Tarihin gördüğü en büyük siyasi lider şöyle demiş: Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur! Şu an kafamız sağlam değil. Hastayız. O yüzden kusura bakmayın. Sporla ilgili yazamayacağım. Her gün kullandığım yolda caninin biri, bir Şahin otomobil ile onlarca insanımızı bir hiç uğruna yok etmişken spor yazmak bana fazla lüks geliyor.
Not: Bu bir spor yazısı değildir
Tarihin gördüğü en büyük siyasi lider şöyle demiş: Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur!
Şu an kafamız sağlam değil. Hastayız. O yüzden kusura bakmayın. Sporla ilgili yazamayacağım.
Her gün kullandığım yolda caninin biri, bir Şahin otomobil ile onlarca insanımızı bir hiç uğruna yok etmişken spor yazmak bana fazla lüks geliyor. Her gün çocuklarımı götürdüğüm parkta ikinci bir cani, elini kolunu sallayarak kendisini engellemeye çalışan masumları kendisiyle birlikte patlatırken spor yazmak bana ağır geliyor.
Erman Toroğlu, saldırı sonrası programında sporla ilgili konuşamayacağını ve bu terörist maşaları kontrol eden esas güçlerin yani dış mihrakların durdurulması gerektiğini söyledi.
2013’ten beri 17 saldırı yaşadık. 300’den fazla insanımızı kaybettik. Her saldırı sonrası aynı konuşmaları yaptık. Hep maşaları tutan ellerden bahsettik. Hiçbir şey düzelmedi. Eller maşaları tutmaya, maşalar da maşalıklarına devam ettiler. Olan hep bize oldu.
Geçen hafta CNN Türk’te Özgür Demirtaş sürekli birileri tarafından beynimize kazınan bu dış mihraklarla alakalı 5 dakikalık bir konuşma yaptı. Özetle dedi ki: “Dış mihraklar vardır. Ama problem bunu sürekli gündemde tutmamızdır. Bu ülkede birden fazla ülke olduğu sürece, onların ikili üçlü onlu kombinasyonları kadar dış mihraklar olacaktır. Önemli olan dış mihrakların olmasına rağmen size bir şey yapamamalarıdır. Yani güçlenmenizdir. Biz güçsüz olduğumuz için bizimle uğraşıyorlar. Biz yapısal reformları yaparsak güçleniriz. Türkiye’nin fen lisesi açmasını, Türkiye’nin kurumlarının bağımsızlaşmasını, hukuk devleti olmasını, dünyanın en özgürlükçü anayasasını yapmasını dış mihrak engelleyemez. Dış mihrak ne yapar? Darbe yapar, terörü destekler, ajan sokar vb. Fakat siz kişilere bağlı olmayan kurumlar yaratırsanız o zaman dış mihrak gider çünkü yöntemleri bir işe yaramaz. Böylece sizinle masaya oturmaya ve diplomatik dilden konuşmaya mecbur olurlar. 700 milyar dolar milli gelirimiz var. Çarpın bunu ikiyle, işte o zaman FETÖ’nün yarısını kırıp geçirirsiniz, çarpın bunu da ikiyle o zaman FETÖ kalmaz. Çarpın bunu da bir daha ikiyle, o zaman size FETÖ’yü iadeli taahhütlü gönderirler zaten.”
İnsan önce evinin önünü süpürmelidir, der annem; O zaman evimize bir bakalım:
Bu tür olaylardan en çok zararı gören bizler, acaba birbirimizi yeteri kadar seviyor muyuz?
Mesela olay sonrası “İzmir’de acaba neden hiç bomba patlamıyor?” diye yazan kızımız bizi seviyor mu? Ya da “Oh olsun” diye yazan bir başka kızımız? Peki, İspanyol MARCA Gazetesi bile patlamayı ertesi günü manşetine atarken, İspanya Futbol Federasyonu, patlama sonrası tüm maçlarda Türkiye için saygı duruşunda bulunulacağına dair talimat verirken, manşetlerinde Başkanlık sistemini kaleme alan malum medya bizi seviyor mudur acaba?
İktidar, her vatandaşına eşit yaklaşmazsa, kendisine verilen gücü sanki bir gruptan intikam alırcasına diğer grubu güçlendirmeye kullanırsa, bir grubun önüne engel koyup diğer grubun önündeki engelleri bir bir kaldırırsa herkes kendini farklı gemilerde görmeyecek midir?
Eğer iktidar sürekli bastırılan kısmın kendini ifade ettiği gereçleri ortadan kaldırmaya yönelirse (muhalif basın organların kapatılması, internet sansürleri, yayın yasakları, gazetecilerin hapsedilmeleri, yürüyüş yasakları vs.) o zaman insanların milli önceliklerinin aynı olması beklenebilir mi?
Eğer iktidar yargıyı tekelleştirirse o zaman adalet duygusunu ortadan kalkmaz mı? Bu yatırımlardan tutun insan ilişkilerine kadar hayatın bütününe yayılan ve uzun yıllar kanayacak olan acı verici yaralara dönüşmez mi?
Terör laik ya da muhafazakâr tanımaz kardeşlerim. Olan hep bize oluyor...
Bakın, iki sene gibi kısa sayılabilecek bir süre ülkemizde bulunan Slaven Bilic, Liverpool maçı sonrası basın toplantısında BİZİ BİZE anlatıyor. Hem de ne kadar güzel anlatıyor:
“Bu puanı Türkiye’deki insanlara adıyorum. Ben ve ekibim iki yıl boyunca oradaydık. Bütün dualarım onlarla. Orada olanlara inanamıyorum. Dünyanın birçok yerinde çalışmak için bulundum, tatil için bulundum. Ama Türkler belki de tanıdığım en iyi insanlardı. Olanlar çok üzücü. Dünyanın en iyi şehirlerinden biri, dünyanın en iyi ülkelerinden biri... Sadece doğası için değil ama insanları için de. Türkler çok iyi, çok sıcak ve dost canlısı insanlar. Orada olanlar beni tam anlamıyla paramparça ediyor. Tüm yakınlarını kaybedenlere başsağlığı diliyorum.”
Bilic’in dünyanın en iyi insanları olarak tanımladığı bizler acaba gerçekten BİZ MİYİZ?
Bizler ki birbirinden o kadar uzak, bizler ki aynı ülke içinde ayrı ülkelerde yaşayan…