Şu an o kadar zor ki bir şeyler yazmak, düşünmek. Kaç kere silip baştan başladım yazıya bilmiyorum. Öyle bir yer haline geldik ki; evden çıktığımız her saniye içimizde bir endişe, konuşmalar ‘dikkatli ol’ cümlesiyle sonlanıyor. Sanki her an her şey olabilir diye tetikte yaşıyoruz…
Çok isterdim şu an Fenerbahçe hakkında yazmak, Euroleague’i yorumlamak, Federer’den bahsetmek. Ama olmuyor. Bana doğru gelmiyor, yapamıyorum. Her hafta yurt dışındaki arkadaşlarımdan “İyi misin, her şey yolunda mı?” mesajları almak, ben yurt dışındayken ailem için, arkadaşlarım için sürekli bir endişe içinde olmak… Bunlar hiç kolay değil. İki haftada kaç can verdik, kaç kişiyi kaybettik inanın sayılara baktıkça acılarımız daha da büyüyor. “Böyle yaşamaya alışmalıyız” diyenler çok. Ama alışmak kabullenmek demek. Kabullenmek isteyen kim? Her hafta 100 kişiyi kaybetmeyi mi kabulleneceğiz? “Geçen hafta İstanbul, bu hafta Kayseri… Bir de Ankara’da Rus Büyükelçisine saldırı… Haftaya da bir şey olur mu acaba? İnşallah olmaz.” Böyle mi yaşamalıyız artık?
Çok özür dilerim sizlerden, belki de birazcık kafanız dağılsın diye açtığınız spor sayfasında, bir spor yazısı sunamadım size. Ama inanın bana kalbim, duygularım, düşüncelerim başka şey yazmaya el vermiyor. İnşallah gelecek zamanlarda daha aydın, daha barışçıl ve insan canına daha çok değer verilen bir dünyada kendimize yer bulabiliriz. En büyük temennim bu.