Bundan 20 - 25 yıl kadar önce Türk Yahudi Toplumu’nun en ateşli tartışma konularından birisi, Türkiye’de antisemitizm olup olmadığı idi. Bu konu bugün hâlâ tartışılıyor mu bilmiyorum, en azından ben yakın çevremde tanık olmuyorum.
O günlerde bu tartışmadaki tarafların tüm fikir ayrılıklarına rağmen üzerinde ittifak ettikleri bir görüş vardı: “Geniş toplum bizi yeteri kadar tanımıyor, biz çok kapalı bir cemaatiz!” Ben bunu hep şöyle okudum ya da okumak istedim: “Tanısalar severler aslında” Hâlâ da öyle düşünüyorum.
Aradan geçen zaman içinde biz tanımaları için bazıları yerli yerinde, bazıları biraz ifrata kaçan birçok şey yaptık. 500. Yıl Vakfımız, müzemiz, Şalom gazetemiz, yazarlarımız, sanatçılarımız; hep basında bizden de bahsedilen işlere imza attılar. Hepsine müteşekkir olmalıyız. Bugün artık, Türk Yahudi Toplumu, kendi içine dönük, kapalı bir toplum değil.
Bunun sonuçlarını da görebiliyoruz. Sinagoglarımızda bayram kutlamalarında, ilçenin veya şehrin belediye başkanları bize misafir oluyorlar. Ardından her yıl Ramazan ayında verdiğimiz iftar davetlerimiz var, şehrin neredeyse tüm protokolü davetli oluyor. Bunlar hemen ardından ana akım basında da haberleştiriliyorlar.
Uzun lafın kısası, Türk Yahudi Toplumu’nun kamu yöneticileri ile yakın ve sıcak bir ilişkisi olduğunu söylememiz gerekir. Ancak, yakınlık ve sıcaklık görece kavramlar, bilerek bunları kullandım. Nedeni var:
Geçtiğimiz bir ay içinde yakın ve sıcak ilişkilerimiz üç ayrı testten geçti. İlki, bir sabah Kurtuluş ve Feriköy sokaklarının antisemit ilanlarla kuşatıldığını gördük. Modern çağın gereklerinden birisi olarak sosyal medya üzerinden ilgilileri, Şişli Belediyesini, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beyaz Masa’sını ve Şişli Belediye Başkanı’nı uyardık. (21 Kasım) . Aldığımız ilk yanıtlar, “Sokak ve bina numaralarını bildirin” oldu. Sonraki günlerde uyarılarımıza devam ettiğimizde ise “Savcılığa suç duyurusunda bulunun” ve “Konu ilgili birimimize iletilmiştir” yanıtları geldi. İlgili birim konuyu inceleye dursun, Hürriyet’ten Akif Beki ve Milliyet’ten Asu Maro konuyu köşe yazılarına taşıdılar. (24 Kasım). Nihayet, 29 Kasım’da yani olaydan tam sekiz gün sonra Şişli Belediyesi harekete geçebildi, temizlik ekiplerini gönderdi.
Bir diğer örnek, doğrudan doğruya internet üzerinde yaşandı ve bitti. Yazarımız Karel Valansi, İstanbul Müftülüğünün internet sitesinde Eminönü Meydanındaki Yani Cami’nin tanıtımında Yahudi düşmanlığı olarak tanımlanacak ifadeler olduğunu farkederek sosyal medyada paylaştı. Türk Yahudi Toplumu tepkisini yine sosyal medya üzerinden verdi. Bu kez daha hızlı yanıt alındı. AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu devreye girerek söz konusu sayfaların İstanbul Müftülüğünün internet sitesinden kaldırılmasını sağladı. Aynı gün içinde konunun çözülmüş olması çok önemli. 2016 Türkiye’sinde bir devlet kurumunun internet sitesinde böylesi metinlerin nasıl yer bulabildiği, bundan kimin sorumlu olduğu hâlâ bilinmiyor. Bir özür de yok ama siteden kaldırıldı ya, buna da şükür.
Üçüncü ve son örneğimiz ise maalesef henüz çözüme ulaşamayan bir vaka. 8 Aralık günü Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun bir demeci basına yansıdı. Bakan Eroğlu, demecinde şu ifadeleri kullanmıştı: “(…) Gülen ABD’de ölüp gidecek, Yahudi mezarlığına gömülecek(…)” (Sabah). Buna da yine sosyal medya üzerinden bir tepki verdik. Devam etmeden önce bir es verip, çuvaldızı başkalarına batırmadan önce iğneyi kendimize batırmak istiyorum. Bu son söylediğim habere eğer sosyal medya kullanıcısı değilseniz başka bir yerde rastlamamış olabilirsiniz. Gazetemiz Şalom’un da bu konuyu haberleştirmede eksiklikleri oldu. HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın TBMM Başkanlığına verdiği bir soru önergesine de konu olan bu olay, Şalom’da İstanbul Müftülüğü ile ilgili haberin içinde verilmekle yetinildi.
Sonuç olarak, bu son antisemitizm örneği ve buna olan tepkimiz, bir iki internet haber sitesi (ki bunların arasında amatör ruhla habercilik yapmaya çalışan avlaremoz.com ‘u ayrı tutmak gerekir, tüm olaylarda en hızlı ve eksiksiz haber yapan site oydu) dışında kimseler tarafından duyulmadı.
Bütün bunları sayıp dökmekteki amacım moralinizi bozmak değil elbette. Sesimizin “bazen” duyulmasından memnunsak sorun yok. Ancak sesimizi duyuramamayı dert edinenlerdensek, kullandığımız yöntemde bir değişiklik yapmamız şart. Sosyal medya her derde deva değil. Klasik, denenmiş ve genel kabul görmüş başka yöntemler de var.