- Aslen Yahudi misiniz? - Evet - Kitabınızı çok merak etmiştim açıkçası. Ancak Yahudi olmanız okumamı engelliyor, iyi akşamlar!
- Aslen Yahudi misiniz?
- Evet
- Kitabınızı çok merak etmiştim açıkçası. Ancak Yahudi olmanız okumamı engelliyor, iyi akşamlar!
Geçtiğimiz hafta önce Feriköy ve Tatavla semtlerinde ‘Yehova Şahitleri ve Yahudilere yönelik’ duvarlara asılan ayrımcı afişler, aradan 48 saat geçmeden İsrail’de 13 ayrı noktada bazıları kundaklama sonucu terör eylemi olduğu tespit edilen yangınları bahane edip, atılan onlarca ırkçı tweet’ler ve son olarak da hafta sonu toplumumuzun bir yazarının yaşadığı tuhaf diyalog. İşte, yukarıda saydıklarım “Türkiye’de antisemitizm yoktur” diyen kimi politikacılarımızın kulak vermesi gereken sadece son bir haftada ülkemizde yaşadığımız antisemit olayların özetidir. Hele bir de üstüne bir hafta evvel derbi maçta açılan kimi pankartları da eklersek Türkiye’de ‘Yahudi’ kimliğini açık bir şekilde yaşamanın ne denli zor olduğunu anlayabiliriz. Yetkililer de üstüne düşen görevi yeterince yapmaya başlayıp, caydırıcı cezalar uygulanmadığı sürece bu tarz örnekler artarak devam edecek ve Türkiyeli Yahudiler ’in çoğu kamusal alanda kendilerini belli etmeyen bir tutum izleyeceklerdir.
Bu kapkaranlık tablonun içerisinde geçtiğimiz pazar günü bu yıl biraz da güvenlik endişelerinden dolayı olsa gerek, kapalı kapıların ardında, Neve Şalom Sinagogu ve 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi kompleksinde komşularımızı, dostlarımızı ağırladık. Ekim ayından itibaren başladığımız proje çerçevesinde birbirinden ilgili, etrafta duydukları önyargıları evde bırakmış 40 dostumuzla Galata’da buluşup Yahudi kültürü turumuza başladık. Neve Şalom Sinagogunun kapısına geldiğimizde grubumdan psikiyatrist bir bey ilginç bir gözlemde bulundu. “Biliyor musunuz, bu tip bir kapı kapanmadan diğerinin açılmaması sistemini bizim klinikte de kullanırdık. Amacımız hastalardan kaçma girişiminde bulunan olursa, bu şekilde engellemekti.” Beyefendi haklıydı. Çoğu azınlık toplumu gibi biz Türkiyeli Yahudiler de travmatik bir toplumduk. O kapıları kaçmak için olmasa da tehlikeden saklanabilmek için her daim kapalı tutuyorduk. Küçük yaşlarda biraz daha rahat açtığım o demir kapılar, 2003 sinagog saldırıları sonrası gittikçe kalınlaşmış ve bizler de mabetlerimize her girişte o gizlenme duygusunu daha da yakın hissetmiştik. Karşılaştığım diğer bir soru ise “Mois Bey, siz sürekli Yahudi diyorsunuz. Peki, Musevi Yahudiler, Musevi Hristiyan ve Ermeniler de var mıdır?” idi. Yahudi kelimesini en başta kimi medyamız ve bazı siyasilerimizin her daim şeytanlaştırdığı ve üstüne üstlük bizlerin bile kurumlarımızda bu anlam karışıklığını yaşadığımız bir ortamda bu soruyu da garipsememek gerekirdi. Avrupa Yahudi Kültürü Günü temsili düğünü adına dağıtılan şekerliklerin arkasında yer alan Ladino dilinde sözlerden biri Türkiyeli Yahudilerin yaşadığı iklimi belki de en doğru anlatmaktaydı: “Az Dinle, Az Konuş, Az Acı Çek”. Tıpkı sevgili yazarımızın sosyal medya aracılığı ile yaşadığı örnekte olduğu gibi eğer bu ülkede yaşayıp, ayrımcılığa maruz kalmadan toplumun her kesimi ile iş yapmak, kendinizi kabul ettirmek istiyorsanız, kimliğinizi saklamak, az konuşmak ve muhabbetlere az katılmak kısaca üç maymunu oynamak tek çarenizdi. Biraz olsun kafanızı kaldırıp, kimliğinizi kabul ettirmek istediğinizde “Sen bizden değilmişsin!” sözünü işitme tehlikesi ile baş başa kalırsınız. Hatta dostunuz size iltifat etmek isterken “Sen hiç diğer Yahudilere benzemiyorsun?” bile diyebilir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bize düşen görev kendimizi doğru tanıtmak ve antisemitizme inat daha çok konuşmaktır. Avrupa Yahudi Kültürü’ne pazar gününü verip bizlerle birlikte olan 600 komşumuzdan her biri ön yargılarımızı bir nebze olsun kıracak, öteki görenlere bizleri anlatacak gönüllü elçilerimizdir. Dileğim 500. Yıl Vakfı Müzesinin ikinci katında yer alan fotoğrafların kenarındaki mısraların tersine bu topraklardaki varlığımızı açık alanlarda el ele kutlayacağımız nice Avrupa Yahudi Kültürü günlerini hep beraber kutlamaktır.
“Bu fotoğraflar ömrümüzün tükenmiş günlerinin / Bir göstergesi ve kaybolmuş hayatımızın mezar taşlarıdır. / Doğa kanunları gereği sadece sonuncusunu göremeyeceğiz. / Er geç önümüze çıkacak bir mermer şehir / Sadece resimlerde kalacak varlığımız.”
*Az dinle, az konuş, az acı çek – Poko oir, poko avlar, poko mal tener