Bugün çok öfkeliyim. Kolum kanadım kırık. Cümlelerim de kırık biraz belki. Kırık, kopuk, acılı, ifadesiz... Ne desek boş sanki bugünlerde artık. Ne desek yansıtmıyor yaşadığımız acıları derinliğince...
Bir umut yazısı idi, 2016’nın son yazısı için hazırladığım. Aşkla yazmaya davet etmiştim siz sevgili okurlarımı. Karanlık bir dönemden geçen ülkemde biraz aydınlığa odaklanmaktı dileğim. Derken bombalar patladı İstanbul’da Beşiktaş’ta maç çıkışında. İnadına kutlamalı dedim yaşamı. Ölümün kol gezdiği yerde, belki de daha da önemliydi yaşamı kutlamak, yaşamın değerinin farkına varmak adına. Beşiktaş’taki bombalamada yaşamını kaybeden Görkem Yazıcı’nın cenazesinin olduğu gün, doğum günüme denk gelmişti de şöyle yazmıştı kızım mesajını bana “İçim buruk. Bir anneye iyi ki doğdun derken, başka bir annenin oğlunun arkasından yakarışlarını duydum. Şansımız yaver gitti de bu sene de doğum günlerimizi kutlayabildik. Şanslı olduğumuzdan değil; güvende olduğumuzdan görebileceğimiz daha nice doğum günlerine.”
Derken Meleklerle Yaşamak kitaplarının yazarı, yaşam koçu, çalışmalarıyla insanların kendi yüreklerindeki meleklerin farkına varmalarını sağlayan sevgili Beki İkala Erikli’nin vurulduğu haberi düştü ekranıma bomba gibi. Mucizelerin yaşamın özü olduğuna inanmıştı, mucizelere inan diyordu. Binlerce yıl önce yaşanmış bir mucizeyi kutlayacağımız Hanuka bayramına günler kala o çok sevdiği meleklerin yanında şimdi Beki.
Sosyal medya kaynıyor, herkes bir şeyler söylüyor... Neden ama? Sanki nedeni bilme rahatlatacak içimizi. İçimiz kan ağlıyor. Sanki bir anlamda haklı çıkartmak ister gibi bilinçaltları bu korkunç eylemi. Sosyal medya fokurduyor. Bir gazete dün hedef yapmış deniyor. Etkileniyoruz. Paylaşıyoruz. Sonra bakıyoruz, gazete hedef yapmış yapmasına ama ta bir sene önce... Kazan kaynıyor. Yüreklerimiz de kaynıyor.. Yıllar öncesinin bir cinayeti geliyor gözlerimin önüne... O günlerde hissettiğim güvensizlik ve korku şimdi daha derin, daha yoğun, daha keskin... Haber eksikliğinde haber üretir gibiyiz. Düşünebiliyor musunuz, gerçeği bilmiyoruz ama bir danışanı yapmış deniyor. Ve bu bir nebze de olsa ferahlık veriyor sanki içimize “demek sırf Yahudi olduğu için değil” düşüncesiyle... Sabahın erken saatlerinde bu yazı yazarken o danışanın şizofren olduğu söyleniyordu.... Yine o olanı, bir nebze bile olsa mantık seviyesine çıkartabilmek hissiyatı. Mantık seviyesine çıkarsa kabul edilebilir olması daha mümkün sanki... Hastalıklı, kökünden hastalıklı bir ruh hali!
Ne olacak ki! O hale gelmiş ki güzelim vatanımız, canı isteyenin elinde silah, silah yoksa satır! Kalkıp bir konseri basabiliyor, kalkıp evinin kapısı önünde bir insanı vurabiliyor! Bombalı araçlar sokaklarda gezinebiliyor! Şiddet! Sadece şiddet! Oysa en olmazsa olmaz ihtiyaçlarından biridir insanın güven içinde yaşama ihtiyacı. Güven içinde yaşamak istediğimiz, vatanım dediğimiz yer mi burası? Yaşayabilecek miyiz güven içinde bu topraklarda? Bakabilecek miyiz geleceğe güvenle?
Bu satırları yazarken...Hala bilmiyoruz. Gerçeği bilmiyoruz.
Kaç kişinin evinde silah olduğunu da bilmiyoruz. Sokakta, trafikte seyrederken, mesela dalgınlıkla ters bir hareket yapsak, ya da ters bir hareket yapana biraz yan gözle baksak...O an bir ateşli silahla yüz yüze gelip gelmeyeceğimizi bilmiyoruz.
Karanlık kabul istiyor belki bir arkadaşımın dediği gibi.....ama karalığı kabul onun altında sinip ezilmek demek değil. Bir mum alevi misali, nasıl alevin en merkezi noktası karanlıksa, ve aydınlık o karanlığı şefkatle sarmalamışsa.... öyle sarmalamalı karanlığı... ta ki ışık karanlığın içinden doğup birlik ışığına dönüşene dek... ve yaşamalı her anı hak ettiğince...
O yüzden, şimdi Beki’nin ardından bize düşen, nefrete inat sevgi, karanlığa inat ışık olmak. İnadına ışığımızı saçmak, İnadına ışığımızı saçacağız, inadına aydınlık savaşçısı olacağız. inadına seveceğiz insanları, inadına! İnadına dans edeceğiz, inadına şarkı söyleyeceğiz, inadına kutlayacak ve kutsayacağız yaşamı.
Çünkü Beki’nin son paylaşımında dediği gibi “Zaman en değerli hazineniz. Zamanı satın alamazsınız. Vaktiniz dolduğunda bir dakika bile alamayacaksınız, milyonları akıtsanız da… Zamanınızı bilinçli, her anın değerinin farkında olarak geçirin. Sevdiklerinizle bir aradayken sevginin, o anın mutluluğunu yaşayın. Hayatınızı otomatiğe bağlamayın.“
Sen zaten bir melektin, şimdi meleklerinin yanında nur içinde ol Beki’cim. Baruh dayan ha emet.
Yahudi asıllı yazar Beki İkala Erikli, bir cinayete kurban gitti -