Geçtiğimiz perşembe akşamı, İstiklal Caddesinden bindiğim taksiyle Kurtuluş’a doğru gitmekteyim. Trafikte konu dönüp dolaşıp Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’nden elenmesine geliyor. Şoför tartışmaya fırsat vermeden kesin yargısını koyuyor: “Kardeşim bu hakemler Müslüman mı ki güveneyim? Söylesene bana Müslüman olmayana güvenilir mi?”
Geçtiğimiz perşembe akşamı, İstiklal Caddesinden bindiğim taksiyle Kurtuluş’a doğru gitmekteyim. Trafikte konu dönüp dolaşıp Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’nden elenmesine geliyor. Şoför tartışmaya fırsat vermeden kesin yargısını koyuyor: “Kardeşim bu hakemler Müslüman mı ki güveneyim? Söylesene bana Müslüman olmayana güvenilir mi?” Susuyorum. Adam haklı, daha birkaç gün önce devletin en üst makamlarından “Bizim için bağımsızlık gâvura gâvur diyerek, karşısına dikilmektir!” sözünü işitmiş. Peki ya şimdi, o klasik “Sen nerelisin?” sorusuna gelirse ne cevap vereceğim? Neyse ki mesafe yakın, uzun bir süredir bu tarz sorulara da cevaplarım hazır. Biraz hava almak için camı açıp, az sonra sokağın başında iniyorum. Bu yazıyı kaleme aldığım sıralarda ise bu kez Beşiktaş’ın UEFA Avrupa liginde İsrail’den Hapoel Beer Şeva ile eşleştiğini öğreniyorum. Aradan birkaç saat geçmiyor ki milletçe yaşadığımız ortak acı unutulup, başına Yahudi eklenerek sosyal medyada futbol soslu antisemit mesajlar dolaşmaya görsün, midem bulanıyor. Yaşayacak başka bir Türkiye var mı? Peki, kim asıl sorumlu? Yahudi’yi her daim ötekileştirip, fark edildiğinde “Yok estağfurullah Musevi vatandaşlarımızı kastetmedik!” diyenler mi? Lafı evirip çevirmeye gerek yok. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Gülen, ABD’de ölüp gidecek, Yahudi mezarlığına gömülecek” sözleri halen boğazımda düğümleniyor.
Sayın Bakan’ım, Sayın İstanbul Müftülüğü, sevgili kardeşim!
Ötekileştiren, nefret unsurları içeren, antisemit ifadelerinizle her daim yaraladığınız o Türkiyeli Yahudiler kimdir biliyor musunuz? Pazar sabahı çoğumuz dehşet dolu gecenin ertesinde yataklarımızda uyurken, 76 yaşında hiç üşenmeden hastanede yaralı polislerimizi ziyaret edip, ardından da şehitlerimizin cenazesinde halkımızla kol kola dimdik duran Hahambaşı Rav İsak Haleva’dır Türk Yahudi’si! Yine dün şehitlerimizin cenazesinde, bugün de meydanlarda kol kola halkımızla “Teröre Boyun Eğmeyeceğiz!” diyerek yürüyen toplumumuzun başkanı ve yöneticileridir Türk Yahudi’si! Sarıkamış’tan Çanakkale’ye, hatta Galiçya’ya kadar her cephede Mehmetçikle beraber bu topraklar için toprağa düşen Binbaşı Jak, Yarbay İshak’tır Türk Yahudi’si! Bu topraklarda 550 yıldır, bu vatanı kendi vatanı bilmiş, her alanda ülkesine hizmet için canı gönülden çalışmış, yaşanan her travmada umudunu yitirmeden halkı ile kucaklaşmaya gayret etmiş bizleriz o Türkiyeli Yahudiler! Daha birkaç ay evvel Hatay’da mezarlıklarımıza saldırılıp, ölülerimize bile saygı gösterilmemişken, ülkemin dört bir yanında mezarlıklarımız kaderine terk edilmişken, belki de sırf açıklamanızın etkisini kuvvetlendirmek için söylediğiniz bu sözler; sizler bilmeseniz de gün gelir beni takside, otobüste, okulda, iş yerinde öyle ya da böyle mutlaka bulur. Çünkü toplumda nefret dili bir günde yayılmaz. Kimi gider internetten Müftülüğün web sitesini incelerken “Pis Yahudi Mahallesi” sözünü okur, diğeri haberlerde terör örgütü liderinin Yahudi mezarlığına gömüleceğini işitir. Peki ya sonra? Bir bakmışsınız hani o mozaik, hoşgörü filan dediğimiz kavramlardan bahsedeceğimiz azınlıklar tek tek terk etmişler bu ülkeyi. İşte bu yüzden basit bir telefon ya da özür yetmez. Bu topraklarda doğmuş, büyümüş ve bu ülkeye gönül veren bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak üstüne basa basa, arkasında şüphe bırakmayacak şekilde bu ifadenizi açıklamanızı ve bir terör örgütü elebaşı ile aynı cümlede geçirdiğiniz bizlerden özür dilemenizi bekliyoruz!
Yaşadığımız her terör saldırısında daha da çok içine sinen, tedirginlik içinde geleceğe umutla bakmaya çalışan bizler artık her olumsuzlukta ötekileştirilmeden sadece saygı ve sevgi bekliyoruz. Nefret suçlarına karşı en ön saflarda mücadele etmesi gereken siyasilerimizin ağzından bu sözleri işitmek ağrımıza gidiyor, umudumuzu azaltıyor! Bu kez farklı bir söz duymalıyız, hoşgörü safsatalarıyla avutulmak istemiyoruz. Yoksa her nefret söyleminde hep aynı filmi görüyoruz. Önce söylenen sözler, ardından dilenen cılız özürler. Bu kez o özrü bile duyamadık, zaten. Değişen hiçbir şey olmuyor! Milletçe aynı dertlerden muzdaripken, ortak acıları paylaşırken birilerinin bunu “Yahudi” ile özdeşleştirmesi içimi ürpertiyor. Dolmabahçe’de o lanet olası bombanın patladığı yerde biz de olabilirdik. O zaman da aynı nefret diliyle mi anılacaktık? Artık acılardan bir ders çıkarmalı, ama demeden birbirimize sımsıkı kenetlenmeliyiz. Yaşadığımız bu acı dolu günlerde sadece sevginin gücünün tüm kötülükleri yenebileceğini biliyoruz. Buradan başka Türkiye yok! Bu vatan hepimizin!