışındaki her şeye karşı. Düşünmeden, bilmeden karşı. Bir var oluş olarak karşı. Neredeyse neye karşı olduğundan çok, sadece bir şeye karşı olması önemli. Böyle olunca en ufak bir mesele açığa çıktığında kavgaya, dövüşe, hatta eline silah alıp birbirini havaya uçurmaya hazır. Birbirini anlamak şöyle dursun, kendinden ya da tek inandığı doğrudan başkasını dinlemek bile büyük çoğunluğun becerileri arasından silinmiş gitmiş. Erk çarklarının en tepesi dahil olmak üzere, toplumun her hücresine yayılmış bir karşı olma, kavgalı olma, istememe ve istenmeme hali hakim.
Toplum olmak, birbiri için olmak demek. Ama artık her kişi sadece kendisi için yaşıyor.
Aralarında Türkmenistan, Finlandiya, İran, tabii ki Türkiye’nin de olduğu uluslararası bir araştırma ile 138 ülkede insanların gönüllü çalışmalara ne kadar zaman ayırdıkları incelenmiş. Nüfusun yüzde 53’ü ile Türkmenistan birinci sıraya yerleşirken, yardımseverliği ile hep övünmüş olan ülkemiz yüzde 5 ile ancak 135. sıraya tutunabilmiş.
Adım Adım oluşumu dev adımlarla büyüyor. Türkiyemiz 138. sırada değil de 135. sırada ise bu, biraz da Adım Adım kapsamında iyilik peşinde koşanlar sayesinde. 13 Kasım’da İstanbul Maratonunda 22 bini aşkın koşucu, 29 farklı STK’ya destek sağlamak için koşacak. Ben de koşacağım. Amaç hem daha sağlıklı bir hayat için spor yapmak ve eğlenmek hem de bunu yaparken toplumun bir yarasına merhem basabilmek. Bir farkındalık yaratmak. Bir STK’ya gönül vermek illa da sizin saatlerinizden (ç)alması demek değil. Kimi zaman Adım Adım projesinde olduğu gibi zaten yaptığınız bir aktivite, kimi zaman bir farkındalık aktarımı ve kimi zaman da maddi destekle gönüllü olmak mümkün. Ben bu sefer Alzheimer Derneği yararına koşuyorum.
Koşuyorum çünkü koşmak güzeldir! Hissetmektir, yaşamın her an aktif ve dinamik yanını. Çünkü koşmak aksiyondur. Yetişmek değil bir şeylere ama bedenin hareketini mümkün kılan tüm kasların, eklemlerin, sinirlerin farkında varmaktır. Farkında olmaktır yaşamın. Evet, sırasında durmalı insan. Durmalı ve düşünmeli, tüm bu farkındalıkların anlamını düşünmeli. Hissetmeli yaşamı her adımda. Ve paylaşmalı hissettiği bu yaşamı. Çünkü paylaştıkça çoğalır yaşam. Çoğaldıkça bütünlenir insan, bire ulaşır.
Nitekim Adım Adım koşusunda yararına koşulan STK’Ların yıl içinde bireylerden topladıkları toplam bağışın yüzde 30’u Adım Adım koşucularının yaptığı yardım koşusu kampanyaları sayesinde toplanılmış. Ülkenin 77 milyonluk nüfusu bağışın yüzde 70’ini sağlarken sadece 22 bin kişi yüzde 30’unu toplamış. Bugün 9. yılında olan Adım Adım oluşumu şimdiye kadar 70 bin kişiye yardım götürmüş.
Paylaştıkça çoğalmak için, siz de Adım Adım kapsamında “iyilik peşinde koşuyorum” mektubu alırsanız ya da sosyal medyada karşınıza bir kampanya karşınıza çıktığında, elinizin tersiyle itmeden önce bir daha düşünün. Sadece ‘like’lamak, ‘fav’lamak, kampanyayı sosyal medyada duyurmakla mı kalmak istiyorsunuz? Dünyada olanları izlerken yüreklerimizi yakan, bizleri bir birimizden daha da uzaklaştıran, düşman bireylere dönüştüren korkularımızın esiri olmaya devam mı edeceksiniz? Yoksa birçok yaşamın paramparça olduğu bu gündemde, bağış yaparak, koşarak ya da seçeceğiniz bir dernekte gönüllü çalışarak çorbada benim de tuzum, etim, kemiğim olsun mu diyeceksiniz? Toplumun lime lime dağılmasına seyirci mi kalacaksınız? Yoksa birbiriyle dayanışma halinde bir toplumun yaratıcısı mı olacaksınız? Özünde soru sadece budur: Seyirci mi kalacaksınız, yaratıcı mı olacaksınız? Karar da sadece sizin. Sonra şikayet etmeyin.
Meraklısına not:
- Gönlünüzden koparsa
adresinden dilediğiniz STK’ya, beni desteklemek isterseniz de
https://bagis.adimadim.org/?ccid=CC9970
adresinden bağış yapabilirsiniz