Geçen ayki yazılarımdan birinde Roş Aşana ile Yom Kipur arasındaki dönemde yapılan mezarlık ziyaretinden (ziyara) söz etmiştim. Bazı kişiler bu ziyaret ve diğerleri sırasında kabrin üzerine çiçek bırakmak alışkanlığı edinmiştir. Hatta bazı kabirler mermerden bir ya da iki vazo içerecek şekilde tasarlanmıştır. Buna karşın mezarların büyük çoğunluğu üzerinde dizili irili ufaklı taşlar vardır. Sizce hangi uygulama doğrudur?
Yakınları daha iyi bir âleme göç etmiş olanları hayal kırıklığına uğratma pahasına, getirdikleri çiçeklerin hiçbir işe yaramadığını, sadece kendi ruhlarını tatmin ettiklerini söylemek zorundayım. Bir kere ki bu, paganizmden kalmıştır. Tarih öncesine ait mağaralarda bile defin sırasında konulan çiçek kalıntıları bulunmuştur. Çiçekler güzeldir ama kalıcı değildir, solar giderler. Kaybettiklerimizin hatırasının aynı şekilde silinip unutulmasını ister miyiz? Üstelik gidenlerin artık maddiyatla hiçbir ilgisi kalmamıştır. Taş gibi ölümsüz olan, hayatta biriktirdikleri mitsva’lardır. Bir tek dualarımıza ihtiyaçları vardır. Hatta bendeniz, onların bizim için dua etmesi yönünde gidenlere ricada bulunurum.
Mezarın üstüne taş bırakmanın anlamı nedir peki? Araştırdım ve birkaç açıklama buldum. En eskiye dayananı şu: Bet Amikdaş zamanında Koenler bir cenazeye 120 santimetreden fazla yaklaşmasın diye, mezar yeri taşlarla işaretlenirmiş. Ancak bizim yaptığımız şekli Ortaçağ’a uzanıyormuş.
Rabi Simkha Weintraub’a göre, İbranice çakıl taşı anlamına gelen tzror sözcüğü aynı zamanda bağ (ilişki) manasına da gelir. El Male Rahamim duasını okuduğumuzda vefat edenin ‘hayat bağı ile bağlanmasını’ isteriz. Mezarın üzerine taş bıraktığımızda, öleni ziyaret ettiğimizi gösteririz. Gidenin anısı böylece bizim sayemizde yaşamaya devam eder. Pek çoğumuz koyacağımız taşı seçmekte özen gösteririz. Bu arada, taşı, müteveffa hayatta iken sevdiği bir yerden getirmemiz ya da taşın onun için özel bir anlamının olması da münasiptir. Bu konuda belli bir emir bulunmadığından, kendi ritüelimizi oluşturabilir, kendimiz ve giden için çiçek bırakmaktan daha anlamlı şeyler yapabiliriz.
Mezarın üzerine bırakılan taş, oranın ziyaret edildiğini ve gidenin unutulmadığını göstermek suretiyle müteveffayı onurlandırır. Taşları görenlerin ister istemez dikkati çekilecek ve belki yaklaşarak kendileri de ziyarette bulunacaktır.
Genç sayılacak yaşta ölen bir erkeğin kabrinin üstünde klasik bir şarkı sözü yer alır: “Gittin sen, ben şimdi kimi bulup yalvarayım?” Bu kadar etkileyici bir yazı karşısında o mezara bir taş bırakmaz mısınız? Yalnız dikkat. Yazılar kabarık değil, oyma olmalıdır. Bu, tevazuunun bir işaretidir. Biliyorum, ölümde de eşit değiliz yeryüzünde. Rahmetli eşimi kaybettiğimde bana yarım ağızla özel tabut isteyip istemediğimi sormuşlardı. Toprağın altına girecek tabuttan mı söz ediyorsunuz demiştim hayretle. Hemen konuyu değiştirmişlerdi. Evet, kocaman anıtlar var ama anıtı hak edenlerin anıta ihtiyacı yoktur; belki bir tek sinagog baskınlarında şehit olanların.
Mezarın üzerine taş bırakma geleneğinin bir nedeni de kabarık yazı varsa, onları bastırmaktır. Bunun nedeni Kabalistik. Kabarık yazıları okumak mistik geleneğe göre kişinin, özellikle bilgelerin Tora eğitimini etkiler. Yine Kabala’ya göre taş bırakmak, müteveffadan bir tür kıvılcımın yeryüzüne inmesini ve ziyaret sırasında orada bulunmasını sağlar. Çok duyarlı bazı kişiler gidenin varlığını yanlarında hisseder ki, buna tanık oldum.
Gelelim batıl bir inanca: Ölenlerin ruhu bir süre mezarlarının üzerinde uçarmış. Kabrin ya da toprağın üzerine konacak bir taş, ruhun yerine durmasına yardım edermiş. Biliyorsunuz, ruhun beş seviyesi vardır ve burada kalan ruhun en düşük seviyesi, hayvansal ruhtur. Bu inanç temelini Talmud’dan alır. Mezara bet olam (kalıcı ev) denir ve giden ruhun bir yönünü muhafaza eder.
Yazdıklarımdan kötü yönde etkilenmediğinizi ümit ediyorum. Mezarlıklar huzur dolu yerlerdir. Bu yazıda anlatmak istediğim tek şey, kabirlere çiçek yerine taş bırakılmasıdır çünkü dediğim gibi, taş, ölümsüzdür.