Bu hafta sonunu hatırlamak bile istemiyoruz. Buralardan kaçıp gitmek, çocukluğumuzun bahçelerinde oynamak, herkesin iyi olduğunu, güzel olduğunu düşünerek yaşamak için, yeniden hayal kurmak için yapılacak tek şey var: Okumak…
Bu hafta sonunu hatırlamak bile istemiyoruz. Buralardan kaçıp gitmek, çocukluğumuzun bahçelerinde oynamak, herkesin iyi olduğunu, güzel olduğunu düşünerek yaşamak için, yeniden hayal kurmak için yapılacak tek şey var: Okumak…
Günlerinize az da olsa renk katmanın en sıcak ve en kolay yoludur kitaplar… İnsanların hayatlarına dokunan, başka hayatlardan fikirlerden, hayallerden kesitler sunan, bize alternatif zamanlar yaratan kitaplar…
Kitapla hiç ilgisi olmayan birini bile, kaleminin ucunda sürükleyecek güçte bir yazardır Murathan Mungan… Son kitabı Harita Metod Defteri’nde anılarını anlatmış. Harika bir kültür mozaiğinde yaşanmış çocukluktan, büyük şehirlerde devam eden gençlik süreçlerine uzanan rengârenk bir yaşam öyküsü… Ancak harita metod defterine yazılabilecek farklılıkta ve içerikte üstelik. Mesele şu tarihte başladı hikâye, diyerek klasik bir girişle alışılagelmiş bir üslupla anlatmak değildir yaşananları… Mesele; uzun ya da kısa yazılmış, adı konmuş farklı bölümlerle bir bütün yaratıp okuyucuyu seneler içinde tatlı, tanıdık ve merak dolu bir yolculuğa şiirsel bir dille çıkarmak… Bu da Murathan Mungan olmayı gerektiriyor. Kitabın girişinde bu kitabı yazma amacından söz ederken: “Geçmişin çelişkilerini, açmazlarını, hayal kırıklığı, nefret ya da sevgisini sorgulamaya başlamakla gelişen süreçten arınarak çıkmak kolay değildir. Zamanı dinleyip yaşamı tartmaktan, içini onarmaktan, eski hesapları kapatmayı bilmek gibi nice zahmetli konaklamadan geçer bunun yolu. Yılların terbiyesinden geçmemiş yalancı bir olgunluktan söz etmiyorum burada. Yükünü hafifletmeyi bilmiş, kalbini ovup yeniden parlatmayı becerebilmiş bir erişkinlik hali anlatmaya çalıştığım.” diyerek yaşanmışlıkları yazma olgunluğuna nasıl erişileceğini anlatıyor.
“Türkiye’nin tarihinde öyle kritik günler, öyle dönüm noktaları vardır ki, o günler başka türlü yaşansa biz farklı bir ülkede yaşıyor olurduk. Bazen bir seçim, bazen bir suikast, bir kaza ya da felaket hepimizin hafızasına kazınmış, kimi zaman şans, bazen dirayet, çoğu zaman cesaretle aşılmıştır. Bu kitapta size unutulmaz günlerin 24 saatlik öykülerini anlatacağız. Sadece ülkenin” gidişatını değil, tarihin akışını ve bizim kaderimizi de değiştiren “O” günlerin…”
Böyle anlatıyor son kitabının içeriğini Can Dündar. ‘O Gün’ adını verdiği ve tarihe yön veren o günlerin sıralaması var kitapta. ‘Neler yaşıyoruz, yaşadıklarımızın bize neler kattığını, bizden neler alıp götürdüğünü ne kadar fark ediyoruz’, sorularına farklı cevaplar bulduğumuz bir kitap olmuş.
Yazar ön sözde çok hoş bir benzetmeyle vermiş tarihin önemini: “Direksiyon kursunda öğretirler: Gözünüzü önünüzden ayırmamanız gerekir. Ama arada dikiz aynasından arkaya da göz atmak gerekir.”
Dikiz aynasına takılan ayrıntıları, o günlere bizleri yeniden götürerek bugün ve yarın üzerinde derin derin düşündürüyor. Bugünlerle ilgili görüntüleri kitabın içindeki CD’de bulmak mümkün…
‘Tarihimizle Yüzleşmek’, Emre Kongar’ın 200 bin satarak neredeyse rekor sayıda okura ulaştığı mükemmel bir kitaptı. Bu kitabı son yıllarda yaşanan olaylarla genişletti ve yeni baskısı raflardaki yerini aldı.
“Ben bir tarihçi değilim, bir toplumbilim öğrencisiyim,” diyerek kendi alanındaki tevazuuna hayran bırakıyor okuru. Sosyoloji alanında bu kadar birikim ve yazıya dökülmüş takipten sonra, kendini hala öğrenci olarak görmek…
Doğru kaynakçalardan destek alarak, yakın tarihte yaşananları anlatarak, okurun zihninde yeni kapılar açmak… Bunu yaparken de kendi deyimiyle niyeti resmi tarih veya gayri resmi tarih açısından bu iki tarih anlayışını yalanlamak ya da desteklemek değil… Niyeti okur için zevkli ve yararlı bir okuma serüveni yaratmak… Ve inanın böyle de olacak okuyunca…
Gördüğünüz gibi, bu korkunç gündemden bir an olsun uzaklaşmak için yapılacak tek şey kitaplara sığınmak…
Çünkü kitaplar bize huzurun, barışın, mutluluğun kapısını sonuna kadar açarlar.