Kadıköy’de aynı senaryonun 18. versiyonu vardı bu hafta. Bir tarafta sezona yönetim hataları yüzünden kötü başlayan Fenerbahçe vardı. Vitor Pereira ile sezona başlanmış, daha sonra Vitor gönderilerek sezonun içerisinde teknik direktör değişikliğine gidilmişti. Dolayısıyla yeni gelen hoca Dick Advocaat’ın bir adaptasyon süreci olacaktı. Bu adaptasyon sürecinde alınan kötü sonuçlar da Advocaat’ın değil yönetimin sorumluluğundaydı. Kumar oynamıştı Aziz Yıldırım ve arkadaşları. Ancak çok şanslı olduklarını vurgulamakta fayda var, çünkü Advocaat’ın adaptasyon süreci beklenenden kısa sürdü gibi gözüküyor.
Fenerbahçe’nin karşısında ezeli rakibi Galatasaray vardı bu hafta. Galatasaray’da da aynı yönetimsel sıkıntılar mevcuttu. Galatasaray Hamza Hamzaoğlu’nu gönderdiğinden beri kendine gelemedi diyebiliriz. Riekerink sezona benim hiç beklemediğim şekilde çok iyi bir başlangıç yapmıştı. Ancak son haftalarda işler pek iyi gitmiyordu. Fenerbahçe maçı, tek bir maç kazanarak Riekerink’i efsane yapabilirdi. Büyük bir fırsattı bu hocanın kariyeri için.
Maç başlamadan önce kadroları görünce Selçuk İnan’ın olmamasını tartışıyordu herkes, ama bana göre Tolga Ciğerci – Nigel De Jong ikilisi bu maç için doğru bir tercihti. Nitekim Selçuk son haftalarda oldukça formsuz. Tolga – De Jong ikilisi mutlaka kazanmaya oynayacak Fenerbahçe’ye karşı daha sert bir orta saha olacaktı. Aslına bakılırsa Riekerink elindeki malzemenin en iyisini sahaya sürdü dün akşam.
Fenerbahçe’de ise çok önemli iki eksik vardı. Maçtan önce Galatasaraylılara “Kimin oynamamasını istersiniz?” diye sorsanız birçoğu Lens ve Mehmet Topal’ın adını verirdi. Bu iki eksiğe rağmen Fenerbahçe iyi bir performans sergiledi. Orta sahada Topal’ın eksikliği hiç hissedilmedi zira Galatasaray Volkan Demirel’in de dediği gibi Fenerbahçe kalesine bile gidemedi. Galatasaraylı futbolcular önceki 17 yılın etkisiyle Rıdvan Dilmen’in yorumunda söylediği gibi “Maçı kafalarında kaybedip öyle gelmişlerdi” Kadıköy’e. Nitekim artık Galatasaray Camiası’nda, Fenerbahçe mağlubiyetlerinden sonra çok büyük bir gürültü çıkmıyor. Herkes bu durumu kabullenmiş gibi görünüyor. Diğer taraftan da önümüzdeki yıllarda Fenerbahçe’yi tek bir maçta yenerek kahraman olabilme fırsatı olacak yeni yönetimler, teknik direktörler ve futbolcular olacak Galatasaray’da. Bu da önümüzdeki birkaç sene içerisinde büyük bir motivasyon olabilir diye düşünüyorum.
Bu maçın Fenerbahçe adına 2-0 kazanılmasından daha önemli bir şey vardı. O da Robin Van Persie’yi kazanmak. Van Persie Fenerbahçe’ye geldiğinden beri ikinci kez maç aldı diyebiliriz. İlk aldığı maç Avrupa’da oynanan Atromitos maçıydı. Geldiğinden beri ligde ilk defa bir maçı aldı da diyebiliriz. Bu durum ilerleyen haftalarda, Robin Van Persie’nin sakatlanmaması durumunda, Fenerbahçe açısından güzel bir kazanım olacaktır. Van Persie’nin yüzünde geldiği günden beri ne böyle bir kazanma isteği ne de böyle bir mutluluk görmemiştim.
Maç bittikten sonra ise iki şey dikkatimi çekti. İlki Dick Advocaat’ın basın toplantısıydı. Advocaat’ın en güzel yanlarından biri basın toplantılarındaki kendinden emin duruşu. Bunu mesela İsmail Kartal hiç yapamıyordu. Hocanın duruşu futbolcuların ona saygı duyması konusunda oldukça önemli. Advocaat geldiğinde Van Persie’yi oynatmayarak ona daha iyi olması gerektiği mesajını veriyordu. Basın toplantısında Advocaat Salih Uçan’ı gözden çıkartmadığını gösterdi bize. Bu da Salih Uçan’ı çok beğenen biri olarak beni oldukça sevindirdi. İkinci dikkatimi çeken şey ise Volkan Demirel ve Sabri Sarıoğlu idi. Şahsen artık Volkan’nın da Sabri’nin de tavırlarından bıktım. İki futbolcunun yıllardır sergilediği tavırlar artık beni sıktı diyebilirim. Volkan yıllardır Fenerbahçe’nin kalesini koruyor. Kaptan oldu. Bu tarz açıklamalar bir takımda yer edinmek ve taraftara hoş görünmek için yapılır ve genelde genç futbolcular bu yollara başvururlar. Artık kaptan olmuş ve takımlarının en tecrübeli iki oyuncusu diyebileceğimiz Sabri ve Volkan hâlâ taraftara hoş görünmek için bu yollara başvurarak bana göre “gerçek futbol seyircisine” antipatik geliyorlar.
İyisiyle kötüsüyle bir derbi maçını daha geride bıraktık. Başta da dediğim gibi senaryo yine değişmedi. Maç dışında Galatasaray taraftarı Kadıköy’e çok yakıştı. Umarım statlarda farklı renklerin olması bir daha yasaklanmaz, yasaklanmak zorunda bırakılmaz.