Son yılların en ünlü ekonomisti Thomas Piketty uzun bir süreden beri bas bas bağırıyordu. Özetle, “ekonomik gidişat berbat, gelişmiş ülkelerde sermayenin geri dönüş hızı ülkelerin büyümesinden fazla olduğu için zenginlik halka eşitçe dağılmıyor ve fark hızlanarak büyüyor” dediğinde, ruhlarında anti sosyalizm/antikomünizm reflekslerinin hâlâ geçerli olduğu kimi kişi ve kurumlarda bu görüşler ‘Yeni Marksizm ‘ olarak damgalanmış ve Piketty, klasik tabiriyle zamanı geçmiş ‘solcu düşünceler’i tekrar pazarlamakla suçlanmıştı.
Son yılların en ünlü ekonomisti Thomas Piketty uzun bir süreden beri bas bas bağırıyordu. Özetle, “ekonomik gidişat berbat, gelişmiş ülkelerde sermayenin geri dönüş hızı ülkelerin büyümesinden fazla olduğu için zenginlik halka eşitçe dağılmıyor ve fark hızlanarak büyüyor” dediğinde, ruhlarında anti sosyalizm/antikomünizm reflekslerinin hâlâ geçerli olduğu kimi kişi ve kurumlarda bu görüşler ‘Yeni Marksizm ‘ olarak damgalanmış ve Piketty, klasik tabiriyle zamanı geçmiş ‘solcu düşünceler’i tekrar pazarlamakla suçlanmıştı.
Evet, özellikle küreselleşme dediğimiz yeni dünya düzeni, elinde güçlü sermayesi ve iletişim teknolojisi dahil her türlü yenilikçi araçlara sahip olan iyi eğitimli kesimleri ekonomik olarak güçlendirdi. Küreselleşmenin sağladığı, sermayenin ve emeğin dünya dolaşımından gelen artı değerin ekmeğini en fazla yiyen kesim oldu.
Post modern hayat, bireyciliği ve materyalizmi yücelttiği için, zenginliği ve varlıklı olmayı yegâne başarı kıstası sayan küreselleşmenin yarattığı elit kesim, etrafıyla ve ‘öteki’ ile pek ilgilenmedi, ne empati yaptı ne kendi dünyasının ötesini anlamaya çalıştı. Varsa yoksa kendi ‘başarısına’ odaklandı. Ama sonunda sistem duvara çarptı, dün İngiltere’de; bugün daha sert şekliyle ABD’de kazaya uğradı.
Ne oldu?
Orta ve alt sınıflar demokrasinin en eşitlikçi uygulaması olan seçimler sayesinde elit kesimden, başka bir ifadeyle küreselleşme ve onun yarattığı ayrıcalıklı sınıftan intikamını aldı.
Ve ilginçtir, ‘mağdur’ olan kesim, zengin ve elit kesimden hıncını başka bir zengin olan ve başarıyı bireyciliğe ve maddiyata endeksleyen Donald Trump ile aldı. Tam bir ironi söz konusu. Göreceli yoksulları ve ezilenleri Demokratların savunacağına zengin bir işadamının savunması aslında sağ ve sol kavramlarının sosyolojik bağlamda içlerinin boşaldığını da göstermekte.
Birey noktasında bu başarının altında yatan aslında, mağdur veya ezilen kesimlerin geleceklerini hem ekonomik hem sosyal anlamda tehlike altında görmeleri. Bir de, azalan gelirleri ve etraflarında daha sık görmeye başladıkları ve onların aleyhine geliştikleri izlenimi veren yabancıların varlığı. ABD’de olan tam da budur. Trump’ın, özellikle ülkedeki Müslümanlar, Latinler ve kısmen de siyahiler üzerinden yürüttüğü yabancı karşıtı siyaseti, ezileni tam kalbinden yakalayınca, kendisinin bile beklemediği bir sonuca götürdü dünya lider devleti.
Küreselleşmeden nasibini fazlasıyla almış Trump, küreselleşmenin mağduru olan sokaktaki Amerikalıyı ne kadar sevindirebilecek, bilinmiyor.
Trump’un seçim öncesi kullandığı söylemi ne kadar gerçeğe dönüştürebileceğini de bilemiyoruz. Yardımcısı Mike Pence’in aşırı muhafazakâr ‘Çay Partisi Hareketi’ sempatizanı olmakla birlikte, son tahlilde merkez karakterli ve dengeli bir politikacı olması endişeli elitleri bir nebze rahatlatırken, Trump’un son günlerdeki yeni atamaları Demokratların tüylerini diken diken ettiği de bir başka gerçek.
Örneğin, beyazların üstünlüğüne inanan ve kadın düşmanı olarak bilinen bir bürokratı Beyaz Saray’ın baş danışmanlığına getirmesi, ırkçı olduğu iddiasıyla hakim olması engellenen bir siyasetçiyi adalet bakanı olarak düşünmesi veya İslamofob olduğu tescillenen ve Rusya ile bağları çok güçlü eski bir generali ulusal güvenlik danışmanlığına ataması Trump’ın seçim öncesi söylemiyle uyumluluk göstermekte.
Trump’ın bu alışık olmadık ve marjinal yetkililerle yönetmeyi düşündüğü ABD’yi nereye sürükleyeceği tam bir muamma. Lakin kurumsallaşmış bürokrasiye sahip ve kuvvetler ayrılığının en sağlam şekilde işlediği bir hukuk devletini rotasından ayırıp maceralara sürüklemesi ihtimali çok az.
Ancak, küreselleşmenin hastalıkları iyileştirilemediği sürece mağdurun elite olan isyanı daha da büyüyecek. Obama’nın büyük umutsuzluğa düşen Demokrat seçmene teselli bağlamında söylediği, “Merak etmeyin dört sene sonra tekrar seçim var” sözünün, elitlerin tekrar kâbusuna dönüşmesi büyük ihtimal olarak duruyor.
Zaman her şeyi gösterecek.
Dersler alınmadığı ve büyük ekonomik sistemde gerekli ‘düzeltme’ yapılmadığı müddetçe Trump gerçeği dünyaya yayılarak yeni bir dünya resmi oluşturacak.
Küreselleşmeden muzdarip olan Avrupa devletlerinde ise ırkçıların birer birer iktidara gelme ihtimalinden ciddi olarak konuşulmaya başlanması 1930’lar Avrupa’sını anımsatmıyor değil.
Zaman döngüsel tekrarlarla ilerliyor aslında.
Tedbir alma zamanı artık.