Brexit olarak adlandırılan, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılma kararına ve Donald Trump’ın yeni ABD başkanı seçilmesine şaşırdıysanız, Avrupa şu aralar hepimiz için birkaç sürpriz daha hazırlamakla meşgul. Hemen aklınıza Fransa seçimleri gelmesin. Öncesinde yani 4 Aralık’ta, etkisi oldukça büyük olan Avusturya cumhurbaşkanlık seçimleri ve İtalya referandumu var.
Merkez partilerin eridiği, sağcıların gittikçe güç kazandığı Avusturya’da aşırı sağcıların adayı Norbert Hofer dikkat çekiyor. 22 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimleri, Hofer’in Özgürlük Partisi’nin itirazıyla iptal edilmişti. 30 bin oy farkla yenilen Hofer mektupla kullanılan oylarda hile yapıldığını öne sürmüş ve mahkeme kararıyla seçimlerin 4 Aralık’ta tekrarlanmasına karar verilmişti. Göçmen karşıtı düşünceleri ile öne çıkan Hofer açıklamalarında, Trump gibi popülizmi kullanan adaylara göre daha dengeli. AB’den çıkmanın bir hata olacağını belirtiyor ancak bu konunun referanduma sunulmasını da teklif ediyor. Hofer’in, kampanya posterlerinde “Tanrım bana yarım et” yazması ve 1930’larda yasaklı Nazilerin birbirlerini tanımak için kullandıkları mavi çiçeği takması hem rahatsızlık uyandırıyor, hem de gizli mesajını iletmek istediği gruplar arasında popülaritesini arttırıyor.
Karşısındaki aday liberal Alexander Van der Bellen, “Trump’ın seçilmesi, Avusturyalı seçmenler için aşırı sağın yükselişi ve popülist söylemlere karşı dikkatli olunmasını konusunda bir uyarı olmalı” diyor. Ancak halk işsizlik, göçmenler ve geleneksel partilere karşı biriktirdikleri öfkeyi, bu seçimlerde Hofer’e oy vererek gösterecekler gibi gözüküyor. Cumhurbaşkanlık makamının Avusturya’da daha çok sembolik bir değeri var. Ancak Hofer seçilirse yakın tarihte ülkede sağcı bir başbakan görmenin de kapısı aralanabilir.
İtalya’ya döndüğümüzde, 4 Aralık’ta İtalyanlar ülkedeki çift parlamenter sistemin teke indirilmesini öngören anayasa reformu konusunda referanduma gidecekler. “Referandum sonucu hayır çıkarsa istifa ederim” diyen Başbakan Matteo Renzi, bu sözleriyle fazlasıyla kişileştirdiği referandum oylamasını bir genel seçim havasına soktu ve tüm muhalefeti karşısına aldı. Bu sözünden daha sonra geri adım atsa da ‘Hayır’cılar Renzi’yi evine göndermek üzerinden kampanyalarını sürdürüyorlar.
Hükümet için başarısının ölçüleceği bir test niteliğini alan referandumda ‘Evet’çiler reform yapmak için İtalyan parlamentosunun alt kanadı senatonun yetkilerinin azaltılması gerektiğini söylüyor. Anayasada yapılacak bu değişiklik sayesinde yasamanın daha hızlı yapılabileceği, böylece daha kalıcı hükümetler kurulacağı savunuluyor. Ekonomiye öncelik veren Renzi sayesinde ticaretin ve ekonomik büyümenin artacağını ve bankalar krizinin aşılacağını düşünen iş adamları ve muhafazakârlar ‘Evet’ diyor. ‘Hayır’ı destekleyenler ise hükümeti kontrol etme mekanizmalarının azalacağını, ülkenin otoriterleşmesinin önünü açacağını savunuyor.
Bu referandumun asıl endişe verici yönü ise senatonun yetkilerinin azaltılması durumunda, bir sonraki seçimleri kazanması muhtemel Beş Yıldız Hareketi’nin kontrol edilemez bir güç haline gelmesi.
2013 İtalyan seçimlerinin en büyük sürprizi komedyen Beppe Grillo idi. İtalyanca cırcırböceği anlamına gelen Grillo, kurduğu Beş Yıldız Hareketi ile mevcut düzene başkaldırıyor. Liret’e olan özlemini açıkça belirten ve mevcut siyasi partilere savaş açan Grillo, stand up tadındaki mitingleriyle popülist söylemleriyle milyonları peşinden sürüklemeyi başarıyor. Tıpkı Trump gibi onun da siyasi bir tecrübesi yok. Ancak bu durum göçmen sorunu, işsizlik, yavaşlayan ekonomik büyüme, var olan düzene karşı yükselen hoşnutsuzluğun sesi olmasına engel olmuyor.
İtalya referandumu hem Euro bölgesini hem de Avrupa Birliği’nin geleceğini yakından ilgilendiriyor. Halkı referanduma çağıran İngiltere Başbakanı David Cameron’un sonuç karşısında istifa etmek zorunda kaldığı Brexit örneğinde olduğu gibi, Renzi’yi de aynı kader bekliyor olabilir. AB karşıtı partilerin gittikçe güç kazandığı bir ortamda ‘Hayır’ sonucu yeni bir siyasi belirsizlik dalgasını peşinden getirir. Bu durum Euro bölgesi için yeni bir krizi peşinden getirebildiği gibi, tüm uluslararası piyasaları da etkileyecek sonuçları olabilir. Öte yandan ‘Evet’ oyu, Renzi hükümetini güçlendirecek ancak yapmak istedikleri reformlar pek de net değil. Üstelik yasamadaki bu kolaylaştırma ve hükümet üzerindeki kontrolün azaltılmasının aşırı sağ bir partinin başa geçmesi halinde yaşanacak sonuçlarını da iyi tartmak gerekiyor. İtalya referandumu tüm bu açılardan Avrupa Birliği’nin geleceğini de yakından etkileyecek güce sahip. Grillo İtalya’sının AB’den ayrılmak isteyeceğini kestirmek güç değil, Hali hazırda Renzi bile Brüksel ile sürekli itilaf halinde.
Gelecek daha belirsiz bugün. Eskiden Avrupa’nın güvenli bir mesafeden takip ettiği Ortadoğu’ya ait diye düşünülen terör ve göçmen sorunu, Avrupa’nın tüm sistemini temelinden sarsacak güce ulaştı. Artık mevcut sistemi savunanlarla var olana karşı olanlar, işsizliği en ağır yaşayan gençlerle eski sistemin elitleri karşı karşıya. Seçmenler politikacıların ne söylediğinden çok neyi simgelediklerini önemsiyor artık. Politikacıların vaatlerinin çoğunu yerine getirmediklerini kanıksadıkça, yalan ya da doğru dediğine bakmadan anlattıkları ütopyaya oy veriyorlar. Öngörülememe ve belirsizlik yeni normalimiz olarak yükselirken, böyle bir dünyada Brexit de olur, Trump da kazanır, Hofer, Grillo, Le Pen de.