Yıllar önce, uçağa binmiş ve kalkışı bekliyorduk. Birden pilot kalkışın gecikeceğini ancak uçaktan inemeyeceğimizi bildirdi.
Zaman gittikçe uzuyor ve bazı yolcular rahatsızlıklarını açıkça belirtiyorlardı. Yanımızda oturan bir hanım neredeyse paniklemek üzereydi.
Eşim o anda kendisine bir bulmaca uzattı. “Lütfen bulmacayı çözmeye yoğunlaşın, vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız.” Nitekim de öyle oldu. O sakinleşti, biz rahatladık.
İkinci Dünya Savaşı ile ilgili bir kitabı okurken bulmacanın bir casusluk aracı da olabileceğini öğrendim.
Ünlü Normandiya Çıkarmasının (6 Haziran 1944) hazırlıkları bitmek üzere iken bulmacaya meraklı bir İngiliz İstihbarat subayı, her gün yaptığı gibi, Daily Telegraph gazetesindeki bulmacayı çözmektedir.
Cevaplarda şaşkınlıkla o günlerde askeri sır sayılan ‘Overlord’, ‘Utah’, ‘Omaha’, ‘Neptune’ kelimelerini görür. Bu kelimeler çıkarmanın kod adı ve müttefik askerlerinin Fransa’da çıkarma yapacağı sahil kesimlerinin şifreleriydi. İki gün sonra bulmacayı çözdüğünde değişik sütun ve satırlarda yine aynı kelimeleri bulur. Bir kaç gün sonra tekrar aynılarına rastlayınca, derhal durumu üstlerine bildirir.
Anında gazetede bulmaca köşelerini hazırlayan kişi gözaltına alınır. Casuslukla suçlanır ve günlerce sorguya tabi tutulur. Sonuçta aleyhine hiçbir delil bulunmaz ve serbest bırakılır. Olay müthiş bir tesadüf olarak nitelenir ve dosya kapatılır.
Ancak yıllar sonra, yapılan araştırmalarda, kesinlikle bir casusluk faaliyeti olduğu ortaya çıkar. O kadar ki Alman kurmayanının en detaylı bir şekilde, çıkarmadan haberdar olduğu, bölgeleri bildiği, açıkça ortaya çıkmıştır. Buna rağmen, Alman cephesi komutanlarının inanılması güç, bilinçli veya bilinçsiz, hata ve ihmalleri ‘çıkarmanın başarısında’ önemli etken oluşturmuşlardır.
Günümüzde, tüm dünyada yaygın bu zihin egzersizi ne kadar eski dersiniz?
Antik çağlarda Pompei’de başlandığı söylenir. Nitekim harabelerin altında ve adına ‘Sator’ denilen büyük bir karede yukardan aşağı ve sağdan sola yazılmış, anlamlı kelimelerden oluşan bir taş bulunmuştur. ‘Sihirli Kare’ adıyla tarihe geçer.
Kendimize daha yakına gelelim: İzmir’in Agorası’nda Bazilika bölümünde ‘tek örnek’ bir bulmaca tespit ettiklerini söylüyor, Kazı Heyeti Başkanı Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy.
Beş sütün ve beş satır üzerine tasarlanmış bu karenin merkez kelimesi ‘logos’tur. Ve diğerleri de onun etrafında sıralı ve mantıklı bir şekilde kesişerek bir bütün meydana getirmişler.
Kimi uzmana göre, bu sistemi, baskı altında kalan o devir Hristiyanları da gizlice haberleşmek ve iletişim kurmak için kullanmışlar.
Asırlar geçer, ABD, İngiltere, hata İtalya’da, 19. asırda ara ara bulmaca türünden eserler görülür, ama bugün anlamıyla bildiğimiz bulmaca ne zaman başladı?
Bulmaca sevenler geçen hafta sevgili zihin oyunlarının tam 103. senesini kutlayabilirlerdi. 21 Aralık 1913 günü Arthur Wynne isminde Liverpoollu bir gazeteci, pazar günleri çıkan New York World isminde bir gazetede yayınladığı bulmaca ilk modern bulmaca sayılır. O gün bugün bulmacalar şekil, stil ve prensip itibariyle yer yer ufak değişikliklere uğrarlar, kare, haç veya dikdörtgen, büyük veya küçük olurlar… New York Times’ın (ve sonradan ABD’nin birçok gazetesinin) bulmacası pazartesileri kolay, hafta içinde gün be gün zorlaşır; cumartesi bulmacası müthiş zor, pazar günkü ise çok büyük ama perşembe günkü zorlukta! Dünyada ‘İsveç bulmacası’ olarak bilinen tür, bizim çengel bulmacanın atasıdır.
1920’li yıllarda bulmacalar aniden bir fenomen haline gelir, her yerde, trenlerde, metrolarda insanlar bulmaca çözmektedir. New York Public Library (Halk kütüphanesi) ise şikâyetçi:
“Bulmaca fanatikleri sözlük ve ansiklopedilerin etrafına devamlı üşüşüyorlar. Sözlük ve ansiklopedilere gerçekten ihtiyacı olan okurlara ve öğrencilere engel oluyorlar.”
1924’te New York Times bir yazısında şu ifadelere yer verir: “Önceden tasarlanmış bir kutular içine harf yerleştirme arayışı tamamıyla beyhude bir zaman israfıdır… Bu yalnız basit bir zihin jimnastiğidir.”
Evet, ama önerilen bir beyin jimnastiği: “Alzheimer’e karşı bulmaca çözün!” öğüdünü az mı okuyup dinledik?
1925 senesinde New York Times bu fenomen yararlı mı zararlı mı konusunda fazla kafa yormaya gerekmediğini çünkü bu tutkunun, tüm modalar gibi çok yakında yok olacağını yazıyordu…
Tahmini şimdiye kadar tutmadı, ne dersiniz ileride tutar mı?