ABD Başkanı Barack Obama, koltuğunu bırakmasına birkaç hafta kala, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’dan, 2015 Mart’ında Kongre’deki konuşmasının rövanşını alacak bir hamle yaptı.
23 Aralık’ta BM Güvenlik Konseyi, İsrail’den Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşimlere son verilmesini isteyen bir karar geçirdi.
ABD veto hakkını kullanmadı, çekimser kaldı; ama kabul oyu da vermeyi göze alamadı. Karar, sekiz yıldır ilk kez, ABD’nin tüm müttefikleri arasında ayrıcalıklı bir konuma oturttuğu İsrail’in yanında durmamış olması açısından önemliydi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, BM kararını tanımadıklarını ve karara uymayacaklarını açıkladı. Ardından, BMGK’de kararın altında imzası olan 12 ülkeye diplomatik yaptırımlar uygulanacağını ve iş ilişkilerinin de askıya alınacağını duyurdu.
Bundan böyle, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Japonya, Ukrayna, Angola, Mısır, Uruguay, İspanya, Senegal ve Yeni Zelanda’nın bulunduğu ülkelerin dışişleri bakanlarına randevu verilmeyecek, büyükelçileri İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından kabul edilmeyecekti.
Ukrayna Başbakanı’nın bir sonraki hafta planlanan İsrail ziyareti apar topar iptal edildi -ki Ukrayna’nın Yahudi asıllı ilk başbakanı sıfatıyla geleceği İsrail’de, yetkililerle diplomatik temaslarda bulunacaktı.
BM kararının yarattığı hayal kırıklığı ve öfke bununla da dinmedi.
Netanyahu, BM kararının arkasında bizzat Başkan Obama’nın olduğunu ortaya çıkartacağını söyledi. Ardından yeni yerleşim planları açıklandı.
BM kararının yankıları sürerken, seçilmiş Başkan Donald Trump da attığı tweet’ler ile tartışmaya katıldı.
Trump, daha karar açıklanır açıklanmaz “20 Ocak’tan sonra her şey bambaşka olacak” diyerek, adeta İsraillileri teskin etmeye çalıştı.
Çok geçmeden, BM’i sahip olduğu büyük potansiyele rağmen, insanların karşılıklı sohbet edip, iyi vakit geçirdikleri bir kulübe benzeterek, işlevsizliğini eleştiren bir yorumda bulundu.
İronikti; çünkü Müslüman dünyası tam da Trump’ın parmak bastığı o işlevsizlikten, ama yıllardır İsrail-Filistin arasında yaşanan sorunlarda BM’nin İsrail yanında, taraflı davranmasından şikâyetçiydi.
Bu kez haklarının yendiğini düşünen çevrelerin yüreğini biraz olsun soğutacak bir karar çıktı çıkmasına, ama bu kararın barış getirmesi mümkün değil.
Çünkü ortak irade olmaksızın, barışın tesisi mümkün değil...
İsrail’i hedef alan şiddet son bulmadıkça, tek taraflı empoze edilen çözüm önerilerinin ters tepeceği ortada. Hele iktidarda aşırı muhafazakar bir koalisyon varken...
Bununla birlikte, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşim birimlerindeki artışın, Oslo anlaşmasıyla çeliştiği ve iki devletli çözümü imkânsız hale getirdiği de bir gerçek.
Teknik olarak, BM kararının yaptırım gücü olmadığından, İsrail’i yerleşimlere yönelik politikalarında bir değişikliğe zorlamıyor. Barış görüşmeleri bir gün bir şekilde canlandığı takdirde, uluslararası meşruiyete sahip bir referans kaynağı teşkil etmesi açısından önemli.
Ancak kararın aynı zamanda, İsrail’in uluslararası kamuoyu baskısını sırtında daha çok hissetmesine yol açacak bir dizi sonucu beraberinde getireceği tahmin ediliyor. Bunlardan biri, Avrupa’da giderek yayılan boykot, tecrit, yaptırım (BDS) hareketinin güçlenmesi. Kasım 2015’ten bu yana AB ülkeleri İsrail’in yerleşimlerinde üretilen mallara, özel bir etiketleme uyguluyor. BDS hareketi de bu ürünlerin boykot edilmesini, yerleşimlere yatırım yapılmamasını savunuyor.
Bir diğer konu da BMGK kararının Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde İsrail’e karşı açılmış davalarda yasal dayanak olarak kullanılma olasılığı. Filistin Yönetimi 2014’te başarısızlıkla sonuçlanan barış görüşmeleri ve ardından patlak veren Gazze Savaşı’ndan bu yana, çabalarını uluslararası arenada Filistin devletinin tanınması üzerine yoğunlaştırmış, diplomatik intifada adını verdikleri bu kampanya, 2015’te Filistin’e Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne üyelik yolunu açmıştı. BMGK’nin yerleşimleri yasadışı ilan eden kararı, UCM’de bakılan davaların İsrail aleyhine sonuçlanmasına yol açabilir.
Sular durulmadan, 15 Ocak’ta Paris Zirvesi toplanacak. İsrail, Fransa’nın öncülüğünü yaptığı bu zirveye katılmayacağını en baştan söylemiş, zirveyi iptal etmesi karşılığında Filistin tarafıyla doğrudan görüşmelere açık olduğu mesajı vermişti. Şimdi kulislerde, Paris Zirvesi’nde iki devletli çözüm konusunda İsrail aleyhine bir karar çıktığı takdirde, Başkan Obama’nın koltuğunu Trump’a devretmeden evvel, BM’den bu kez yaptırım içeren bir başka karar daha çıkarmayı deneyebileceği konuşuluyor.
“Obama’nın oyununu, Trump nasılsa bozar” mantığının neden işlemediğini Haaretz’in diplomatik muhabiri Barak Ravid ayrıntılı anlatmış. “Başkan Trump’ın BM kararını tersine çevirebilmek için yerleşim birimlerinin yasal olduğunu, barışa engel olmadığını belirten bir tasarının hazırlanması gerek. Böylesi bir tasarının, BMGK’nin ABD hariç en az sekiz üyesinin desteğini alması; Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’nin veto etmemesi en hafifinden olası değil” diyor Ravid.
Peki, 20 Ocak’ta görevi devralacak Trump, İsrail’deki ABD büyükelçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma sözünü tuttu, diyelim. BM’nin Doğu Kudüs’ü içeren kararı varken, böylesi bir adımın Ortadoğu’da yol açacağı kaostan barış çıkar mı?...
İyisi mi, 2017’de kemerleri sıkı bağlamalı.